Lives перевод на английский
45,627 параллельный перевод
Burada kim yaşıyor?
Who lives here?
Anne Cadı yaşıyor!
The Mother Witch lives!
Hayatınızı değiştirecek.
It's gonna change your lives.
Anne Cadı yaşıyor ve Glinda için yetiştiriyor!
The Mother Witch lives and breathes for Glinda!
Hayatlarını bu tehdidi anlamaya çalışmaya verdiler.
They have given their lives trying to apprehend this threat.
- Anne cadı yaşıyor ve Glinda için cadılar yetiştiriyor.
The mother witch lives and is breeding witches for glinda.
Ozma yaşıyor.
Ozma lives.
Billy de Flint'i birkaç ay boyunca hayatlarımızdan silmek için fırsat kolluyor.
And I know that Billy's been looking for a way to remove Flint from our lives for months now.
Belki hâlâ ailesiyle yaşıyor veya gençliğinde çok vahşiymiş ve kendi ahlak yasasını yaratmış, dünyaya uyguluyor.
Perhaps he still lives with his parents, or maybe he was feral when he was young and created his own moral code which he now applies to the world.
Siz uzakta yaşayan kızı mısınız?
Are you the daughter who lives away from here?
Canlarımız.
Our lives.
Benim görevim hayat kurtarmak.
My mission is saving lives.
Canlar alan bu savaş.
How this war is destroying lives.
Onların hayatı benim için dünyalar demekti.
- Their lives were everything... - Mm-hmm.
Seks hayatlarının tatmin edici olduğunu söyleyen insanlar var.
People out there that say they have satisfying sex lives...
Hala kasabada yaşıyor ama artık rahip değil.
He still lives in town. Although he isn't a priest anymore.
"Onunla tanışanların hayatına."
"into the lives of all who met him."
Hayatlarını başarı dolu sesi haline getirdin.
You made their lives sound full of achievement.
Bana Elizabeth'in burada birkaç saat kuzeyde yaşadığını söyledi.
He told me that Elizabeth lives a few hours north of here.
♪ Kötülük içimizde yaşar ♪
♪ With us, evil lives on ♪
Bu sırada ünlüler, sporcular, hatta yakın bir iş arkadaşınız bile yaşamına son verdi.
And during that time, celebrities, athletes, even a close colleague of yours, all ended their lives.
Dört milyonu aşkın kişi "oraya ulaşmak" amacıyla yaşamlarına son verdi.
Over four million people have taken their lives, attempting to "get there."
Diğer hayatları hatırlamıyorum.
I don't remember these other lives.
Porno sektöründeki pek çok kadın porno yaşamlarını, gündelik hayatlarından tamamen ayırıyor.
A lot of the women in the adult film industry completely separate their porn lives from their personal lives.
Aslında yasal olarak bundan söz etmemiz yasak ama hepimiz çocuklarımızın hayatlarına daha çok dâhil olabiliriz.
Actually, legally, we are not allowed to discuss that, but we can all become more involved in our children's lives, okay?
İnsanların hayatı mahvolabilir.
Lives could get ruined.
Zaten hayatlar mahvolmadı mı?
Seems like lives have already been ruined, don't you think?
18'ine bastığımızda, hiç kendimize ait bir fikir geliştirmemiş olsak da hayatımızın en önemli kararını vermek zorunda kalırız.
Then we turn 18, and even though we've never had an original thought, we have to make the most important decision of our lives.
Yaratıcı dışa vurumun tek amacı dünyaya ayna tutmak, ki bu iğrenç insanlar kendilerini görmeye başlayıp sefil hayatlarına katlanmalarına yardımcı olacak bağlar geliştirebilsinler.
The whole point of creative expression is to hold up a mirror to the world so hopefully these god-awful people can start to see themselves and make connections to help them get through their dreary-ass lives.
Amigo kızız, hayat kurtarmıyoruz.
It's cheerleading, it's not saving lives.
Herkesin hayatının, bensiz daha iyi olacağını düşünmeye başladım.
I started thinking how everyone's lives would be better without me.
Anlaşmayı kabul edersen Silver ölmez.
Accept the treaty and John Silver lives.
İşin ucundaki hayatlar... Aşıklar, insanlar... Büyük oyunda ortaya sürülecekler.
The measuring of lives and loves and spirits so that they may be wagered in a grand game.
Hayatımızın en önemli gününde geç mi kalıyorsun?
The most important day of our lives.
Canlar gitti kollar gitti, bacaklar gitti.
It was lives, arms, legs.
Dışarıda yaşarsa, dışarıda da ölür.
She lives out there, she'll die out there.
Canınız elimizde.
We own your lives.
O hâlde canımızı bağışlamanız için bir şeyimiz olmadığını biliyorsunuz.
Well, then you know we have nothing to buy back our lives with.
Canımız onların elinde asıl.
They own our lives.
Orada durup insanların hayatları hakkında yorum yapıyorsun.
You stand there telling people about their lives.
Negan'ın yaşadığı yer.
Where Negan lives.
Sana patronumun nerede yaşadığını gösterecğim.
I'll tell you where my boss lives!
O hayatta, Jaguar.
She lives, Jaguar.
Ama üzerine hayatlarımızla bahis oynuyorsun.
But you're betting our lives on it.
Ondan öğrendiklerimiz belki de hayatları kurtaracak.
What we learn from her may yet save lives.
Ondan öğrendiklerimiz hayatları kurtarabilir.
What we learn from her may yet save lives.
Eğer milyonları kurtaracaksa, birinin ölümüne izin vermeli miyiz?
Should we allow one person to die if it saves lives of millions?
Ve şuan da Nassau'nun korku içinde yaşıyor.. olmasının arkasında olan kişi Kaptan Berringer.
And at this moment, Captain Berringer is a man before whom Nassau lives in terror.
Başkalarının hayatından uzak durmalıyım.
I should just stay out of other people's lives.
Umuyorum ki haklı çıkarsın. Hayatımız buna bağlı.
I sincerely hope you're right, as I believe our lives depend upon it.
Eğer senin için yeterli değilse, sunabileceğimiz tek hayatımız kaldı.
If it's not enough for you, then all we can offer is our lives.