Grounds перевод на английский
3,089 параллельный перевод
Bu bir insan virüsü ve buraları da av sahaları.
This man is a human virus, and these are his hunting grounds.
Her odamız farklıdır fakat hepsinde görevlilere acil çağrı yapabilecekleri bir düğme bulunur. Özel banyonuzla hoş bir manzara da var.
Every room is different, but they all have their own instant call button for attendants, your own bathroom, and a nice view of the grounds.
Ve beni cezalandırırsa mezuniyet partime gidemem.
And if she grounds me, I'm gonna miss prom.
Alanı tahliye edin hemen!
Evacuate the grounds now. Now!
Bu yüzden biz de nasıl kamyoncu olunacağını öğrenmek için... Michigan'daki Eaton Otomotiv Tecrübe Alanına gittik.
So we hit the eaton automotive proving grounds in Michigan to learn how to be truckers.
İlk engelimize çarpmadan önce... tecrübe alanında bile kalmadık.
Foust : We hadn't even left the proving grounds before we hit our first obstacle.
Brand, Perry'le evliliği için serbestlikler olduğunu, uzlaşmaz farklılıklar için dava açtığını söyledi.
Brand called it quits on his marriage to Perry, filing for divorce on grounds of irreconcilable differences.
Hiçbirimizin kuralları çiğnemesini istemediler.
They didn't want any of us off grounds.
Açıkçası, önemli, çünkü Lindsey masum,... ve benim tahminim, Rosa bisikletinizi işle ilgili biriyle görüşmek üzere o gece ödünç almış,... o işe dayalı olarak adam ya da kadın cesedini arkaya taşımış,... ama bisiklet hakkında hiçbir bilgisi yokmuş.
Well, it matters, because Lindsey is innocent, and my guess is, Rosa borrowed your bike that night to meet someone off the grounds, and he or she moved her body back onto the grounds, but never knew about the bike.
Kuzey Avrupa'daki üreme alanlarına olan 9500 km.lik mesafeyi aşmadan önce bu sazlıklarda konaklıyorlar.
They roost in these reed beds before travelling 6,000 miles to their spring breeding grounds in northern Europe.
Gökyüzüne doluşmuş binlerce Beyaz Leylek'te zamana karşı yarışarak Avrupa'daki üreme alanlarına gidiyor.
In the skies above, thousands of white storks join them in a race against time to reach their European breeding grounds.
En sevdiği leş bulma alanıysa dünyanın en büyük kara göçlerinin yaşandığı Serengeti düzlükleridir.
Her favourite scavenging grounds are the Serengeti plains. Home to the largest land migration in the world.
Sonraki bölümde üreme alanına ulaşmaya çalışan leyleğin yazgısını izleyeceğiz.
Next time, we will follow the storks'fate, as they try to reach their breeding grounds.
Bahar geldi ve on binlerce beyaz leylek Afrika'yı terk ederek 1500 km mesafede Avrupa'daki üreme alanlarına gidiyor.
It's spring, and tens of thousands of white storks have left Africa and are trying to reach their breeding grounds a thousand miles away in Europe.
Onları çeken şeyse adayı saran kuzey denizinin o balık bolluğu.
They are attracted to the rich North Sea fishing grounds that surround the island.
Guanacoların üreme bölgesinde.
The breeding grounds of the guanaco.
- Neye dayanarak?
- On what grounds?
- Neye dayanarak?
On what grounds?
İş arkadaşım Milletvekili William Ross ve iş adamı John Vacarro ile hem iş hem de devlet adına ortaklaşa bir koalisyon kurup baş döndürücü bir kompleks kurduk,... bilinen adıyla Lennox Gardens.
Along with my colleague in the council Alderman William Ross and entrepreneur John Vacarro, we have put together a coalition of leaders from both business and government to build a dazzling complex on the grounds formerly known as Lennox Gardens.
Dur tahmin edeyim, şu açık saçık olay yüzünden.
Let me guess- - on the grounds of adultery.
Almanya'da olay yerinde aydınların yarısını tutuklamıştınız.
You could arrest half the intellectuals in Germany on those grounds.
Hadi bakalım. Etrafı aramalarını ister misin?
Do you want them to search the grounds for us?
Askerî inzibata söyleyeyim etrafı arasın.
I'll have MPs search the grounds.
Aramızda ahlaki açıdan büyük bir ayrılık olduğunun hayıtlara geçmesini istiyorum.
