Herıf перевод на английский
7,879 параллельный перевод
Sıfır, sıfır! Bu restauranttaki her bir kadını oylayacağım!
I will rate every single woman in this restaurant!
Her şey fıçı odasına gidecek.
Everything goes to the keg room, right?
Onu çok çekici, harikulade bir incelikte, zayıf bir insan olarak görüyorum.
I see her as a very attractive, wondrous kind of very angular, slim person.
O günden sonra, bir kölenin elinde kemiğiyle zaferden dönen her generalin savaş arabasının arkasında durup kulağına fısıldaması Roma'da bir gelenek hâline gelmiş.
And from that day, it became a custom in Rome that a slave stand in the chariot behind every general returning in victory, holding a skull and whispering into his ear.
Kadının ağzından bebek fırladı.
I saw a baby coming out... from her mouth.
Ama en çok da sana bayıldık Ben. Leslie'ye aklından geçenleri söyleme fırsatı verdiğin için.
But what we loved even more was how you, Ben, gave Leslie a platform in which to speak her mind.
Barney'yi ona bir fırsat vermesi için ikna etmemiz gerekiyor.
We just have to convince Barney to give her a shot.
Tamam. Önce sıfırdan bir özgeçmiş hazırlar sonra da debdebeli bir sunumunu yaparız.
Okay, so, we make her an actual resume then put on a big presentation.
Tamamdır, fırtınaya hazırlık için her yeri tahtayla kapattık.
Okay, we're all boarded up for the storm.
Hayır, tabii ki fırçalatmıyor.
'Cause you think the Queen of England's just sittin'around, ordering her butler or whatever to clean the fancy china with Colgate? Why? No, of course not.
Her elime geçen fırsatta senin canını yakıp gücümü geri kazanacağım demek.
It means that I am gonna hurt you the next chance I get and take my power back.
- Her yerden meme fırlıyor!
Titties flapping everywhere.
Her hafta buraya farklı bir saç modeliyle geldin ve sınıfın sapma iltihaplanmış bir kuluçka makinesi.
You come in here every week with a different hairstyle, and your class is a festering incubator of deviance!
Böyle bir fırsat her gün ayağına gelir mi sanıyorsun? Ne?
You think an opportunity like this comes along every day?
Büyük fırtına sırasında mazgallarda ayakta durduğuna kendi gözlerimle şahit oldum.
With my own eyes, I saw her standing in the battlements during a great storm.
"... bir seks için pek fırsat yakalayamıyor. "
" to have mind-blowing sex in her life.
Çok rahat olmasaydım muhtemelen dizlerimin üzerine çöker ve sana "Patrick Murray, bana taşınır mısın ve her sabah dişlerini lavaboda yanımda fırçalar mısın?" diye sorardım.
Well, if I wasn't so comfortable, I'd probably get down on one knee and ask you, " Patrick Murray, will you move in with me
Benim sınıf ve her şeyi burada hattı üzerinde.
My grade and everything is on the line here.
Bir fırsat sunmaya gelmiş.
She brings with her an opportunity.
Her fırsatta benden övünerek bahsederdi.
He bragged about me every chance he got.
Hayatta kalırsak, önümüze çıkan her fırsatı kullanacağız.
if we survived, we'd take every opportunity that came our way.
Her zaman dedik, "her fırsat" diye.
We always said'every opportunity'.
Pekala, E sınıfı olarak kollarımı açarak onu karşılıyorum.
Very well. I will welcome her in open arms for the E Class.
Ateş etmeye her başladığında sınıfı rahatsız ediyorsun.
You're disturbing class every time you start firing.
E sınıfı gerçektende her türde yetenekli suikastçi yetiştiriyor.
The E Class is truly training a wide variety of talented assassins.
Eğer her şeyi suikast için tehlikeye atarsanız, geriye eski E sınıfı aşağılanmanız kalır.
If you just stake everything on this assassination for nothing, all you've got left is the good old E Class inferiority.
