Ofiste перевод на английский
3,791 параллельный перевод
Bir ofiste 17 yıl çalıştım ben.
I've worked at an office for 17 years
Bu ofiste geçireceğin zamanı en iyi şekilde değerlendirmek için.
To make the most of whatever time you have in this office.
Bana ofiste yemek getireceğini söylediğinde ben birazcık daha özel bir şey yapmak istedim daha hoş bir şey.
When you said you were bringing me dinner at the office... Well, I wanted to do something a little bit more private, less... in the limelight.
Haberler ofiste yayılmış.
Word is buzzing around the office.
Mark'ın hayatını yaşamak ofiste bitmek bilmeyen geceler bazen haftalarca gidişi.
Living the life Mark leads... Endless nights at the office, gone weeks at a time...
Siz ofiste takılsanıza.
Why don't you hang out in the office?
Ofiste çalış.
Work at the office.
- İyi fikir. - Ofiste.
- It's in the office.
Bu ofiste artık dört yeni ölümcül silah var.
There are four new deadly weapons in this office.
Sizleri öğle vakti bu ofiste yapılacak olan siyah kuşak törenime davet etmek istiyorum. Öğle yemeği tarafımdan karşılanmayacaktır.
I would like to invite you all to my black belt ceremony, right here in the office at lunch, lunch not provided.
Ama ofiste bir çalışan olarak da başarılı olabileceğini zannetmiyorum. Bu yüzden, neden biraz delilik yapmasın?
But he also can't make it as an employee in an office, so, you know, why not go nuts with it?
Kaçınızın aşkı ofiste filizlendi?
How many of yours were office romances?
- Sid, bu para ofiste kalıyor.
Sid, this cash stays in this office.
Kuzeydoğu köşesindeki ofiste cam silme asansörü var.
Window washer platform outside the northeast corner office.
En azından ofiste görürüz onu.
At least he'll still be around.
Sonunda bu ofiste genç ve ilgi çekici birini görmek güzel.
There is no way I'm letting old Rayna Jaymes songs tank my record.
Conrad'ın ofiste yaptığı son şey telefon kayıtlarını almaktı Jack'i ölüme sürüklediğin o kayıtlarda yer alıyor.
Conrad's last act in office was to requisition your cell records that prove, in fact, that you attempted to lure Jack to his death.
Ofiste toplantılarım var.
I have some meetings at the office.
Adını ilk defa burada, bu ofiste duymuştum.
You know, it was here in this office that I first heard your name.
Hatta ben gelene kadar onu ofiste tutabilirsin.
Maybe take her to the office till I can get there?
Ofiste sessizlik istiyorum.
I have a lot of work to do.
Yarın ofiste olacağım.
I have office hours tomorrow.
Yarım saat sonra ofiste olurum. Bu şeyi inkar etmekte sorun yaşayabiliriz.
Wait, we could issue a denial from here.
Ofiste kum çuvalı var mı?
Any sand bags in the office
Güvenlik kayıtlarına göre saat 6'da kapıcı tarafından bulunana kadar ofiste yalnızmış.
According to the security log, she was alone in the office until she was discovered by a janitor at 6
- Ofiste mi?
- In the office?
Şu anda mesaj attı, Tyrus'la konuşmuş saat 3'te ofiste buluşacaklar.
Yeah, she's just texted, she's spoken to Tyrus, he's confirmed he'll meet her at the office at three o'clock.
Ofiste olduğumuzu sanıyor.
He thinks we're in the office.
Sana ofiste olmaz demiştim.
I told you, not at the office.
- Ofiste olması gerekiyor.
Had some in the office.
Bak, annem bütün gün bunu yaptığımı sanıyor. Ofiste oturup, telefonlara bakıyorum...
See, this is what my mum thinks I do all day - sit in an office, taking calls...
- Ofiste kalan.
- Left in the office.
Bilâkis nadiren yumuşak Londralı koridor veya ofiste korkabilirdi.
Or rather, only from the occasional soft Londoner, too used to skulking in a corridor or office.
İstiyorsan ofiste yat.
Sleep in the office if you want.
Sanırım bir ofiste çalışıyor.
I believe she works in an office.
Seninle ofiste görüşürüz, bebeğim.
See you back at the office, baby.
Ofiste aradığını buldun mu?
You find what you need at the office?
O zaman beni geri planda, ofiste tut.
Well, then hide me in the back office.
Pardon. Annie'yle ofiste de mi konuşamıyoruz?
I'm sorry, are Annie and I also not allowed to speak in the office?
- Seçim günündeyiz. Ofiste kimse olmaz.
There's not gonna be anyone in his office.
Taşak gericisini kendisi aldığını itiraf etti ama onu patronu Elliot Butler için aldığını söyledi zira işlerden çok bunalmış ve ofiste eğlenmek istemiş biraz.
He admitted the ball stretcher was purchased by him but he claims he bought it for his boss Elliot Butler who needed to be discreet because he's running for office.
Yarın sabah çok çok çok erkenden ofiste olmam lazım.
I have to be at the office really, really early tomorrow morning.
Ofiste yapabileceğin bir iş olduğuna eminim.
I'm sure there's something you could do for us at the office.
Ofiste onlardan yüzlerce yok mu zaten?
Don't we have hundreds of those back at the office?
Bütün gün ofiste kalıp en yakınım olmalısın.
you should just stay in the office all day every day and be my bestie.
Ve yine ben ofiste olurum.
Then again, I would be at the office.
Öylece ofiste Juliette Barnes ile karşılaşmak.
Just running into Juliette Barnes at the office.
Bunlar aynı zamanda, Jeannine'in oval ofiste çalıştığı zamanlarla aynı tarihlere denk geliyor.
Match the dates I was gone with the dates Jeannine worked in the oval...
Ne kadar süre ofiste olmayacaksın?
So how long you gonna be out of the office?
- Ofiste olmaz Caffrey.
- Not in the office, Caffrey.
Ofiste halletmem gereken işler var.
I need to take care of some business at the office.