Luminous перевод на английский
206 параллельный перевод
Burada babam... mücevher değerindeki parlak zekasıyla hayatın kaynağı hakkında... nice teoriler üretti.
Here, in this very study... the luminous facets of his brilliant mind conceived his outstanding theory... of the source of life.
Bana söylediği şekilde, cihaza fosforlu boya doldurdum.
That is I poured the luminous paint when he told me to.
Cihaz belirli aralıklarla fosforlu boya boşaltarak iz bırakıyor.
The apparatus drips at regular intervals leaving a trail of luminous paint.
Ya şu yakamoz... Milyonlarca minik canlının ölü bedenlerinin parlamasından başka bir şey değil.
That luminous water... it takes its gleam from millions of tiny dead bodies.
Cennette, onlara ışıl ışıl, değerli ve zarif bir şekil verdiğin için.
In heaven, Thou hast formed them luminous, precious and fair. A Rizzoli production
Gözleri parlaktır.
Their eyes are luminous.
Hala biraz ışık yayıyor.
It's still a bit luminous.
Siz "Butterfly" ı çalarken kendimden geçiyorum.
The aria from "Butterfly", you made it luminous! Luminous.
Saatler için ışıklı tuşlar.
Luminous dials for watches.
Bizi parıltılı şehvetin baharında uyandırmıştı.
She awoke in us the springs of luminous sensuality
- Herhalde ışıklı boyayla.
- With luminous paint, I suppose?
Fosforlu kadranı var.
It has a luminous dial. It is very practical when there is an air-raid.
Görüyor musun? Fosforlu ekranı ne güzel parlıyor!
It looks divine, with the luminous dial!
Fosforlu ibre onu harekete geçiriyor.
The luminous dial activates it.
Gece başlarken bazen parlak bir yıldız görürüz.
Sometimes, when beginning the night, we see a luminous star.
Yapmak istediğim bir resim var sapsarı kırlar..... bembeyaz gökyüzü güneşin doğuşu.
There's a painting I want to do... a butter-yellow field... white luminous sky... the sun just rising.
Sayfalar. Çiçek yaprakları ya da kelebek gibi. Parlak ve siyah.
The pages... like flower petals or butterflies, luminous and black.
Alçılı elini Londra sokaklarında... parlak bir lobut gibi sallayarak Sonntag'ı da izleyemezsin.
And you can't follow Sonntag all over London waving that thing like a luminous Indian club.
Sade bir oval biçiminde hafiften üçgen içinden ışık saçarcasına parlak ciltli.
A pure oval... slightly triangular Luminous skin... lit up from within
Burası çok aydınlık.
It's too luminous, you know?
Yağlı boya.
Luminous paint.
Bir tanesi vardı çok güzel ay kadar parlak ve kuğu gibi zarif.
There was one, truly delicious, luminous as the moon, graceful as a swan.
Medine'ye hoşgeldin! Ey Allah'ın nurlu peygamberi.
Welcome, Messenger of Allah, with Medina, the luminous one.
Trafik ışık saçıyor. Balistik hareket sergilemiyor.
The traffic is luminous and exhibiting non-ballistic motion.
# Bu akşamki onur konuğumuz... # Broadway'in en tatlı ve parlak ışığı.
Our guest of honor tonight is Broadway's dearest and most luminous light.
Neden bu kadar aydınlık görünüyorsun ki?
Why do you have to look so luminous?
Daha icat edilmemiş birşey, içinde Dubonnet şarabı olan Tefal tava şeklinde,... parlak Aspro camlarıyla Bic, Bic, Bic...
An unidentified Dubonnet in the shape of a Tefal pan with luminous Aspro windows and it went Bic, bic...
Başlangıçtaki çökme, karanlık yıldızlararası bölgede soğuk gaz bulutunun yıldız formunu almasıyla oluşan çökmedir. ... Diğer çöküntü ise, ışık saçan yıldızın... nihayi kader yolundaki çökmedir.
An initial collapse of a dark interstellar gas cloud to form the star and a final collapse of the luminous star on the way to its ultimate fate.