İlk olarak eğitim sınıfında, büronun tarihindeki en genç Detektif Sergeant bay ya da bayan iki takdirname madalyası, bir de başarı madalyası...
First in her training class, youngest Detective Sergeant in the bureau's history... male or female... two commendation medals, one achievement medal...
Birinci sınıf olmalı.
She needs to be on her A-game.
Deva ödevleri yapmıyor, sınıf bütünlüğünü bozuyor ve tavırları çok kötü.
Well, Deva's missing assignments, she's disruptive in class, and basically her attitude sucks.
Cooper gözlerinin içine bakarak fısıldadı...
" He looked deeply into her eyes and whispered,
Leonard, her şeyi kontrol etmeye çalışmayı kes de zavallı Raj'a yapmamız gerekenleri söylemesi için bir fırsat tanı.
Leonard, stop trying to control everything, and give poor Raj a chance to come up with what we should do.
Evrenin ona fırlatabileceği her şeye karşı onu hazırlayacağız.
We will prepare him for anything the universe can throw at him.
Bu uzaylı ırkı worglar, zayıf gördükleri her gezegene saldırırlar.
Gentlemen, this is not a game. This alien species, the Worg, they're called, they're on a crusade to eradicate any race they deem weak.
Fıstıkları çiftçilerin her gece organik olarak yetiştirdiklerinden.
The organic kind where the peanuts were sung to every night by the farmers.
Her canlının, güzel ve çirkin, şişman ve zayıf, iyi ve kötü genç ve yaşlı, hayvan ve insan ve her nerede yaratılmış olursa olsun...
Every creature, beautiful and ugly, fat and thin, good and evil, children and old people, animals and humans, and everything in between that was created by anyone, anywhere.
- Her neyse Bay Fıçı Tonosu.
Whatever, Mr. Barrel-Roll.
Bakın beyler. İlk olarak sizlere her araştırmanızı bitirdikten sonra tarayıcınızı sıfırlamanızı öneriyorum.
Listen, guys, uh, first of all, I'm gonna suggest that we reset our browser each time we do a research session.
- Her tarafından gurur, kibirlilik fışkırır.
Arrogance, vanity- - all over.
Bunun için de en zayıf noktasından vuracağız.
To do that... we hit her where it hurts the most.
125 tane beşinci sınıf öğrencisi, her yandan kusmaya başladı.
A hundred and twenty fifth graders show up spewing from both ends.
Birch kulağına bir şeyler fısıldadığı an adaylığını koyacaktı zaten.
She was going to run the moment Birch whispered in her ear.
Onun kulağına fısıldarsan seni duyamam, tamam mı Harper?
Whisper into her ear so that I can't hear you. Okay, Harper?
Her fırsatta seni sorup durdular.
And they ask about you every chance they get.
Babam, her şeye sahip bir adam, en büyük hayalini gerçekleştirmeye fırsat bulamadan öldü.
My father, a man who had everything, died unable to achieve his biggest dream.
Biz l fırtınalar her yönüyle analiz. A. Ve new york.
We analyzed every aspect of the storms in L.A. and New York.
Hadi şöyle kocaman birer biftekle içinde her şeyden olan fırında patates alalım.
- Let's get some great, big steaks and baked potatoes with everything on it.
Ve onun, senin insanların işlerini kullanan bir fırsatçı olduğunu anlamasını bekleyemeyeceğim.
I cannot wait for her to realize what a washed-up bottom-feeder you are, exploiting other people's hard work.
Sınıf arkadaşlarımla her türlü soygunculuğu yaptık.
I was robbed of all the rituals that my classmates enjoyed.
Çocukken ona taş fırlatıp lanetler savururlardı.
When she was a child, they threw rocks, cursed her.
Bulduğum her fırsatta, evet.
Every chance I get.
Her fırsatta değişiklik yapıp, işçileri emekleyecek kadar yavaşlatıyor.
Changes at every turn, slowing the workers to a crawl.