Английские фразы | Русские фразы | Турецкие фразы
Translate.vc / турецкий → английский / [ O ] / Olumlu

Olumlu перевод на английский

4,442 параллельный перевод
- Olumlu düşün! Olumlu düşünerek, yetiştirebileceğimizi düşünmüyorum.
I positively don't think we're gonna make it.
Gerçekten olumlu bir tecrübeydi.
Well, that was... That was a really positive experience.
Pek esprili biri sayılmama ama öğrenmek için buradayım derken biliyorum şu an öyle gözükmüyor ama bu olumlu bir tecrübe olacak.
I was not being facetious when I said I was here to learn. I know, it does not seem like it now, but this will be a Positive experience.
Olumlu, dedektif.
Affirmative, Detective.
Bize düşen olumlu kalmak.
Our job is to stay positive.
Bunun ışığında, aynı ölçüde geçtiğimiz günlerde İsrail tarafından Filistin ekonomisine yardım etmeye yönelik ifade edilen olumlu adımları içtenlikle karşılıyorum.
In this light, I equally welcome the positive steps announced by Israel in the past days towards assisting the Palestinian economy.
Su ve tarım konusunda birleşik komiteler gibi önlemler barış görüşmesine giden yolda iki taraf için de olumlu işaretlerdir.
Measures such as the joint committees on water and agriculture are positive signals for both sides on their journey towards peace negotiation.
Ama ön kapıyı iki kere temizlemek zorunda kalmaktan seni kurtarmak için emekli askerlere olan bu olumlu ön yargının kardeşini kurtarmaya yardım edip etmediğini neden söylemiyorsun?
But to save you having to wash down your front door twice, why don't you just tell me whether this "positive prejudice" for military veterans is what it cost you to get her out?
Madem bu sorulara olumlu yanıt verdin neden onları ayırmamız gerekiyor?
If you answered positively to these questions, why should we separate them?
Sadece sana olumlu örnek olabilecek bir baba modeline ihtiyacın var.
It's obvious you just need a positive male role model.
Ama eminim ki arkadaşlarım buna olumlu bakacaklardır.
But I'm sure my actual friends will be up for it.
En büyük gücüm, söylemeliyim ki olumlu tavrımdır, ve ezberlenmiş alışkanlıkları hatırlama eğilimim.
My greatest strength, I'd have to say, is my positive attitude, and my aptitude for rote memorization.
Olumlu, efendim.
Affirmative, sir.
Olumlu.
Affirmative.
Benim için çok olumlu konuşacaktır.
He'll speak very highly of me.
Olumlu, Dördüncü Birim.
Affirmative, Unit four.
- Doğrudur. Öyleyse şu anda ben de girişiminize Alman yönetiminin olumlu yanıt vereceğini söyleme sorumluluğunu alacağım.
Then I will take responsibility for saying now that the German government will respond positively, pleasurably to your initiative.
Savaş kredisine olumlu bakan çoğunluğa sahibiz.
We have a majority..... in favour of the war credits.
Bak, o düşüncelere kapılmadan önce bugün olanlara olumlu bakmanı istiyorum.
Look, before you go to that place, I want you to look at what happened today as a positive.
Olumlu.
So, it's positive.
Lassie, olumlu şirtü bakıyorsun.
Lassie, you look positively sweevil.
- Olumlu.
Affirmative.
Şimdi, indiğinde onu besleyeceksin ki senle ilgili olumlu düşünsün.
Now, when he lands, you'll feed him so he has positive associations with you.
Burada çocukların yetenekleri olumlu anlamda gelişmiyor.
Here the children's talents not developed positively.
Liderlik onu olumlu olarak etkileyebilir.
Leadership may, in fact, be a good thing for him.
Arkadaş kalalım da diyor, bu olumlu bir şey.
- It says... it says he wants to remain friends, and that's positive.
Olumlu olmaya çalışıyorum, ama bilmiyorum daha kaç kere bunu yaşayacağım.
I'm trying to stay positive, but I don't know how many more times I can go through this.
Farklı. Farklı. Bu doğru, olumlu bir çağrışım?
It was... different.
Biraz olumlu ol.
Be positive.
Daha önceden de biliyorduk olumlu hareketleri var.
We have been known to be a positive influence before.
Damon'un verdiği her olumlu kararın geri alınmasından başka.
Aside from getting Damon to undo... -... every positive decision he's ever made.
Olumlu düşünmeye çalışmalısın.
You have to try to remain positive.
Ama bu olumlu bir şekilde yansır. Güven bana.
But that reflects highly on you, trust me.
Olumlu bir değişim gerçekleştirmeye çalışıyoruz.
Well, we're trying to effect positive change.
Ama bu enerjiyi olumlu bir şekilde kullanmayı öğrenmelisin.
But you need to learn to channel it in a positive way.
Güney Vietnamdaki durum kritik bir evreye ulaştı bu hükümet tarafından hızlı ve olumlu kararlar gerektiren evreye.
The situation in South Vietnam has reached a critical phase requiring immediate and positive decisions by this government.
- Olumlu, Savaşatı 6.
That's an affirmative, Warhorse Six.
Şu ana kadar hep olumlu şeyler aldık.
The coverage has been mostly positive so far.
en güçlü şey birisi çevre için yapabileceği Başka yaşam tarzı seçimi vardır Bir uzak kapsamlıdır Ve daha derinden olumlu etkisi gezegen ve yeryüzündeki tüm yaşam üzerine Tüketen durdurmak için seçerek daha hayvanlar ve vegan yaşam yaşamak.
The most powerful thing that someone can doforthe environment no other lifestyle choice has afartherreaching and more profoundly positive impact on the planet and all life on Earth than choosingto stop consuming animals and live a vegan lifestyle.
Malik geleceğini 17 yaşındaki bir sınıf arkadaşıyla evlenerek çöpe atmasını olumlu karşılayanlar "kabul" desin.
All those in favor of Malik throwing away his future to marry his 17-year-old classmate say "aye."
Yanına gidince olumlu konuşmamız lazım.
When we go in there, we need to accentuate the positive.
Olumlu düşünmek için çok neden olduğunu söyledi.
She says there's plenty of reason for optimism.
- Olumlu.
- Affirmative.
Ben Nick'le ilk tanıştığımda da olaylar pek olumlu gelişmemişti.
let me just say... the first time I met Nick, it didn't go so well either.
Bu bana bütün dikkatimi olumlu şeylere yöneltmem için verildi.
It's given me something positive to focus on.
- Olumlu, sadece beş metrelik mesafede.
Yes, the distance out is only 5 meters.
- Olumlu.
- Positive.
O zaman olumsuzlukları bırakıp olumlu taraflara yönelelim, olur mu?
So let's skip the negatives and get straight to the positives, shall we?
Müdüre Sanchez şartlı tahliye memuruna pek olumlu bir ilerleme raporu vermemiş.
Principal Sanchez did not give a very positive progress report to your parole officer.
Bayan Hogue, anlaştığımız hikaye çalışmamızın Buell Green'deki zenci topluluğun üzerindeki olumlu etkiler hakkındaydı.
Miss Hogue, the story we agreed is about the positive effect of our study on the Negro community here at Buell Green.
Zaten benim olanı verince senin hakkında olumlu konuşacağımı mı sanıyorsun?
You think I'm gonna put a good word in for you, you get me back what's already mine?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]