Yıldızdan artakalan parlak bulut,... kendini şiddetli bir şekilde uzaya saçıyor.
A great luminous cloud, the remains of a star violently unraveling itself back into interstellar space.
Peki ya fışkırmalar yapan parlak yüzeyinde ya da kalbine doğru nükleer reaksiyonların gerçekleştiği bölgeye dalsak ne hissederdik?
What would we feel on its seething, self-luminous surface or immersed in its heart of nuclear fire?
Kocaman bir spiral oluşum içinde, çöken gaz bulutları yoğunlaşmış gezegen sistemleri, çok parlak süperdevler, kararlı orta yaş yıldızları kırmızı devler, beyaz cüceler, gezegen bulutsuları, süpernovalar nötron yıldızları, atarcalar, karadelikler ve varolmasında bir engel olmayan fakat henüz keşfedemediğimiz egzotik objeler.
An enormous spiral form with collapsing gas clouds condensing planetary systems, luminous supergiants stable middle-aged stars red giants, white dwarfs, planetary nebulas, supernovas neutron stars, pulsars, black holes and there is every reason to think, other exotic objects that we have not yet discovered.
Işıl ışılız biz, sadece et ve kemik değiliz.
Luminous beings are we, not this crude matter.
Neden ışık saçtığını kimse bilmiyor.
No one knows why it's luminous.
Sınırsız, nurani mutluluğa adım at. Yüce İsa'nın bağrında dinlen.
Enter into freedom, luminous joy.
Parlak bir örtü oluşturana dek.
Until at last they marge in one luminous sheet.
Zehirli fosforlu bir çözelti. Kanında bulunuyor.
It's a toxic luminous solution, and it's in your system.
Açıkçası efendim,'Aralık Arazi'de bir merdivenin tepesinde beremi takıp, peşpeşe sigara tellendirerek bir gece geçirmeyi tercih ederim.
Well, frankly sir, I'd rather spend an evening on top of a stepladder in No-Man's Land smoking endless cigarettes through a luminous balaclava.
Bu da bir başka derin deniz balığı. Lüminoz ( ışık yayan ) bakteriler sayesinde ışık saçan bir cazibeye sahip ve bunu, avını cezbederek yakınına çekmek için yem olarak kullanır.
This one is another deep sea fish, this has a luminous lure made by bacteria, luminous bacteria, and it uses it as a bait to lure prey into its vicinity and then slams its fishing rod down in the vicinity of its jaws,
Evet. Tanrım. Onca katmanın altında derin ışıl ışıl parlıyor.
God, your skin is so luminous underneath all this gunk.
Bu kadar güzel... bu kadar aydınlık olduğunuzu biliyordum!
I knew you would be beautiful... So luminous!
Daryl geleneksel bir güzelliğe sahip ama siz ince zerafetinizle bir aydınlık gibisiz.
While Daryl is beautiful in a conventional way you are luminous with a kind of delicate grace.
Milyonlarca minik canlının ölü bedenlerinin parlamasından başka bir şey değil. Çürümüşlüğün parıltısı.
That luminous water, it takes its gleam from millions of tiny dead bodies, the glitter of putrescence.
" Göz kamaştıran Helena
Luminous Helena.
Geceleri, yıldızlar çok parlak olur onları okuyabilirsin.
At night, the stars are so luminous you can practically read by them.
Etrafına ışık saçıyor.
She's luminous.
Bazı şeytani ilişkilerden sonra geride kaldığı raporlanan artıklar. - En azından mitolojiye göre.
Reports of residual and luminous phenomena have been associated with some succubus encounters, at least according to the mythology.
Parlak oluşum inanılmaz ölüm ve yıkımın... alameti olacaktı.
The luminous formation was to become the trademark.. for incredible death and destruction.
Şehrin ileri gelenlerini ev sahibi yapan kişi.
- I like it. ... the cream of the city's most luminous residents.
Sınırsız, nurani mutluluğa adım at.
Enter into freedom, luminous joy.
Hayatın ışık saçacak ölümün de ışıktan olacak.
your end luminous!
Hey. selam, Daphne.
Hi-ho, Daphne, you're looking luminous.