Flour перевод на английский
1,097 параллельный перевод
- Unu olandan.
- Who has flour.
Eğer Rosetta hastalanırsa, bir bıçak alır gelirim o zama unu görürsün!
If Rosetta gets sick, I'll get a knife then you'll see flour!
Sonra bir mülteciler un bulacağız.
Then we refugees will get flour.
Nereden şeker ve un alabilirim söyler misin.
Can you tell me where I can buy some sugar, flour...
Ve biraz un?
And some flour?
250 gram mantar, tavuk suyu, süt, un, limon suyu, biraz baharat...
Half a pound of mushrooms, chicken stock, milk, flour, lemon juice, a touch of herbs...
Bir değirmeniniz varmış, bana anahtarları verebilir misin?
You own a flour mill ; could you give me the keys?
Değirmeninize ihtiyacım var.
I need your flour mill.
- Dedemin un değirmeni.
- This is my grandfather's flour mill.
Şu dağın üzerinde, bir kadınla çok güzel günler geçirdiğim, Bir un değirmeni var. Çok güzel bir kadın.
On that mountain there's a flour mill where I spent a wonderful time with a woman.
Bunları kaçmadan önce değirmende bırakmışsın.
Your papers. Everything you left at the flour mill when you ran away.
Haydi değirmene gidelim. Birlikte harika bir gece geçirelim.
Let's go to the flour mill, we'll spend a wonderful night together.
Değirmene gitmeyeceğim, beni yine orada terk edeceksin!
I won't go to the flour mill, you'd run away once more!
Ama değirmene değil, Roma'ya.
But not to the flour mill, to Rome!
Ona Paulo diyeceğim, eski un değirmeninin ustası dedemin adını yaşatacak.
His name is Paolo, after my grandfather, the owner of the old flour mill.
Sen un değirmeninde tanıdığım bir yabancısın.
You're a stranger I met in a flour mill.
Bizim değirmenimiz.
Our flour mill.
Biftek, şeker, un.
Beef, flour, sugar.
Her hafta size şeker, un ve et dağıtırız.
Each week we issue you sugar, flour and beef.
- Sütlü mısır unu.
- Mealie flour with milk.
Hey, un almak isteyen birini tanıyor musun?
Hey, do you know anybody who wants to buy some flour?
Soslu biftek, mısır lapası, bamya ve soğan kızartması ve börekten sonra mı?
After steak and flour gravy, hominy, fried okra and onions, and hot rolls?
- Tabi ki. Her yerime un bulaştırıyorsun.
- Sure, you're getting flour all over me.
Senin köpekler un değirmenindeki ayının bile izini süremez.
Them dogs couldn't track a bear through a flour mill.
Suya florid katmanın yanısıra, bir çok araştıma yapılmakta, tuza, una, meyva sularına, sabuna, şekere, süte florid karıştıracaklar.
In addition to flouridating water, there are studies under way to flouridate salt, flour, fruit juices, soup, sugar, milk.
Himka ekmeğimizi elimizden alsın diye.
That which Himka stole our flour
Buğday ekmekleri koyun, bahar unundan.
Put out wheaten loaves, made of spring flour
Un, tuz, kahve ve çivi.
Flour, salt, coffee... and nails.
Nippon Un Fabrikaları : 131 yen. 2 yen düştü.
Nippon Flour Mills, 131 yen, down 2 yen.
Bir çuval un, renkli boncuklarla mı?
A sack of flour and some colored beads?
"el verir çiçeğin vücuda gelmesine..."
"Of which vertu engendred is the flour"
Dün unun sonunu kullandık, bu da kahvenin sonu.
We used the last of the flour yesterday, and this is the last of the coffee.
Un, jambon, fasulye.
Flour, bacon, beans.
Doktor Balaban vizite başına on pud un alır.
And Doctor Balaban charges ten pounds of flour for each visit.
Sana bir çuval un, şeker ve pastırma gönderteceğim.
I gave orders to deliver to you a sack of flour, sugar and bacon.
Kimse un fıçılarının içinde 500 bin olduğunu tahmin etmez.
Nobody'll find half a million in gold in Pierce's own flour barrel.
O undur.
To them it's flour.
Her erkek ve eşine 200 pound un düşüyor.
Two hundred pounds of flour for each man and his mate.
Benim unum var.
Well, I got the flour.
Eğer kasıt yoksa Fred Carson varilin içinde boğulmuş olmalı.
If it ain't the strike, it's Fred Carson being drowned in a flour barrel.
Sadece un varillerinden uzak dur.
Just stay away from the flour barrels.
Buraya çıkıyoruz ve un haznemizi açıyoruz. Buradan unumuzu aşağı döküyoruz.
We come up here... and we open up our flour hopper.
şeker, un, konserveler.
sugar, flour, conservates.
"Fakat ocak için yakacak odunu unu ve yağı bana kim verir ki?" dedi Nanon.
"'But who will give me firewood for the oven... "'... and flour, and butter? 'Says Nanon
Un'a benziyor.
Looks like flour.
O unun kaç para ettiğini biliyor musun?
Do you know how much that flour's worth?
Yarım kilo şeker ve bir kiloluk un çuvalı lütfen. İyi akşamlar.
A pound of sugar and a two-pound sack of flour, please.
Neden ağabeyine buradan biraz un alıp alamayacağını sormuyorsun?
Why don't you tell your brother to buy some flour for us here?
Malımı çarçur ettiler.
They've squandered all my flour.
Francucci ekmekteki unun yarısını kesti.
Francucci cut the flour in the bread in half.
Un!
Flour!