Nefes alıyor перевод на английский
1,559 параллельный перевод
O kafayı geri getiremedi. Çünkü kafa hala boynunun üzerinde durup nefes alıyor!
He couldn't bring back the head because it's still attached to a living breathing neck!
Çocuklar, hala nefes alıyor.
You guys, she's still breathing.
Evet, nefes alıyor ama astımı var.
Um, yes, she is breathing now, but she has asthma.
Hala nefes alıyor.
SHE'S STILL BREATHING.
Nefes alıyor.
He's breathing.
Baygın. Bradikardisi var. Ama hâlen nefes alıyor.
He's unconscious and bradycardic, but he's still breathing.
Köpek acı çekiyor ama hala nefes alıyor.
The dog's in pain, but he's still breathing.
Pekala, nefes alıyor.
All right, she's breathing.
Aquaman'i seviyorum. Suyun altında nefes alıyor ve balıklarla konuşuyor.
I like Aquaman, he can breathe underwater and talk to fish.
Hala nefes alıyor.
He's still sucking air.
"Nasıl oluyor da benimkilerin çoğu tabuttayken senin gibi bir sefil hala nefes alıyor?" Diyeceğim ki...
" How come an off-scouring of creation like you is still sucking air when so many of mine are in coffins?
Zor nefes alıyor ama sorun yok.
His breathing's shallow but okay.
- Pizza nefes alıyor!
- The pizza's breathing!
Ruhum "The Catcher in the Rye" ın sayfaları arasında nefes alıyor.
My very soul is breathing between the pages of "The Catcher in the Rye".
Herkesin yaşayabileceği türden bir aşk istiyorum şayet siz yaşıyor ya da nefes alıyorsanız...
I want to make the kind of love where you feel as though you're one living, breathing...
- Hala nefes alıyor.
- He's still breathing.
Şanslısın.Hala nefes alıyor.
You're lucky he's still breathing.
- Nefes alıyor, göz kırpıyor ve ağlıyorlar.
- They breathe, they blink, they cry.
- Nefes alıyor.
He's breathing.
- Nefes alıyor mu ¿
- ls she breathing?
Belki sadece nefes alıyor diye hala yaşamak istediğini düşünmemeliyim.
Maybe I shouldn't think just because it's still breathing that it wants to live.
Sanırım, nefes alıyor.
I think he's breathing.
Nefes alıyor olmalı.
He must be breathing.
Hasta zor nefes alıyor.
The patient is barely breathing.
Nefes alıyor, değil mi?
She's breathing, right?
Nefes alıyor musun, Tony?
Are you trying to take a dump, Tony?
İnanmıyorsan git bak. Hala nefes alıyor.
If you don't believe me, go and check, she's still breathing.
- En azından nefes alıyor.
- At least he's breathing.
Nefes alıyor mu?
Is he breathing?
Bayım, nefes alıyor mu?
Sir, is he breathing?
Bilirsin, o hala onun oğlu ve orada nefes alıyor
You know, that's still her son in there, and he's still breathing.
Nefes alıyor mu?
Is she breathing?
Onunla nefes alıyor.
It's breathing for him.
Nefes alıyor.
She's breathing.
Pentobarbital serumu kestim. Metabolik değerleri yüksek ve kendi kendine nefes alıyor.
I've cut the pentobarbital drip, his metabolic rate's up.
Adamlardan biri hala nefes alıyor.
One of the guys is still breathing. It didn't give me much time to get the information...
Nefes alıyor!
She's breathing!
- Kendi kendine mi nefes alıyor?
- She's breathing on her own?
Hırıltısı fazla. Zor nefes alıyor.
Tight wheezing, he's barely moving air.
Kalkıyorum, ve nefes alıyor mu diye dinliyorum, anlıyor musun?
I'm up, and I just listen to her breathe, you know?
Nefes alıyor gibi durmuyordu.
You knew that simone was dead? She didn't appear to be breathing.
Polisler Felix'i ararken, gerçek saldırgan derin nefes alıyor.
Look, every minute the cops spend looking for Felix, the real attacker breathes easier.
Sang-woo öldü, fakat onun canını alan cani utanmadan nefes alıyor ve şu an sizin yanınızda. Aramızda yaşıyor.
Sang-woo is gone, but the monster that took his life... is shamelessly breathing, living beside you.
Çok korkuttu ama şu anda durumu dengeli ve nefes alıyor.
Well, he gave us quite a scare, but he's stable and breathing now.
Makine onun yerine nefes alıyor.
The machine is breathing for her.
Duruşu iyi, rahat nefes alıyor.
He's setting well, breathing easily.
Kardeşin hala nefes alıyor..
Your brother is still breathing...
Kardeşini bulduk. Zar zor nefes alıyor.
He is having trouble breathing.
- Nefes alıyor mu?
- ls he breathing?
Nefes alıp verirken zorlanıyor.
I'm just not happy with his breathing.
Nefes alışımız, yememiz, hissetmemiz hep zorlaşıyor.
All that stuff that we're breathing, eating, feeling.