Mızmız перевод на английский
709 параллельный перевод
Benim değil, o mızmız ikiyüzlü Jekyll'ın sözüne gittin.
You took the word of that sniveling hypocrite Jekyll against mine.
Bu küçük bayanlar amma da mızmız.
Those little dames can sure gripe.
O mızmız mı?
That crab?
- Mızmız!
- You twit.
Zayıf, mızmız, beceriksizim.
I am weak, hesitant and gauche.
Mızmız bebeğimiz neler öğrenmiş böyle.
Big talk for a crybaby.
Mızmız.
Crybaby.
Bana söylendiğine göre çok mızmız biriymişsin.
To think I was warned you might be difficult
Seni mızmız.
You big sissy, you.
Çok mızmızsınız,... tıpkı şişenin içindeki bir eşekarısı gibi.
You're too fussy. Just like a hornet in a bottle.
Senin gibi her şeye sahip bir çocuk için böyle sorular sormak ve sürekli... gergin ve mutsuz bir mızmız olmak son derece terbiyesiz bir davranış!
it's completely improper for a kid like you, who owns everything, to be always nervous and unhappy, like a crybaby.
Seni gidi mızmız!
You're awful picky!
Bir çuval mızmız!
A bunch of bellyachers!
Mızmız, korka bit köle başka bir şeydir.
A whimpering, cringing... slave is another.
Sen de kız için mızmızlanıyordun!
You were grumbling about the girl.
- Bu konuda mızmız değilim.
Ooh, I'm not fussy on that subject.
Sen mızmız kardeşinle buluşmayacak mıydın?
I thought you had to meet Brother Sourpuss.
- Bill oğlum, yaşlı mızmızın tekisin.
- Bill boy, you're an old sourpuss.
Mızmızlanmayı kes Fransız güzeli.
Stop whining about your beautiful France.
O bir hastalık hastası, kuruntulu mızmız, düz tabanlığı var...
He's a hypochondriac, a malingerer, a confirmed grouser, he's got flat feet- -
Sen mızmız bir çocuksun.
You're a spoiled child
Neden bu şey için mızmız edip duruyorsun anlamıyorum,.. ... lanet şeyi tırıkladın, değil mi?
Don't know what you're getting so narked about, you nicked the bloody thing, didn't you?
Hayır onlar mızmız tavuk değiller.
No, they're not fussy chickens.
Çirkin, korkunç, mızmız yaşlı bir adamım ben.
I'm an ugly, horrible, grouchy old man.
Mızmız Pouc, bir nehrin kenarında yürüyormuş.
Picky Pouc is walking by a river
Onun gibi bir mızmızın başına bu, er ya da geç gelecekti.
Probably happen to him sooner or later anyway, complainer like him.
- Çok mızmızsınız, Bay Barnier. Çantam!
Still as sensitive?
Çünkü mızmız ve beceriksiz bir salaksın!
Because you're a bumbling, inept fool.
Erkekler mızmız kadın sevmez.
No man wants a little ninny.
Sizi mızmız uyuşuklar!
You slow pokes!
Kızım, sen tam bir mızmızsın.
Boy, you could grow up to be a real fussbudget.
Hadi, mızmız!
Come on slug.
Bugün hiç mızmız bir ihtiyar gibi davranmayacaksın.
You're not going to be an old fuddy-duddy?
Belediye başkanını bir avuç mızmız göçmen için bekletmeli miyim?
I should make the mayor wait for a bunch of whining immigrants?
Beni iyi dinle mızmız velet! Ya kekelemeyi bırak, ya da defol git.
LListen to me, you whining'little whelp you'll stop stutterin'or get the hell out of here.
Kimi zaman biraz mızmız olur.
He gets a little fussy sometimes
Mızmız değilim. Ama bunu yiyemem.
I'm not fussy but I don't know how I'm going to eat this.
Ya sen? Seni mızmız!
And you want to take it?
Ve burada tekerlemeler söyleyip, küstah sorular soracak... mızmız bebek sesleriyle konuşacak... minik arkadaşlarını da istemiyorum.
And no little friends over here repeating rhymes... asking flippant questions... and talking in those nagging baby voices.
Ama sen mızmız bir çocuk gibi davranarak kanalımızı korkunç ve utanç verici bir pozisyona soktun.
Instead, you sulked off like a child and engaged this network in a shocking and disgraceful episode.
Seni mızmız sümüklü geri zekalı hödük!
You whimpering snotty-nosed cretinous oaf!
Kovuldun. - Tamam, mızmız adam.
Okay, swivel puss.
Ne mızmızı?
I ain't fussing.
Daha çok, bir erkeğin gururunu en büyük müttefikimize çevirmeliyiz ve onu okşayıp, yumuşatıp, onunla güzel konuşmalıyız ve en değerli oyuncağımızmış gibi davranmalıyız.
Rather, we should make of a man's dignity our foremost ally and caress it, soothe it, talk fondly to it and treat it like our dearest toy.
Geç kaldığı için ona biraz kızmış mıydınız?
Were you a little angry about his being late?
Ama... aşkımız sanki senin, babasının, benim aşkımızmış gibi davrandı bir bakıma, onun için önemsizdi, ona hiçbir anlam ifade etmiyordu.
And still... she acted as though our love, yours, her father's, mine, in a manner of speaking, was nothing to her, meant nothing to her.
Tatlı kızmış. Fransız mı dedin?
So she's French.
Adamlarımızın söylediğine göre son alışkanlığınızmış.
This seems to be a new habit of yours, according to our men.
Böylesi büyük salonlarda, böyle sürekli bir operasyona bir kez adım attınızmı, dışarıya asla canlı çıkamazsınız.
In such huge halls constantly in operation once you entered you'd never come out alive.
Görüyorsunuz, laboratuarımızın verdiği bilgiye göre, arabanın benzin deposunun hemen patlaması olanaksızmış.
You see, our laboratory says that that car's gas tank... just couldn't have blown up first.
- Bu kadar mızmız olma.
- Don't be so fussy.