Nabzım перевод на английский
383 параллельный перевод
Nabzımı.
My pulse.
Nabzım dışında her şey kontrol altında.
Everything's under control, except my pulse.
- Nabzım nasıl?
How's the pulse?
Nabzım ne durumda?
How's my pulse? Is it OK?
Nabzım düzgün atıyor seninki gibi. Hiçbir bozukluk yok sesimde, ateşimde.
My pulse as yours doth temperately keep time and makes as healthful music.
-... nabzım...
- my pulse...
Bayan Finch, beş gecedir nabzımı kontrol ettiniz.
Miss Finch, for five nights now you've been taking my pulse.
Keşke nabzım onunki kadar düzenli olsa.
I wish my pulse were as steady as his.
Nabzım 690 olmalı.
My pulse must be 690.
Kulaklarım nabzımı duyabiliyor.
But I can't hear the pulse in my ears.
Şimdi, bu nabzımı ve kalp atışımı azaltacak bütün metabolizmamı yavaşlatacak öyle ki, en sağlam doktor bile öldüğümü sanacak.
Now, this will cut down my pulse and heartbeat... My entire metabolism... So that even the best doctor will think that I'm dead.
Bu benim biyo-nabzımın hareket tarzı.
Well, It's my bio-pulse line, sir.
Nabzımı hisset.
Feel my pulse.
Bu benim nabzım.
Oh. That's my pulse rate.
Geçen gece Wan amcadan ilaç aldım ilacın etkisinde nabzım durdu ve ölü taklidini layıkıyla yapabildim!
Last night, I took Uncle Wan's potion so I could stop my pulse
Nabzım da normal, altmışta.
My pulse is at its usual 60.
Lütfen nabzımı kontrol etmeme izin ver.
Excuse me while I take my pulse.
Sanki nabzım yok, kalbim atmıyor.
I don't have a pulse or a heartbeat.
Nabzımı arttırıyor.
lonzo : beats me.
Nabzımı hisset.
The rhythm of my pulse.
Nabzım 38'di. Ateşim 81.6 derece.
My pulse was 38, my temperature 81.6 degrees.
Ne zaman klasikleri duysam nabzım hızlanır
Every time I hear the classics My pulse quickens
Nabzım hızlanıyor
Makes my pulse react
Nabzım kaç? - Çok hızlı, çok hızlı.
- It's very, very fast.
Sabahleyin, sıhhiyeciler, nabzımın attığını fark etmeseler, beni de bir ceset torbasına koyacaklardı.
In the morning the corpsmen put me in a body bag until... I guess they found a pulse.
Nabzım gittikçe zayıflıyor.
My pulse is getting weaker.
Nabzımı yokla.
Feel my pulse.
Benim nabzım da senin ki kadar düzenli atıyor. Hiçbir bozukluk yok sesimde, ateşimde.
My pulse, as yours, doth temperately keep time and makes as healthful music.
Nabzım ve ateşim genelde yükselmez.
My pulse and temperature don't usually go up.
Nabzına bakayım.
Let me feel your pulse.
- Nabzına baktınız mı?
- Did you feel his pulse? No.
Ambulansı beklerken Jimi'nin nabzına baktım. Birçok defa ameliyat oldum, nasıl yapılacağını biliyordum. Nabzı normaldi.
While I was waiting for the ambulance, I was checking Jimi's pulse... which I had learned because I had a lot of operations... and his pulse was normal.
- Kalp atışı ve nabzı var mıydı?
- Did it have a pulse, a heartbeat?
Geçen gün nabzına baktım, Dakikada 115 kez atıyordu.
Last time I took her pulse, She had 115 beats per minute.
Nabzına bir bakayım.
Let me feel your pulse.
Nancy, doktor değilim, nabzı atmıyor, nefes almıyor ve çubuk dondurma gibi soğuk.
Nancy, I'm not a doctor, but it has no pulse, it's not breathing and it's cold as a Popsicle.
Nabzını kaybediyorum!
I'm losing his pulse!
Nabzına bakalım!
Hold your pulse down.
Nabzı var mıydı?
Was there a pulse?
Nabzı iyi, dolaşımı da... Kan basıncı, atardamarları.
His pulse is good, as are his circulation blood pressure, and arteries
Bu genç hanımın nabzı atmıyor.
The young person it has no wrist. - Bridget!
Nabzın bazen aşırı hızlanır mı?
Does your pulse rate sometimes drop sharply?
Ama cehennemde yanmaktan korkuyorum. Çünkü boynu kırıldı ve nabzı atmıyor, o öldü.
But I'm afraid I'm gonna burn in hell, because her neck is broken and there's no pulse and she's dead.
Nabzına bir bakalım.
See if I can get a bus.
Gel de nabzına bakalım.
- Let's get over here and check your pulse.
Nabzı kaybediyoruz.
I'm losing her pulse.
Umalım ki nabzı yine durmasın.
Hope he doesn't go back into V-fib.
Nabzı geri geliyor!
I'm getting a faint pulse!
Nabzınızı ölçeceğim.
I'm gonna take your pulse.
Kolunu çözüp... nabzını ölçeceğim.
I'm gonna untie your hand... and check your pulse.
Nabzına bakacak kadar yaklaşmayacağım ama... -... ölmüşe benziyor.
I'm not getting close enough to feel his pulse, but... he looks dead.