Leads перевод на английский
7,201 параллельный перевод
İndüktif kusurlar sen kundaklama yapanları takip edebilirsin, ben hırsızları taki edeceğim, ve buluştuğumuzda garanti ediyorum ki,
You inductive flaws can follow your arson leads, I'll follow the thief leads, and I guarantee you that when we meet, the D'Agostino brothers will be standing between us.
Moto onu tutukladıtan sonra ödememi yapacam ve beni D'Agostinos'a geri götürdüğü zaman.
I'll pay you after Moto arrests him and he leads me back to the D'Agostinos.
Henry'nin içinde bulunduğu borunun ilerisinde... borat tutma alanı diye bir şey var.
Okay, the pipe that Henry was in leads to something called the... the borate containment area. That's what you're looking for.
İşte bu yüzden Macaristan pek çok yönden dünya lideri.
That's why Hungary leads the world in so many ways.
İpucu var mı?
Do you have any leads?
Mahalle birlik olmuş durumda, ama herhangi bir kanıt veya şüpheli şuanlık yok.
The resident shave been cooperative, but we have no leads or suspects whatsoever at this time.
Hastane kayıtlarındaki kayıp kişilerle çapraz karşılaştırma yapıyoruz.
We're cross-referencing the leads from the tip line with hospital record sand missing persons.
Bu topraktaki bir antene gidiyor, tamam mı?
That leads to an antenna on the ground, ok?
Hayır, korkunun giderilmesinin gerçek değerlerimizin yıkımına yol açtığına inanmıyoruz.
No, we do not believe that the removal of fear leads to the destruction of good values.
Sonra ipucunu araştırıyorum ama her defasında boşuna uğraşıyorum.
I search after it, but... it always leads me nowhere.
Hiç ipucu yok.
They don't have any leads.
Ama bu olay ucu bana kesinlikle gelmeyecek.
But this never leads back to me or mine.
# Senin yerini gosteren haritayi takip edip duruyorum #
[ MAROON 5'S "MAPS" PLAYING OVER SPEAKERS ] [SINGING] Following, following to you The map that leads to you
Polisleri şaşırtmak ve yanlış yollara sürükleyerek zamanlarını boşa harcamaları için tasarlandılar.
They're designed to spin cops, waste their time chasing down false leads.
Burası yüzeydeki antene çıkıyor.
That leads to an antenna on the ground.
Sürüsünü, Tanrı'nın kutsal krallığına yönlendiren iyi çobansın.
The good shepherd, who leads his flock to the Lord's Heavenly Kingdom.
Bence dışarıya açılıyor.
I think it leads outside.
O çıkış da atölyeye çıkıyor.
It leads out into the workshop.
Bunlardan birisi Zytle'ın eski tedarikçisine gidiyor.
One of these leads back to Zytle's old supplier.
İki tarafın elinde de hiçbir ipucu yok.
Between the two of them, have exactly zero leads.
Tanık ve iz yok dedi.
Ah. Said no witnesses, no leads.
Hiçbirinin onu hapse atmak için böyle ayrıntılı bir plan yapmış olabileceğini gösteren hiçbir şey bulamadım.
There's nothing that leads me to believe Any of them would have concocted such an elaborate plan To get back at him.
- Bu da onu buraya getirdi.
- Which leads him here.
Umarım bir yere varırız.
- Mm-hmm. - Hopefully, that leads somewhere.
Savunma Bakanlığın'da kendi ipuçlarını araştırıyor.
At the D.O.D. Following his own leads.
Neden sevindiğimi sormuştun, ben de "çünkü bir adım daha yaklaştırıyor" dedim sonra da "İşte buna" dedim.
You asked why I was happy. And I said, "'cause it leads me one step closer. "
Arkadaşımı kimin öldürdüğüne dair elinizde herhangi bir ipucu var mı?
Y'all got any leads on who killed my friend?
Her şey onda bitiyor ama kimse konuşmuyor.
Everything leads back to him... but no one will talk.
Ya zaman ve mekânı ayarladıysa sen oraya gidiyorsun, hedefe bir telefon geliyor tam olarak sen onu indirecekken sonra sana tüm şehirde beyhude bir arayışta olduğunu yutturuyor sen de Angela'nın kucağını boyluyorsun işte?
What if he set you up with a time and a place, you get there, the target fucking gets a phone call when you're supposed to do him, then he leads you on a fucking wild-goose chase all over town, you end up right in Angela's lap?
Hizmetli çıkışına gidiyor.
It leads to the servants'landing.
İpuçlarını takip ettik ve çeşitli tehditler aldık.
We've followed leads and arranged various threads.
Hiçbir şey ödemiyorsun ve bana inandıracak hiçbir şey yapmıyorsun. Sen bir hiçsin.
You pay nothing and do nothing, which leads me to believe you are nothing,
Fakat adamlarımızın çoğu cephedeydi, bu yöndeki düşüncelerime göre şüphelimiz bir soyludur.
But most of our men are at the front. Which as I say leads suspicion firmly with a noble.
Bence meme uçlarına akü bağlayıp Noel ağacı gibi aydınlatalım onu.
- I say put battery leads on her nipples. - Light her up like a Christmas tree.
- Öyle de ilerleyeceğimiz yeni bir yol yok.
- And we have no new leads.
Fırtına için boşaltma çıkışı kuzeye uzanıyor. Sıçrayanlar'ın altından geçip Savan'a dökülüyor.
the storm drain leads north, it goes under the skitters, it comes right out of Savannah.
Başrolleri değiştirmek zorunda kaldıklarını duydum daha büyük karavan mı ne istemişler.
I heard they had to replace the two leads'cause they wanted bigger trailers.
Bu beni gösterirse, sizi de gösterir.
If this leads back to me, it leads back to you.
- Başka ipuçları bulacağım.
I'll find other leads.
Sıfır ipucu.
No leads, no tips.
Yine de her başarısızlık başarıya giden bir yoldur demezler mi?
Still, every failure leads to... success. So they say.
Her başarısızlık başarıya giden bir yoldur.
Every failure leads to success!
- Gidilmesi gereken hala çok yol var.
Well, still plenty leads to follow.
- Önemli şeyler, ilk şüpheliler.
Leads, preliminary suspects.
Burada, senin yanında bulunmalıyım ipuçları peşinde başımı belaya sokmamalıyım.
I should be here with you, not, uh... chasing down leads, getting my ass in trouble.
- Sana bunları söyleyemeyeceğimi biliyorsun.
Any leads? You know I can't be talking to you about that.
Charles Darwin demiş ki, " Bir genel kanun tüm organik varlıkların ilerlemisine öncülük ediyor.
Charles Darwin... " One general law leads to the advancement of all organic beings.
Oraya girmelisin ve ucu bize dokunan her şeyi ortadan kaldırmalısın, Jed, her şeyi!
You need to go back in there and get rid of anything that leads back to us, Jed, anything!
Bu tünelin nereye çıktığını bile bilmiyoruz.
We don't even know where this tunnel leads.
- Görevi kimin üstleneceğini sor bana.
Ask me who leads.
- Hiç izimiz var mı?
- Do we have any leads?