Individual перевод на английский
3,732 параллельный перевод
hatta ben akşam antremanı da yaptım.
I noticed you missed all the practices today. I even did an individual training tonight by myself.
Bana öyle görünüyor ki, EYS'nin anayasaya uygunluğu hakkında karışık sinyaller var,... ve bir evliliğin gerçekliğine karar vermek bireysel mahkemelere bırakılmış.
It seems to me there are mixed signals on the constitutionality of DOMA, and it is left up to the individual courts to decide on the veracity of a marriage.
Mahkemelerin, evliliklerin yasal olup olmadığını belirlemek için geniş yetkilerinin olduğu bir gerçektir,... ancak buradaki gerçeklerin denklikten daha fazlasını göstermediğini görüyorum.
It is true that the courts have been allowed leeway to discern whether individual marriages are legitimate, but I find the facts here to suggest nothing more than equivalence.
Fiş normal çıkar ve oyunun çalındığını anlamazsın.
Say you vote for RestonlHoward, the individual receipt would look fine.
Diyelim ki, oyunu Reston-Howard'a verdin...
RESEARCHER 2 : Say you vote for Reston / Howard, the individual receipt would look fine.
Empati kurduğu için değil bağımlılığının zorlaması yüzünden Trent'le ilgilenen birinin zihniyetini.
That of an individual who tended to Trent's needs not out of empathy but out of a craving for his dependence.
Birbirinden bağımsız fertlerle dolu bu evlerdeki aileler Dong Tan Loft Köyünde, aynı geniş ön bahçeyi paylaşacaklar.
The houses of 44 families full of individual personalities will share the same big front yards in this Dong Tan Loft Village.
Herkesin durumu farklı.
It's all based on the individual.
Her davaya ayrı bölüm yapmış.
There's individual sections for each case.
'Freddie, sahnede müşkül biriymişsin gibi bir izlenim veriyorsun.'
# Bebop-bop, be-debop, bebop Bebop, bebop, bebop... # On stage, you give this impression that you are quite a formidable individual, Freddie.
Bu ayrıca insalık tarihinin en ölçüsüz örneğidir.
This is also the most extreme example in human history of how one individual can unlock hell.
Her 20 farklıdır diyorum. Delikanlılıktan adamlığa, genç kızlıktan kadınlığa geçiş de bireysel koşullara ve yaşam tecrübesine göre değişir.
I'm saying that every 20 is different, and your transition from boy to man, form girl to woman, depends on individual circumstance and life experience.
Sen gerçekten hasta birisin, bunu biliyor musun?
You're really a sick individual, you know that?
Küçük ölçekli her hareketin tüm topluma yön verebileceğine ikna oldu.
He was convinced that individual actions on a small scale could shape the whole of society.
Fakat bu, zihinleri kişisel özgürlük hakkında yeni Aydınlanma fikirleri ile dolu Amerikalılar için uygun değildi.
But for Americans being raised on the new Enlightenment ideas about the freedom of the individual, this was a matter of principle.
Kişisel özellikleri o kadar da yüksek değil.
Their individual stats aren't very high.
Sonra boya damlalarını ölçtüm.
Then I measured individual droplet size.
FBI bir kişinin ifadesine dayanarak Başkan Grant'in ve Britta Kagen'ın vurulmasıyla sonuçlanan saldırının şüphelisinin eşkalini belirledi.
The FBI sketch is based on one individual's description on what is being described thus far as a person of interest in the events surrounding the shooting of President Grant and Britta Kagen.
Şimdi önünde duran kalabalık sadece onun için tezahürat ediyordu.
It exists only in an interaction between an individual and an audience.
Geçit töreninden kısa süre sonra Hitler askeri komutanlarına Britanya'nın durumunun umutsuz olduğunu o yüzden Almanya'nın savaşı kazanacağını duyurdu.
He still had no normal emotional attachment to any one individual. Though he had a girlfriend now, Eva Braun, the relationship was fraught.
Geleceğimizi kendimiz kuracağız ve bunu bilmenin mutluluğu içindeyiz.
Just to live in his favour, to be in his presence, to be near him just once, that was the big event for the individual.
Hitler'in destekçileri için karizmatik bir lider olduğunun en önemli kanıtı olmuştu.
The individual has to die, anyway. "What lives on is the people."
Dr. Francisco Diego kariyerini yıldızları anlamaya adadı. Kişisel yapılarını ve onlar arasında bulunabilecek bağlantıları bulmaya adadı.
Dr Francisco Diego has devoted his career to understanding the stars, their individual natures and the connections that can be found between them.
