Gave перевод на английский
74,846 параллельный перевод
Bana destek olman için sana büyük bir fırsat verdim sen de bu fırsatı yapmamaya karar verdin.
I gave you a great opportunity to support me, and you decided not to.
Kendimi öldürebilirim izlenimini kim verdi sana?
Who gave you the impression that I might kill myself?
- O kitabı ben verdim ona.
- I gave him that book.
- Ona bir kamyonet verdik.
- We gave him a truck.
O gece biz otoparkta yaptığı gösteriden bahsediyorsun.
You're referring to the demonstration he gave us in the parking lot that night.
Bana verdiği hayat için her zaman minnettar olacağım.
I will always be grateful for the life he gave me.
Ben ona kanıt verdim.
I gave him proof!
Gitmeden önce bana bir mesaj bıraktı.
Before she left, she gave me a message.
Belki de, sana daha zarar vermediğinden bana kendin verirsin.
Or maybe you gave me this because it didn't cost you anything.
Onlar geldikten sonra, insanların özgürlüklerinden bu kadar kolay vazgeçmesi beni dehşete düşürmüştü. Sadece normal yaşam biçimlerini devam ettirebilmek için doğru düzgün savaşmadılar bile.
You know, after the arrival, I was horrified by how easily people gave up their freedom, without even a real fight, just to keep some semblance of their normal life.
-... ona olmuyor. Ama annem ona Bram'in kıyafetlerinden bazılarını verdi.
-... his clothes but Mom gave him some of Bram's.
Ona Advil verdim.
I gave him Advil.
Bu evi sana küçükken veremediğim güzel saraya dönüştüreceğim.
When I turn this place into the palace that I never gave you when you were a little girl.
Benden tıbbi görüşümü istedin, ben de verdim Alex.
Alex, you asked me for my medical opinion, and I gave it.
Yargıç velayeti bana verdi sadece.
The judge gave me custody.
Ve de cep telefonunu sana verdi.
And she gave you her cell.
Krypton'dan ayrıldığım gün vermişti.
Yeah, she gave it to me the day I left Krypton.
Evet. Supergirl bize röportaj verdi.
Uh, Supergirl gave us an exclusive interview.
Ama uzaktan kumandasını Supergirl'e vermiştim.
I just gave Supergirl the remote.
Bu yüzden devletin sağladığı avukat yerine benimle konuşmaya geldin.
That's why you came to me instead of going with whatever lawyer Justice gave you.
- Emri kim vermiş?
Who gave the order?
Bana biraz kahve verdiler.
They gave me some coffee.
Verdiğim kitabı okuyor musun?
You read that book I gave you?
Leonard neden bu kitabı sana verdi sanıyorsun?
Why you think Leonard gave you that book in the first place?
İşte Leonard'ın sana verdiği hediye bu.
That's a gift Leonard gave you right there.
Bana aradığımız kitabın başlığını vermişti. Ama korkarım bulması zor olacak.
She gave me the title of the book that we're searching for, but I'm afraid that it will be very hard to find.
- Eczaneye taşıyıp verdiğin ilacın tam tersi etki yaratacak bir şey bulmaya çalışabiliriz. Ama acele etmeliyiz!
Okay, we can, um, carry her to the pharmacy and try to find something, like... that's the... the opposite of the shit you gave her.
"Fedakarlık yaptı." diyebiliriz.
We could say she "gave of herself."
İsim istedin, ben de verdim, tamam mı?
You wanted names, so I gave you names, okay?
Bart'a verdikleri bu travma kitapçığı çok ürkütücü. İştah eksikliği mi?
This pamphlet on trauma they gave Bart is very alarming.
Daha toy ve eleştiriye açık olduğum yıllarda babam bana bir nasihatte bulunmuştu.
In my younger and more vulnerable years, my father gave me some advice.
Bu kız uğruna, benim için en önemli şeyden vazgeçtim... pisliğin teki olmaktan.
For her, I gave up what meant most to me : being a douche.
Kartı sana verdim Burns
♪ I gave you the card, Burns ♪
Hepsini verdim.
Gave it all away.
Ona numaramı verdim çünkü bot siparişi vermiştim.
I gave her my number because I was ordering boots.
Ona düzenli olarak aşı yaparak onu hayatta tuttu.
He gave her regular injections. He kept her alive.
Mars'a gitmek ve biricik oğullarına daha iyi bir hayat sağlamak için her şeyden vazgeçmişler.
They gave up everything to go to Mars, to provide a better life for their only son.
Bu yüzden ona ekstra fiş verdi.
So I gave her extra chips.
- Yargıç bana bir seçenek verdi.
- The judge gave me a choice.
O piçi bir önizleme verdim Cehennemde onu bekleyen şeyin.
I gave that bastard a preview of what's waiting for him in hell.
Bay Bakewell'ın sana söylediği dozda bir yanlışlık olabilir mi?
There couldn't have been any mistake in the dosage you gave Mr Bakewell?
Bakewell'e bir salkım üzüm vermişsiniz.
You gave Bakewell a bunch of grapes, I believe.
Kızının verdiği tanıma uyuyor.
It matches the description his daughter gave.
Genç bir kız kanıtları vermiş soruşturma..
A young girl gave evidence to the inquest - -
Bunun fakına vardığında, Ona verilen insülinin.. .. bir sonucu olarak kuzeninin hastalığı ağırlaşmıştı. Yardım için zili çaldı, hiç kimse gelmedi.
When she realised her cousin was gravely ill, as a result of the insulin that you gave her, she called the night bell for assistance, only nobody came.
O zaman ifade vermiştim.
I gave a statement at the time.
Söz vermişti.
He gave me his word.
- Bana referans oldu.
- Oh, he gave me a reference.
Lanet istifayı verdim sana!
I gave you my damn resignation!
Hayır, sana, bana katılman için bir fırsat tanıdım.
No, I gave you an opportunity to join me.
Ona yeterince verdiğimi sanıyordum.
I thought I gave it enough.