Flick перевод на английский
809 параллельный перевод
Neden, onu çıngıraklarını titretirken gördüm...
Why, I've seen her flick the rattles off a rattle -
Hızlı yapıyorsun.
You flick.
Hayat hoş ve biraz sıkıcı ve gecelerce esniyoruz, radyoyu kapatıp yatıyoruz.
Life is pleasant and a little dull... and night after night, we yawn, flick off the radio and go to bed.
Onun partileri hep çok kıyak olur.
They really flick the whiskers at his bakes.
Bir bıçağın parıltısı, Hanımefendi ve bu yoldan içeri giriyoruz.
A flick of the knife, madam, and if you'll kindly step this way -
Benim de zevkle bıçaklayabileceğim bir otel görevlisi var.
There's a hotel clerk I could cheerfully flick a knife at.
Eğer yanlış giden bir şey olursa aynayı şöyle salla.
If there's something wrong flick it like this.
İplemez ne seyrettiğimizi İçinde olsun yeter ki "rififi"
He don't care what flick we see, so long as it's got rififi.
"Bir düve hakkında kuyruk sallayışına bakarak karar verilmez." dedi.
He said, "Never judge a heifer by the flick of her tail."
Atın kulağındaki sineği bile vururum yürüyüşünün ritmini bozmadan.
I can flick a fly from my horse's ear without breaking the rhythm of his stride.
Onu takip edeceğiz sağrısını kamçılayarak hareket etmesini sağlayacağız.
We will follow it and flick its haunches with whips to encourage it to keep moving.
İstediğim zaman kapatır, küçük insanların mırıltılarını duymak zorunda kalmazdım.
With a flick of the switch, I could shut out the greedy murmur of little men.
Elektriği kesiver yeter!
You just flick off the electric switch.
Sonra bir tabut içinde, hemen hemen çırılçıplaktım. Bir ayna oyunuyla, iskeletim görünüyordu.
I lay inside a coffin, practically naked, and with a flick of the mirrors, you could see my skeleton.
Taş mı, makas mı? Taş...
Flick or flock.
Bu ışıkları biraz açıp kaparsam ilgi çekebilirim diye düşünüyorum.
Hey, what are you doing? I figure if I flick these lights a little bit, I'll get some attention.
Yüzgecin her bir titreyişi bir hareket yaratır.
Every flick of a fin creates movement.
Erkek olsaydın, çoktan tokadı basmıştım!
If you were a man, I'd have lent you a flick long ago!
Eğer bu lafları karşımda edecek olsaydı, suratına bir tane otuttururdum.
If he had the impudence to be here and say it to my face, I'd lend him a flick.
Roger'nin filminin adı yani, yağmur yağıyormuş.
In Roger's flick it, like, erm,... rains.
Krupp, Thiessen, Flick gibileri için çok farklı.
Of course, it's too "lowbrow" for Krupp, Thiessen, Flick and similar moguls.
... silahları işbirlikçi bilim adamları tarafından süratle geliştirildikçe giderek daha da ölümcül olan savaşlara tek bir parmak şıklatmasıyla milyonlarcanızı paramparça edebilecekleri güne dek.
... whose weapons rapidly developed by servile scientists will become more and more deadly until they can with a flick of a finger tear a million of you to pieces.
Evlat sineğe bir fiske vurursan...
Boy, when you flick a fly, you really- -
Bir sonraki filminiz ne olacak?
What is your next flick gonna be?
Ve cinayetlerde kullanılan silah muhtemelen sustalı bir bıçak.
And the weapon... apparently a flick-knife.
16 Nisan 1942 tarihinde kurabiye çuvalı gibi giyinip önemli bir taarruz sırasında düşmana ıslak havluyla vurdunuz.
To wit, that you did on april 16, 1942 Dressed up as a bag of dainties Flick wet towels at the enemy during an important offensive.
Şimdi Pratt topa bastı, Pratt'a kısa bir pas rahatça aldı ve ilerideki Pratt'a geçirdi.
And now Pratt is on the ball, a neat little flick back inside to Pratt who takes it nicely, zips it through on the far side to Pratt.
Haydi, filmin sonuna bakalım.
Come on, let's check out the end of the flick.
Adam kadını korku filmindekiler gibi boğabilir.
The guy might smother the chick, like in a horror flick.
El çantası, demir muşta, sustalı çakı.
Handbag, knuckle dusters, flick knife.
Bu herhangi bir takımın koçu değil kafa tutalım.
This isn't some college coach you can flick off.
İğneler battıkça uyutacak.
All the time The needles flick and rock
Çabuk bir bilek hareketi, aşağı doğru itme ve...
A flick of the wrist, a downward thrust and...
Ebenholz ile birlikte yaptınız bu işi.
You did that flick together with Ebenholz.
Winchester'de bir porno film gösteriliyormuş.
There's a skin flick over in Winchester.
Sanki korku filmi gibi!
It's like in a horror flick!
- Ah, Karate filmi!
- Ah, a Karate flick!
Dr Hook diye tanınan McCracken, sopayı neşter gibi kullanma becerisiyle ve bir bilek fiskesiyle adamın gözünü oymasıyla biliniyor.
McCracken, also known as Dr Hook for his scalpel-like prowess with the stick, has been known to carve a man's eye out with a flick of the wrist.
Adamım, parmağımı siktir et.
Man, flick my Bic.
Önce Lin Usta hamlesini yapacak!
First let Lin flick his shot from the window.
Bir sonraki adım kurbanın bedenine saniyede 2,000 volt gönderecek olan şalteri kaldırmak.
The next step is the flick of a switch which sends a current of 2,000 volts through the victim's body.
Memelerine saldırırlarsa pimi çekersin.
They make a grab for your tits, you just flick the switch.
Siz beylerden biri uzanıp, çakmağımı alır mısınız?
Would one of you guys wanna reach in, grab it, and flick my Bic?
Sefer taslarından bahset dostum. Bir pornoda görmüştüm. Adam kendini o kadar kaptırmıştı ki
Talk about box lunches man saw a porno flick once, where this guy got so carried away he humped himself to death.
Rock, hayır. Sadece titret.
Just flick it.
Akşam yemeği ve film.
Dinner and a flick.
Flick, şekerci dükkânının orada boz ayılar görmüş.
Flick says he saw some grizzly bears near Pulaski's candy store.
Flick'e bile onlardan alıyorlar.
Even though Flick is getting one.
Hey, Flick!
Hey, Flick!
Arşimet, Sokrat'a attı. Sokrat'tan tekrar Arşimet'e. Arşimet'ten Heraclitus'a.
Archimedes out to Socrates, Socrates back to Archimedes, Archimedes out to Herakleitos, he beats Hegel, Herakleitos, a little flick, here he comes on the far post,
Sadece titret.
Just flick it.