Fences перевод на английский
653 параллельный перевод
"Parmaklıklarının dökme oyasını," ".. dökme oyalarını.. "
The airy iron-casting fences,... iron-casting fences...
# İsa'nın aşkına, mahkumlara merhamet edin. # Duvarlar ve parmaklıklar ardında, kilitler ve çitler ardında.
# For Christ's sake, take compassion on the prisoners # behind walls and bars, behind locks and fences.
Oduna paraları olmadığı için panjurları, tahta perdeleri, döşeme tahtalarını yakmak için kullanıyorlar.
Since there is no money for wood shutters, fences, and floorboards are used as fuel.
Arada çit mi var?
Have they got fences?
Hayır, çit falan yok.
No, they haven't got fences.
Siyasi görüş olarak farklı kulvarlarda koşuyoruz da.
We kinda straddle different political fences.
Bazen çocuklar çitlerde nöbet tutuyorlar.
Sometimes the boys patrol the fences.
Buralarda çit çekmek kanuna aykırıdır.
It's against the law to build fences hereabouts.
Çitlerimizi inşa etmeye gidiyoruz.
We're going back to build our fences.
Aşağılık, iğrenç herifler. Açık arazilerimizi kahrolası çitleri çekip yağmalayacaklar.
Ignorant, nasty, spoiling the open range... with their measly fences.
Orta Batı'daki en iyi aracılarla bağlantıya geçecek... Ve en yüksek teklifi verenle anlaşacağız.
Get in touch with the best fences in the Midwest and deal with whoever makes the highest offer.
Çimleri biçmek, sızdıran muslukları onarmak, çitleri boyamak ve küvette birkaç tane polisiye roman okumak istiyorum.
Mow the lawn, fix leaky faucets, paint fences and read a few detective stories in the bathtub.
Mermer saraylar yerine çit inşa etmeye devam ediyor.
Instead of building marble palaces, he'll go on forever building fences.
Artık hasarı onarmalıyız.
Now we've got to mend our fences.
Bu civarda çitle karşılaşacağımı sanmıyordum.
Didn't expect to find any fences around here.
Kalıcı olarak gelip evler, çitler inşa eden insanları öldürdüler.
People who made homes and fences and came to stay.
That I can throw my fences around
That I can throw my fences around
Bahçeleri ve çitleri olan güzel evler görüyorum.
Well, I see nice homes with yards and fences.
Birkaç dönüm toprakla başlayıp şimdi vadinin neredeyse tamamının... sahibi olan biriyle tartışamazsın.
Anchor riders tearing up the fences, stampeding, shooting.
Babamın çitlerini yıktıklarını, onu mahvetmeye çalıştıklarını unutamam..
I ain't forgot how they smashed my pa's fences, and tried to ride him down.
- Mahoney'nin çitleri hala yıkılmadı mı?
Had the Mahoney fences torn down yet?
Çitlerin arasında kapalı kalmanın... ne demek olduğunu bilemezsin.
But then you wouldn't know what it is to be corralled. To have fences all around you.
Bütün vadiyi senin için ben yakıp yıkarken... çitlerin altında 12 yıl boyunca oturdun.
You sat behind the same fences for 12 years... Till I blasted the range open for you.
Her yer bembeyaz oldu.
The white carpets are suspended on the wicker fences.
Parmaklıkların, ağaç gövdelerinin, köprülerin surların ve şehirdeki tüm duvarların üstüne, okla yaralanmış kalpler çiziyor ; ve onların oynaştıklarını herkese ilan ediyorduk. Bununla, "aşk" arasındaki farkı göremeyecek kadar gençtik.
On fences, tree-trunks, bridges and city walls we announced with arrow-pierced heart they were going steady but we were too young to see the difference between that and Love
Çiftlikteki evi bitirmem lazım Bir de çit, ahır falan var tabii.
Still a lot of building to do, fences to run and such.
Çitleri duydun mu hiç Bay Sinclair?
You ever hear of fences, Mr. Sinclair?
Ve bu, sadece bir günde gerçekleşmedi buraya gelip her yere çit koyarak bizi ölümüne yaralamanız için de gerçekleşmedi.
And that wasn't done just so that one day you could come in here and stick up a lot of fences and bleed us to death.
Bir gün bu yolun iki yanında teller olacak.
Someday there'll be fences up and down this trail.
Teller arasından geçmektense yerlilerle savaşmayı tercih ederim.
I'd rather fight Indians than cut my way through fences.
Ben değişime karşı değilim, sadece çitlere karşıyım.
I don't object to change, just fences.
Dikenli çitlere.
Barbed-wire fences.
Kocanızın tel örgüler çekmesine sevindim.
You know, I'm glad your husband is stringing up those barbed-wire fences.
Çitlerinden vazgeçmeyecekse senden niye vazgeçsin?
He won't give up his fences. Why should he give you up?
Gençler, iki adam dikenli tellerin altına mayın döşemek için... Teğmen Loquenzi'yle gidecek.
Boys, two men must go with lieutenant Loquenzi to put mines under the fences.
Dikenli tellere ara sıra elektrik verilir.
At times the fences are electrified.
Evet, dört grup gönderdim, tellerde geçiş noktaları açıldı.
Yes, I have sent out four groups, the passages through the fences are open.
Sadece yolunu gözleyenler için rutin şekilde sabah sekiz, akşam beş.
Just an ordinary eight-to-fiver with a yen for picket fences.
Erkeklerin gittiği bir kafe, elden çıkarma için uygun bir yermiş.
A café where the boys made contact with fences.
- Değiş tokuşta acele etmeyin.
- Don't rush your fences.
O çitleri onarmayı unutma.
Don't forget to mend those fences.
- Çitleri onarmaya geldim.
- I just came to mend fences.
Ne kadar çok engel olursa onlardan o kadar çok nefret eder.
And the more fences there are, the more he hates them.
Etrafta ne kadar çok engel olmaya başladığını fark ettin mi? Üstlerinde tabelalar var.
You ever notice how many fences there are getting to be?
Sonra üzerinde "Bu taraf hapishane."
Then they got those fences that say, "This side's jail."
Gerçek sınırlar ve gerçek tel örgüler var.
And it's got real borders and real fences.
Ben bu adamlarla gidip, birkaç siyasi sınırı onaracağım.
I'll go with these fellows and mend a few political fences.
Eyaletten yanayız çünkü çiftlik ve çitlerimiz için koruma sağlayacak.
We want statehood, because it means the protection of farms and fences.
Yarın sabah Yüzbaşı Keller'ın çitlerine tırmanıyor olacaktır.
By morning she'll be knockin'down Captain Keller's fences again.
İki tane çalıntı mal satan dostum var :
I have two fences :
Engellerden nefret eder.
That means he's got to hate fences.