Painter перевод на английский
1,788 параллельный перевод
Her zaman bir ressam olmak istemiştim.
I've always wanted to be a painter.
Kader. Zavallı adam benim bir gün meşhur bir ressam olacağıma inanırdı.
Destiny, poor thing thought I'll become a famous painter one day
Rani, sen bu çocuğu başarılı ressam ve şarkıcı sanıyorsun.
Rani, you think this lover-boy is an accomplished singer and painter
Boyacıyım.
I am a painter.
Bu adam çalışmalarını ; tıpkı kanvasa imza atan bir ressam gibi imzalıyor.
This man leaves his mark on his work like a painter leaves his signature upon a canvas.
Şu ressam ağabey beni uyandırdı.
That painter Uncle woke me up.
Uppland'da bir kilisede, mahzende bir yerde kilise ressamlarından Albertus Pictor'un bir tablosu var.
In a church in Uppland somewhere in the vault is a work by Albertus Pictor, the famous ecclesiastical painter.
Yüklenicinin, boyacının, ağaç budayıcının. pencere silicinin.
Um, a contractor, a painter, a tree trimmer, a window washer.
- Resim yaptığını bilmiyordum.
- l didn't know you were a painter.
O da aklıma İrlandalı şair ve ressam Christy Brown'ı getiriyor.
And that brings me to Christy brown, the irish poet and painter.
Bence siz günümüzün en başarılı ressamlarında...
I-I-I... I think you're probably the most brilliant painter...
Bu, John Paul Sandal, New York'un en müthiş ressamı.
This is John Paul Sandal, the most fantastic painter in New York.
Ama o ressam çocuk iyilik yapmaya çalışıyordu.
But that boy, the painter, he was just trying to do good.
Bir boyacı getiririm, üstünü kaplar.
All right, I'll get a painter to go over it.
Sanatkarın biri, Paris'te gördüğü Ukiyoe'den derinden etkilenmişti, * Ukiyoe = Ünlü Japon resim sanatı * Japon güneşi yüreğine yerleştikten sonra araştırmaya başladı ve Arles'in iline gitti.
A lone painter who held a deep admiration for an ukiyo-e print that he had encountered in Paris made his way to Arles, Provence in search of the Japanese sun that he saw in his mind's eye.
- Bir zamanlar badanacıydım. - Öyle mi?
I was a house painter once.
Ne o? Ressam? Şair?
What is he, a painter?
Ben, Tahiti'den bir Fransız empresyonist ressamım.
I'm a French impressionist painter out of Tahiti, mainly.
Güney denizlerinde resim yapmak için başarılı borsacılık kariyerinden vazgeçti.
He gave up being a successful stockbroker to become a painter in the South Seas.
Ben sadece bir pastacıyım, ama pastalarıma, bir ressamın... tuvale kattığı kadar yaratıcılık ve tutku katıyorum.
I'm only a baker, but I put as much creativity and passion... into my cakes as a painter puts on a canvas.
Ben iyi bir ressam değilim.
I'm not myself a great painter.
Ressam olduğunu söylemiştin.
I thought you said you were a painter.
Büyük bir ressam olacaksın ve ben de bunun keyfini çıkaracağım.
You're gonna be a huge painter and I get to go along for the ride.
Tıpkı şu ressam gibi.
Just like the painter.
- Ressam mı?
- Painter?
Yani, kendini bulmaya başladın bir ressamsın, bunu anlıyorum.
You are... I mean, you've come into your own. You're a painter.
Gerçek bir ressam olan Hitler'di.
Hitler. There was a painter.
Aslında, um, Todd şaşırtıcı bir ressam.
Actually, Todd is an amazing painter.
Kaderim ressam olarak belirlendi.
That decision destined me to be a painter.
Babam da bir ressam.
My father is a painter, too.
Sen bir ressamsın, senin gibi biri daha yaratman ne hoş.
You're a painter, what good has it done you?
Bize fenerini ödünç verecek bir boyacı bulmamız lazım.
Well, we're going to talk someone into lending us a painter's blow torch.
Boyacı feneri mi?
A painter's blow torch?
Bana eserlerini göstermek istediği yeni bir ressam var.
There's a new painter she wants to show me.
Resim sehpanı niye getirmedin ha ressam?
Have you brought the easel, painter?
Bizim ressam sen misin? .
It's you, our painter.
Zeki ya da aptal da, ve ressam da.
No bright nor stupid, Not even a painter.
Hayır efendim, Ben bir ressamım, Bu nedenle çok hassas gözlerim var.
No sir, I'm a painter, I have a very accurate eye
Söyle, ressam.
Say, painter
Harika bir boyacı tanıyorum.
I know this great handyman-painter type.
O neden boyacı der gibi.
Why is he a house painter?
Ne? Bir boyacının kendi fikri olamaz mı?
What, the house painter can't have an opinion?
Merdivensiz boyacı... şekeri olmayan pastacı gibidir.
A painter without a ladder is like... Or a baker without sugar.
Bayan mı?
She's the painter?
Eskiden bir ressamdım.
I used to be a painter.
Üst kattaki bayan, Amerikalı ressam, Ohio'dan. Onun olan bu merdivenleri kendisi yaptı.
The woman upstairs, an American painter from Ohio, has her own, and so do those downstairs.
Ressam... forma... renge... iç kısımlara... ve kıl gelişimine sadıktı... çok ince ayrıntıyla.
The painter... was faithful to form... color... internal areas... and hair growth... in minute detail.
İşaretçi burada!
The Painter's here, sir!
Eğitim görevi bitti ve İşaretçi yine başardı.
Training mission is over, and the Painter does it again.
Şişman kadın resimleri yaptı.
Rubens, a Flemish painter.
"Baba" nın gerçek anlamını bile bilmiyorum.
You are really talented and a better painter than I ever was...