Içine перевод на английский
39,353 параллельный перевод
Bu yüzden onun gözlerimin içine bakıp benim bir şeyleri gerçekten bulduğumu söylemesini istiyorum.
Which is why I want her to look me in the eye and tell me you're actually onto something.
Çek içine!
Suck it down!
Ne seninle ilgili ne de bizi içine sokmayan çalıştığın bir işe bulaşmak istemiyorum.
I don't want anything to do with you or whatever you're trying to get us involved in.
Bu binayı tehlikeli noktaya gelene kadar çürümeye ben bırakmadım, o boruların içine sıvı metali de ben koymadım.
I didn't let this building rot to the point where it's dangerous, I didn't put liquid metal in those pipes.
- Neden şirketimi bu işin içine çektin?
Why did you call my company into this thing?
Soğutucuyu oksijenle temas ettirmeden yağ içine boşaltabilirsen reaktörü batırmadan önce güvenle nakledebilirsin.
If you drain the coolant directly into oil, without exposing it to oxygen, you can safely remove it before sinking the reactor.
Bunu içine yerleştireceğim ki konumumuzu kesin olarak takip edebilsinler.
I'm gonna put it inside so they can track our location exactly.
- Hemen içine sıçtın, Bill.
Immediately ruined it, Bill.
Ama lise tecrübesi yaşamış olarak mezun olmak istiyorsam işin içine tamamen girmem gerektiğine karar verdim.
But I've decided, if I want to graduate having lived the highschool experience, it will require total immersion.
Bir an koridorda en iyi arkadaşımla yürüyorum sonra birden futbol takımının içine çekiliyor.
One second, I'm walking down the hall with my best friend, and the next second, he's swallowed up by the football team.
Bana kullanmam için bazı spor terimleri söylesen de konuşmanın içine iltifat sıkıştırırken kendimi utandırmasam olur mu?
Can you give me some football terms to use so I don't embarrass myself trying to fit into the conversational bouquet?
Kartları kare şeklinde kesip, bir kasenin içine koyarak mı?
By cutting up cardboard into little squares and putting it in a bowl?
Burada, çetelerin içine düşen, uyuşturucuya bulaşan çok fazla çocuk gördüm.
I've seen too many kids from around here, they fall into gangs, into drugs.
Millet, botun içine atın.
- Everybody, put it in the boot.
Botun içine atın.
- Put it in the boot.
Hayır, pek sayılmaz... sadece psikolojimin içine etti, o kadar.
No, not really... just psychologically scarred me for life is all.
Sandalye için bagajı açtım ama içine motor koymuşlar.
I've got the trunk open for the chair, but there's a big engine in the way.
Okyanusun ortasına inebiliriz, bir dağın tepesine, ya da içine.
We could land in the middle of the ocean, on a mountain, inside of a mountain.
Elmaların sahibinin gözlerinin içine baktım.
And I looked into the eyes of the man who owned these apples, and he saw my collar and he said,
Um, bahsetmeliyim. Tabanca bilek kılıfının içine çekme Herhangi bir noktada bir hata olurdu.
Um, I should mention, drawing the pistol in your ankle holster at any point would be a mistake.
Dan Harris'e içine dökerek onu ortada bırakarak açtığı beladan mı?
The mess you caused by tossing him under the bus while baring your soul to Dan Harris?
Oynatıcının içine bakmaları için neden yok.
They got no reason to look in the VCR.
Gir içine.
Get in.
Tam emin değilim ama bu duvarlardan biri koridora diğeri de laboratuvarın içine çıkıyor.
I'm a little turned around, but I know one of these walls is next to the hallway, and one leads deeper into the lab.
Ve sonra Katie kusmukların içine doğru bayılmıştı.
And then Katie fainted into the throw-up.
Belki de içine su kattın.
Maybe you just add water.
JFK'nin ruhu içine girmiş sanki.
It's like he's channeling Camelot.
Onu harcın içine gömebilsinler diye birisi delik açmışa benziyor.
Looks like someone drilled a hole so they could bury it in the mortar.
Gözlerimin içine bak ve Elizabeth Keen'in benim kızım olmadığını söyle.
You look into my eyes and you tell me Elizabeth Keen is not my daughter.
Az sonra içine gireceğimiz mezarlığı mı kastediyorsun?
You mean the cemetery we're about to go into?
Epsom tuzunu buluta püskürtemeyiz biliyorum ama nefesimizi tutup kendimiz içine götürebilir miyiz?
I know we can't run the Epsom salts into a cloud, but can we just hold our breath and-and run it in?
Kasıtlı olarak hızlıca nefes verip sonra da saf oksijeni içine çekersin.
Intentionally hyperventilate, then take a breath of pure oxygen.
Patlamış mısırın içine çikolatalı yer fıstığı ister misin?
What? Chocolate-covered peanuts for your popcorn?
Komiser, uğraştığınızı biliyorum ama 30 kiloluk bir kancayı bu pisliğin içine daldırmak arabada bir delik açıp, boğulmasına sebep olabilir. Tim geldi.
Captain, I know you're trying, but dropping a 60-pound hook into that muck might puncture a hole in the car and drown her.
Sly, aşağıya bir hava hortumu gönderemez misin? Aracın içine beslesek?
Sly, can't you send down an air hose?
- Amonyak tuzunu delikten pompalamak ve aracın içine yaymak için bir püskürtücü kullanabiliriz.
We can use an atomizer to pump the salts through the hole, and then disperse it through the vehicle.
- Neden kahvemin içine kablo kesici soktun?
Why did you put wire cutters in my coffee?
Soruşturmanın içine etmişiz gibi göstermek için tutarsızlık kılıfını kullanacaklar.
They'll use the discrepancy to make it look like we bungled the investigation.
- Yavaşça içine çekilmiş.
It's slowly being pulled in.
Bunu da içine kattım.
I have factored that in.
- Buna uyku tulumunun içine sıçmak da dahil mi? - Hayır.
Did it involve shitting in a sleeping bag?
Buz kutusunun içine?
In a cooler?
Fransa'daki gibi ekmeğin içine?
Shitting in a baguette, like they do in France?
Donör böbreği pelvisin içine hasarlı böbreğin altına yerleştiriyorum.
I'll position the donor kidney in the pelvis inferior to the diseased kidney.
Konuştuğumuz zaman nasıl oluyor da gözlerimin içine bakamıyorsun?
When we talk, how come you never look me in the eyes.
Gözlerinin içine bakıyorum.
I look in your eyes.
Bir dakika boyunca gözlerimin içine bak.
Look into my eyes for one minute.
At içine.
Drop it in.
İçine gireyim?
Get in? Heh heh.
Jason Atwood onu nasıl bir pisliğin içine çektiyse artık.
I mean, who knows what kind of mess
İçine çekildiğinde, parçalarına ayrılacak.
Once it's pulled under, it'll be ripped apart.