And I want it on record that there's a real parting of the ways here on moral grounds.
Biraz dolaşmaya çıkacağız.
Just a walk around the grounds.
Avukat, Angelo'nun 10 yıldır bu ülkede yaşadığı gerekçesiyle sınır dışı edilmemesi için mücadele edebilir.
The lawyer can fight deportation on the grounds that Angelo has been in the country for 10 years.
O zaman sınır dışı edilmesinin Amerikan vatandaşı olan çocuğunu görmesinin önünde gereksiz bir külfet oluşturacağı için itiraz edebilir.
Now he can fight deportation on the grounds that it would cause undue hardship to his child... who is a U.S. citizen.
Üstünde olmadigi apaçik belli. Ayrica mülkün disina çikaracak zamanin da yoktu.
Obviously, you don't have it on you and you didn't have time to get it off the grounds.
Sizlerin benim evimi aramak için hiçbir sebebi yok.
You people have no grounds to search my residence.
Yasal bir dayanak yok.
There's no legal grounds.
Hey, kahve tozlarının uyuşturucu kaçakçıları tarafından uyuşturucu arayan köpekleri atlatmak için kullanıldığını biliyor muydun?
Hey, did you know that coffee grounds are used by drug smugglers to throw off the drug-sniffing dogs?
Millet geldiğiniz için teşekkürler. Kahve tozu muydu?
Everybody, thank you for coming, and... was it coffee grounds?
Eğer kahve tozuysa bana kızgın kızgın bak.
Stare at me angry if it was coffee grounds.
Kahve tozuydu.
Coffee grounds.
Sadece okul arazisinin dışına çıkmasını engelleyecek şekilde ayarlayabiliriz.
We can adjust to stop it going beyond the school grounds.
Durumsal bir kanıt, tutuklama yapmak için yeterli olsaydı şu dedektif seni Denver'e geri götürmek zorunda kalabilirdi.
Well, if circumstantial evidence has become grounds for arrest, that detective might have to take you back to Denver.
Bu yasa kesinlikle mahkemelerde anayasal temellerde tartışılacaktır.
This law will surely be challenged in the courts on constitutional grounds.
- Sana hem uygunsuz, hem itaatsiz hem de beni kovdurabilecek bir şey söylemek istiyorum.
I want to say something to you that's inappropriate, insubordinate, and grounds for termination.
Dışarıda bir yerde.
Outside in the grounds.
Bu, yayın yasağı için iyi bir gerekçe olurdu ama ortada kasetin yasa dışı bir şekilde elde edildiğine dair hiçbir kanıt olmadığı için zehirli bir meyve de yok.
Which would constitute perfect grounds for an injunction, your honor, except there is no proof that the tape was obtained illegally, which means there aren't technically any fruits to deem poisonous.
Hangi gerekçeyle Sayın Yargıç?
Your honor, on what grounds?
Ben de siz iki Kazanova'yı apartmandan kovmak için bir bahane arıyordum. Ve şimdi buldum.
I've been looking for a reason to get you out ofthis building and now I got the grounds to do it.
Ben de öyle düşündüm, bayan.
I tend the grounds, miss.
Bu testi reddetmek bana seni kovmam için bir sebep verir.
Refusal to take this test gives me grounds to fire you for cause.
Sahtekarlıkla kendi şirketini dava etmek kovulmak için bir sebeptir.
Fraudulently suing your own firm is grounds for firing.
İlk yarışmamız Romeo Michigan'daki... Ford test alanındaydı.
Our first challenge was at the Ford proving grounds in Romeo, Michigan.
Burası Dünya'daki en zengin avlanma yerlerinden biri.
This is one of the richest fishing grounds in the world.
Feminist temelli bir obje olduğum, "kızını işe getir" günü bugün.
It's "take your daughter to work" day, which I object to on feminist grounds.
Dedektif Lance, ailemden nefret ettiğinizi biliyorum ama herhangi bir neden olmaksızın oğlumu tutuklayacak kadar ileri gideceğinizi sanmıyordum hiç.
Detective Lance, I know you hate my family, but I had no idea that you'd go so far to arrest my son without any grounds whatsoever!
Sağlam nedenlerim var, kanıtlarım da.
I have solid grounds, and I have evidence.
- Bu hükümsüz yargılamaya neden olur.
This is grounds for a mistrial.