Juicer перевод на английский
119 параллельный перевод
Kaçacağını düşündüm, sarı göbekli yalancı.
Thought you'd run away, you yellow-bellied lime juicer.
"... bu otomatik mikseri ve 10 fincanlık kahve pişiricisini veriyoruz.
This automatic mixer, juicer and blender, and a 10-cup coffeemaker. And it's all yours with our compliments, Mrs. Lewis.
Çok içer.
He's a juicer.
Peltzer Meyve Sıkacağı biraz sorun yarattı.
Slight problem with the Peltzer Peeler-Juicer.
"Super mi Süper Meyve Sıkacağı".
JUICER.
Babacığımın meyve sıkacağını bozdum.
I BROKE DADDY'S JUICER.
Meyve sıkacağını bozdum.
I BROKE YOUR JUICER.
Bu sana "dokunma" dediğim meyve sıkacağı mı?
IS THIS THE SAME JUICER THAT I SAID, "DON'T TOUCH"?
Bu sana "benim, benim, benim"
IS THIS THE SAME JUICER
Bir soru sorabilir miyim Dr. Huxtable ; meyve sıkacağını kapatmadan kim prizde bıraktı?
WHO LEFT THE JUICER PLUGGED INTO THE ELECTRICAL SOCKET
meyve sıkacağını prizde takılı bıraktınız mı?
DID YOU LEAVE THE JUICER PLUGGED INTO THE ELECTRICAL SOCKET?
Meyve sıkacağını da kullanma, meyve sıkmak yok.
And don't use the juicer either. No juicing.
- 5 yıl ve milyonlarca dolar sonrasında... sahip olduğumuz... dünyanın en pahalı... meyve sıkacağı.
Five years and millions of dollars later and what we have is... What we have is the world's most expensive juicer.
- Portakal sıkacağı, haritalar.
- The citrus juicer, maps.
Ne demiştin sen ona? Elmer Fudd portakal sıkıcısına oturmuş gibi mi ses çıkarıyor?
What'd you say, it's / ik e E / mer Fudd sitting on a juicer?
Elmer Fudd portakal sıkıcısına oturunca çıkardığı ses gibi mi gülüyorum?
You think I laugh like Elmer Fudd sitting on a juicer?
Hem portakal sıkacağı portakal suyunu çıkarmanın...
Not only that, a juicer is one of the healthiest ways -
Hayatımı kurtarmadın.
Just move my Lexus off the street. The keys are in the kitchen next to the juicer.
Bir meyve sıkacağı alıp, meyve suyu içip, kilo vermeliyim.
Gotta get a juicer. Gotta drink juice. Lose weight.
Sana yeni bir meyve sıkacağı aldım.
I bought you a new juicer.
Dikkatli olun, içinde birkaç kemik parçası kalmış olabilir.
Careful. I think some bone got through the juicer.
Bir motorsiklet, bir meyve sıkacağı.
A motorcycle, a juicer.
Dopingciydim.
I was a juicer.
Gary Ellis'in annesi yeni bir sıkacak almış.
Gary ellis'mom bought a new juicer...
Lingam'ın başına, portakal sıkacağını kullanıyormuş gibi masaj yapın.
Massage the head of the Lingham as if you are using an orange juicer.
Doğum günü için meyve sıkacağı alalım mı?
Okay, how about a juicer for Jack's birthday?
- Bu harika bir sıkacak.
Now, that's a good juicer.
Aman Tanrım, sakın bana sıkacak almayın.
Oh my God, and do not get me a juicer.
- Sıkacak mı bakıyorsunuz?
Are you looking for a juicer?
Selam, ben Bay Sıkacak.
Hi, I'm Mr. Juicer.
- Sıkacağa mı?
- A juicer?
Onu sıkacağın içine atıyorlar.
They are strapping her to the juicer.
Alkolik ve uyuşturucu bağımlısı.
A juicer and a head.
- Meyve sıkacağın var mı?
- Do you have a juicer?
Jess, ödünç almak istediğin sıkacağı unuttun.
Jess, you, um, forgot that juicer you wanted to borrow.
Meyve suyu sıkacağımı da...
EVEN MY JUICER.
Philip Stark sıkacağını kim çalar ya?
I MEAN, WHO THE FUCK STEALS A PHILIPPE STARCK JUICER?
- Gaspçı adam. Tam bir ayyaştı.
BE guy, a real juicer.
- Bir vibratör al.
- Buy a juicer. - Right.
Meyve sıkacağımız da yok.
We don't have a juicer either.
Ayrıca blender, bıçak seti, karın sıkılaştırıcı ve meyve sıkacağı da aldı.
He bought the slicer and the dicer... He bought the slicer and the dicer..... the Ginsu knives, the abs roller, the juicer. .. the Ginsu knives, the abs roller, the juicer.
Sonunda yeni aldığım meyve sıkacağını kurdum ve biraz meyve sıkacaktım. Sonra dedim ki :
Well, um, I just finally set up my new juicer and I was going to make some juice, and I was, like,
Yeni bir meyve sıkacağı almış.
She got a new juicer. Whatever.
Bir sakatat, ördek sıkıcısı.
It's a carcasse, a duck juicer.
Meyve suyu sıkma makinesini kırdım.
I broke the juicer.
Ayrıca meyve sıkacağı var, suyu yok.
We've also got a juicer, no juice.
Kesme tahtaları, meyva suyu sıkacağı, bıçak.
cutting board, juicer, kitchen knife.
Elektrikli meyve sıkacağı.
An electric juicer?
Okulu bitirip kendi yağımla kavrulmaya başladıktan sonra yaptığım ilk şeylerden biri gidip anneme elektrikli bir sıkacak almak oldu.
After I finished school and I started making my own way in the world, one of the first things I did is I went out and I bought my mother an electric juicer.
Şuna bak Cal.
Look, Cal, a juicer.
Adam bir keş.
He's a juicer.