Inanç перевод на английский
10,470 параллельный перевод
Büyük bir suçla baş etmeninin büyük bir inanç olmadan mümkün olmadığını öğrendim.
I've learned that the greatest crime of all is a life without faith.
Her inanç krizi, daha fazla inanç için bir fırsattır.
Every crisis of faith is an opportunity for more faith.
Bir mektup var ve " Hırs var ama inanç yok.
There was a letter. It read, " Ambition, but no conviction.
Ve benim de kocama inancıma.
And my faith in my husband.
- Evet. Babanın sana inancı çok, umarım onu gururlandırırsın.
Yes father has lot of belief in you, wish you make him proud.
- Benden çok şey beklese de bana inancı yok.
She wants more from me, but she doesn't believe in me.
İnancının onu kurtardığını söyledi. Ve arkasında bıraktığı yarım işlerin. Umursadığı insanların.
Said her faith saved her... that and the thought of all the loose ends she left behind, the people she cared about.
- İnancı için yeni bir test.
His next test of faith. Yeah.
İnancın senle Tanrın arasındadır.
Your devotion is between you and your God.
9 yaşındayken, belki de 10'du öksüzler evini idare eden papaz Darbone inancı ve sabrı bize kızgın demirle öğretirdi.
When I was nine... perhaps ten... this cleric that ran the foundling's home- - Darbone- - he would teach us piety and patience with a hot iron.
İnancı sağlam.
He is fortified with faith.
İnancımızın temeli merkezindeki adamın öğretilerini çarpıtılmışsa da mı?
Even if that foundation corrupts the very teachings of the man at the center of our faith.
İnancımızı temelinden yıkmadan önce Serafimi durdurmak, yazıları imha etmek zorundayız.
We must stop the seraphim and destroy these scriptures before they destroy our faith.
Buna olan inancını mı kaybettin?
Have you lost faith in that?
Tanrı inancı olmadan yaşayanlar ölümle cezalandırılacaklar. Ulusal polis teşkilatından Ingvar Nyman.
Ingvar Nyman, National Police.
Sonbahar sırasında piskopos "10'dan sonra Malou" adlı programa konuk olup inancı ve aşka bakış açısı hakkında konuşmuştur.
In the fall the bishop visited "Malou after ten." There, she told us about her faith adw her view of love.
Stina Tanrı'ya olan inancının yeniden oluşmasına yardım edebilir.
Stina may have helped restore his belief in God.
- Biliyorum, savaş var ama üvey kardeşime inancım büyük.
I know there's a war, but I have great faith in my stepbrother.
Ama yakında her şeyin düzeleceğine inancım tam.
But I have faith, every faith that it will all come together soon.
Aşkınıza olan inancı kaybolmuş olabilir. Ancak...
She may not have believed you were in love, but...
Yıllarca bana sunduğun herşeyi aldım sevgini, desteğini daha iyi olabilmem için sarsılmaz inancını...
I took everything you offered me over the years... your love, your support, your unwavering belief that I could be great...
Sevgini, desteğini daha iyi olabilmem için sarsılmaz inancını.
Your love, your support, your unwavering belief that I could be great.
Her birinize dair inancımtam.
I have faith in every one of you.
Düşmanla iş birliği yapmam istendi ama ben kabul etmedim çünkü senin aksine inancım vardı!
I was offered clemency by the enemy, but I did not accept it, because I hold firm and you do not!
Nadir şiirselliğinin ve karakterlerine bağlılığının televizyon yazarlığının altına çağına dramatik şekilde nüfuz edebileceğine inancım sonsuz.
His spare lyricism and devotion to character will undoubtedly translate into a penetrating dramatic work for this, the golden age of television writing.
İnanç rüzgarları esti.
The winds of faith have come.
11 yaşındaki bana inancı olan çocuk umut vermişti bana.
11-year-old you, running around, believing in me, gave me that hope.
İnancımız okyanusu geçmemize yardım etti.
Our faith helped us to cross an ocean.
Bu yolculuk, Tanrı'nın yüceliği ve giderek artan Hristiyan inancı ile Kral ve ülkenin onuru için, Virginia'nın kuzeyine ilk koloniyi kurmak için yapıldı.
Having undertaken for the glory of God and the advancement of the Christian faith and honor of our King and country, a voyage to plant the first colony in the northern parts of Virginia.
- İnancım sayesinde Bay Hopkins.
My faith, Mr. Hopkins.
İnancım olmasaydı, elimde hiçbir şey olmazdı.
Without belief, sir, I'd have nothing.
Tanrı yalnızca dayanabilecek kadar güçlü inancı olanlara zorluklar çektirir.
God doles out hardship only to those with faith strong enough to withstand it.
İnancınızın, kararınıza engel olmasına izin vermeyin, bayım.
Let not your godly naà ¯ veté cloud your judgment, sir.
Edward Winslow ve Susanna White'ın bir araya gelmesinde inancın büyük bir rol oynadığını fark ettik.
In the civil union of Edward Winslow and Susanna White we find a moving lesson in faith.
Tanrı'ya olan ve birbirimize karşı olan inancımız.
Faith in the Lord, and faith in each other.
İnancımın iyi bir şekilde temsil olacağından emin olabilirsin.
You better believe that my faith is going to be well represented.
Hizmetlerin, aklın ve bana olan inancın için teşekkür ederim.
Thank you for your service, your mind, and your belief in me.
Sana olan inancımı kaybetmiştim.
I lost faith in you.
- Şimdi gerçek inancını benimsemek istiyorsun.
Now you want to embrace your true faith.
Belki inancını kaybetmiştir.
Maybe she lost her faith.
İnancımızda güçlü kadınlara da yer olduğunu bilmek.
Knowing there is room in our faith for strong woman.
Ama inancım sayesinde, Allah'a şükürler olsun...
But faith... praise be Allah...
Gogol'un söylemek istediği ; memleket aşkı, Tanrı inancı dışındaki her şeyden baskındır.
Gogol's point is that love of country transcends all but faith in God.
Bununla beraber inancımı yalnızca Tanrı'ya saklarım.
However, my faith, I reserve for God alone.
Roma İmparatoru Sebastian'ın Tanrı'yı bulduğunu anlayıp inancından feragat etmesini ister. Ancak o reddeder.
( EDMUND ) The emperor, discovering that Sebastian had found God, ordered him to renounce his faith, he refused.
İnanç, insanın zor zamanları atlatmasını sağlar umutsuzluğa düşmesine engel olur.
Faith gets you through the rough patches, and faith keeps despair far, far away.
Sence inancın, kafesine işememe de engel olacak mı?
Do you suppose faith will prevent me from pissing into your cage?
Biraz inancın olsun.
Have faith.
Bana inancım olması gerektiğini söyleyen sendin.
You told me to have faith.
İnancını benimsiyorsun.
You're embracing your faith.
Benim inancıma göre, vatandaşlarının yardımına koşmak devletin bir görevidir.
I believe our government has a responsibility to go to the aid of its citizens.