Birey ve dinleyiciler arasındaki etkileşimle oluşur.
It exists only in an interaction between an individual and an audience.
Hitler, dinleyicilere tam da duymak istediklerini söylüyordu.
An individual like Hitler who was telling the audience what they wanted to hear.
Aslında kimseyle sağlıklı bir duygusal bağ kuramamaktadır.
He still had no normal emotional attachment to any one individual.
Bu hedef için, herkes bireysel bir çalışma planı yazacak, ve... yarın sınıf başkanına eksiksiz olarak teslim edecek.
For this goal, Everyone will all write up an individual study plan, and... turn it into the Class President without leaving anything out by tomorrow.
O halde peki ya bireysel çalışma?
Then what about the individual consultation?
Bireysel çalışma planınıda yarın teslim etmeliyim.
I have to turn in the individual study plan tomorrow too.
Başkan, bireysel çalışmaları topla.
President, collect the individual study plans well.
Bireysel çalışmalarınızı ve kendinizi tanıtma mektuplarını yapın.
Turn in your individual study plan and the self-introduction.
Herkes eninde sonunda ölecek.
The individual has to die, anyway.
Bana tamamıyla hayret verici gelen şey bilim insanlarının bir bireyi alıp milyonlarca sayısal bilgi parçasını tespit edebilmesi ve bir bilgisayar diski gibi okuyabilmesi.
It seems to me to be utterly astonishing that it's possible for scientists to take an individual and to detect these millions of digital pieces of information to actually read it out as though it was a computer disk.
Seks, görünüşte, her yavrunun, genlerinin tam olarak yarısını sağlayarak katkıdan bulunan, başka bir bireyle birleşmeyi gerektirdiğinden, genlerin aktarımı için oldukça tuhaf bir yoldur.
Sex is, on the face of it, a rather bizarre way of passing on genes, since it necessitates joining with another individual, each contributing exactly half the genes to each offspring.
Elektronları bağımsız hareket ettirmeyip, akım oluşturacak şekilde yönlendiriyor.
Instead of moving individual electrons, it fires them in a stream.
Bir bireyin kendisini yoksulluktan ve ezilmişlikten nasıl kurtarabildiğini görmek harika bir şey.
It is wonderful to see how an individual can bring himself out of poverty and downtrodden-ness.
Sadece lütfundan yararlanmak, varlığını hissetmek bir kez olsun yanında olmak için. Birey olarak istedikleri en büyük şey buydu.
Just to live in his favour, to be in his presence, to be near him just once, that was the big event for the individual.
Konu kişisel değill, bütün Carphone Warehouse ailesiyle ilgili, ve ailenin üyesi olmak için gün sayan biri var, o yüzden sağolun.
It's not about the individual, it's about the Carphone Warehouse family, and I for one am thrilled to be a part of that family, so thank you.
Sanırım siz de kendine has biriyle karşılaştınız.
Now, I surmise that you've encountered one such individual.
ABD break dansçıları özellikle bireysel yetenekleriyle tanınırlar.
The US b-boys, they are mostly known for having a lot of individual skills for battling.
Şu an onu görüyor musun?
Do you have eyes on that individual now?
Ve bazı özel türlerin sayısı özellikle çok yakından çok iyi kontrol edilmelidir.
And the number of individual units... must be very closely, precisely controlled.
Sıradaki en iyi çözüm bir özel grubu öldürmek için başka bir özel grup kurmaktır.
The next best solution... is to have individual units kill off other individual units.
- Sahtekarlık mı? - Başkasıymış gibi davrandı.
Impersonating another individual.
Arıları çekmek için, işlerine yarayabilecek varlıklı birini sunmalıyız.
To attract the bees, we need to offer them a wealthy individual who they can take advantage of.
Çok zeki bir adamla karşı karşıyayız.
Listen to me. We're dealing with a very clever individual.
- Bunlar bir bireye uygulanıyordu.
They were being practiced on an individual.
Bireyler için mahremiyet, kurumlar için şeffaflık. Muhbir olarak bireysel güvenliğiniz gizlilik ile garanti altına alınır.
Privacy for the individual, transparency for institutions... with your personal safety as a whistleblower... guaranteed through anonymity.
Belki bir kaç kişi vardı ya da bir kişi, belki işe almamamız gereken.
Uh... There are perhaps a number of individuals... An individual, perhaps, that we should not have employed.
Eğer özgüvenim olmasaydı duygularım incinebilirdi.
My feelings might have even been hurt if I wasn't such a self-confident individual.
Alman erkekleri ve kadınları
An individual like Hitler who was telling the audience what they wanted to hear.