Lived перевод на английский
20,564 параллельный перевод
Yaşamaktan bıktım.
Tired of having lived.
Joe Cocker lanet bir arabada yaşadı.
Joe Cocker lived in a fucking Buick.
Ve ben onu asla öldürmezdim, çünkü bana geri döneceğini biliyorum yaşasaydı eğer.
[Grunts]... I would have never killed her, because I know she would have come back to me... if she had lived. I know she would have.
Öyle çünkü sen yaşadın, onlar öldü.
Responsible because you lived and they died.
O evde mi yaşadın sen?
- You lived in that house?
Savaştan önce Almanya'da yaşıyordum.
I lived in Germany before the war.
Kiminle çalışmış, nerede oturmuş.
Who he worked with, where he lived.
Babam bir çeşit yaşam tarzı yaşıyordu.
My dad lived one kind of lifestyle,
Anlaşılan Alex Martin son bir kaç yıldır burada oturuyormuş.
Apparently, Alex Martin lived here the last couple of years.
Bu sabaha kadar nerede kaldığını söylemedi.
He wouldn't tell me where he lived'til this morning.
Asında Lincoln'da yaşayanların çoğu onları birer zorba olarak görüyordu.
In fact, a lot of people that lived in Lincoln really looked at them as oppressors.
Her zaman buffaloların etrafında yaşardık.
We always lived around the buffalo.
Billy çok ama çok kötü bir dünyada yaşadı.
Billy lived in a very, very violent world.
Yazarın kapı komşusuydular.
They lived next door to the author.
Onun yüksek beklentilerini karşılayamadım ve o bunu yüzüme vurmak için hiçbir fırsatı kaçırmadı.
I never lived up to his high expectations, and... he never missed an opportunity to let me know it.
Çok uzun zaman yaşadım Doktor.
I've lived a long time, Doctor.
Tabi bunu görecek kadar yaşamadı.
Of course, he never lived to see it.
Tüm bu insanlar Albert Lin isimli birinin yaşadığı yerde yaşadı.
All of these people lived where a man named Albert Lin used to live.
Orada yeraltında yaklaşık bir sene yaşadım.
I lived there, underground, for almost a year.
40 yıIdır senin ve Helen'in büyüdüğü evde yaşadım. Karakoldan ayrıIdıktan sonra da...
I lived in the house that you and Helen grew up in for 40 years, and then after I left office, it was...
Romalılar'ım yaşadı çünkü öldüler.
My Romans lived because they died.
Buraya yaşayan kişi aynıymış.
The same person lived at them.
Albert Lin ilk suç mahallinde 2008'den 2012'ye kadar yaşamış.
Albert Lin lived at the first crime scene from 2008 to 2012.
İkinci yerde de 1978'den 1985'e kadar yaşamış. Sonra yasalarla yıkıImış.
He lived at the second from 1978 to 1985, and then it was condemned and torn down.
Albert Lin o iki yerde yaşamış.
Albert Lin lived at those two places.
Yaşadığı diğer yer Seattle'da 8383 Bledsoe.
The only other place he lived in Seattle was 8383 Bledsoe.
Bak, bu yerlerde yaşaması önemli gözüküyor. Ama kayıp kişiler raporlarına baktım.
Look, it seems significant he lived at those places, but I just pulled up his Missing-Persons report.
Eğer birisi Albert'in yaşadığı her yere teker teker gidiyorsa ilk adresi de 8383 Bledsoe ise...
If somebody's going through all the places that Albert lived one by one, and his earliest address is 8383 Bledsoe...
Yaşasaydı, Britnay'i etkilemiş olurdu.
If he lived, he would have implicated Britnay.
Simone şundan bahsediyorduk. Bu adam 20, 30 sene hiçbir suç işlemeden yaşayıp nasıl oluyor da günün birinde kadınlara saldırmaya karar veriyor?
Simone, we were just talking about why this man, who has lived for, 20, 30 years withought ever committing a crime, one day decides to attack these women?
Şey, ne derler bilirsin hayat ileri doğru yaşanmalıdır ama sadece geriye doğru anlaşılır?
Well, what is it they say, that life must be lived forward but can only be understood backwards?
Ülke demokratikleşme mücadelesi vermekteydi ama Dinyester Özerk Cumhuriyeti'nde demokrasi kısa ömürlü olabilir.
The country has had its own struggles towards democracy, but it appears that democracy in the Dnestrian Autonomous Republic may be short-lived now.
Asi askerler hükümet güçlerine teslim oldu ve kısa süren bu kanlı darbenin sonu geldi.
Rebel soldiers have surrendered to government forces and it seems that this short-lived, but bloody coup is now over.
Uzun zamandır mı buralarda yaşıyorsun?
You lived around here long, or...?
Tahminimce... -... karşıdaki binalarda yaşıyordu. Çünkü hep o tarafa doğru giderdi.
And my guess is, she lived in the apartments opposite.
Kapı komşusuyduk.
I lived next door.
Yepyeni bir aile kurmak için hayatta kaldı ve çıktığı bu yolculukta yeni bir ulusun kahramanı hâline geldi.
He lived to start a new family. And in his journey, he became a hero for a new nation.
Sonuç olarak, Oak Street'te oturuyordu.
And, um, in conclusion, he lived on oak street.
Hayatin boyunca yasadigin bir yeri kaybetmek zor geliyor.
It's hard losing the house you've lived in your whole life.
Nasil bir sarayda yasadigimi farkedememisim.
I didn't realize what a palace I lived in.
15 sene önce iki ay burada kalmış.
She lived here for about 2 months 15 years ago.
Ben Toronto'da oturuyordum, o Edmonton'da oturuyordu. Epey talihsiz bir aşk hikâyesiydi yani.
I lived in Toronto, and he was from Edmonton, so it was very star-crossed.
- Babam gerçekten burada mı yaşadı?
- My dad actually lived in this place?
Kardeşlerimle beraber bu otelde yaşardık.
All of us kids, we lived here at the inn.
Koruyucu aile kayıtlarına göre 1988'de ıslahevine gidene kadar seninle burada yaşamış gözüküyor. Doğru mu bu? Havaifişek çaldığı için yakalandı.
The foster care records show that, uh, he lived with you, here, uh, until he went to juvie in 1988.
Orada yaşayan çocuk kendini astı.
The fella who lived here hung himself.
Babam beni alana kadar annemle orada yaşadım.
I lived with her till my father came to take me away.
Tüm hayatımı ölüm korkusuyla yaşadım.
I have lived my whole life in fear of death.
Merhum kocamla birlikte burada yaşardık.
It's where I lived with my late husband.
O zamana dek, hep o katilin korkusuyla yaşadım.
I'd lived in fear of the killer until then.
Yaşadıkları yerde hayatlarını sürdürmüş olabilirler.
They might have survived where they lived.