Parçalanmış перевод на английский
1,699 параллельный перевод
Onlar, ezilip parçalanmış nesnelerdir, yani birbirlerini parçalayarak
They're particles that have been pulverized, so they've smashed into each other,
Bak etleri nasıl da parçalanmış.
Look at how the flesh has been just ripped away.
Ölmüş bir kadına ait parçalanmış kemikler.
Deceased female. Broken hyoid bone.
Kafatası parçalanmış. Kesikler ve muhtemelen birkaç kırık kemiği var.
She has a smashed cranium, lacerations and possible multiple fractures.
Parmaklarında bulunan küçük kemikler çatlamış ve tırnakları parçalanmış... kafasına bu yönde baskı uygulanmış, dizleri göğsüne kadar çekilmiş.
Phalanges cracked and her fingernails shredded, her head forced that way, her knees jammed up against her chest.
Gelgitler karadaki parçalanmış kütleleri alarak okyanuslara taşıdı.
Tides ripped the outer layers of the crust off of the Earth... and put them into the oceans.
"Parçalanmış, tatlı rüyamın" parçalarını alıp... "
* Pickin'up the pieces of my sweet shattered dream... * DAN :
Ayrıca uçak gövdesi de belirli bir şekilde parçalanmış olmalı.
Also the fuselage would have been ripped apart in a particular way.
Böylece, dileği yerine gelmişti. Tıpkı Madeleine McLane'inki gibi. Ruh sağlığı Abner Newsome adında bir çocuk tarafından, vücudu da Bobo adında bir bonobo tarafından parçalanmış olmasına rağmen kalbi hâlâ sağlamdı.
And so its wish was granted... as was the wish of Madeleine McLane, for though her sanity was torn asunder by a boy named Abner Newsome and her body was torn apart by a bonobo named Bobo, her heart was still intact,
Sindirim sisteminde kesikler var. Ve dalağı parçalanmış.
Lacerations in his digestive tract and his spleen is shredded.
Kafatası parçalanmış. Leğen kemiği kırılmış.
Fractured skull, broken collarbone and femur.
Parçalanmış kan hücreleri.
Bad blood fragments.
Seni bırakırız, parçalanmış Rusya Anaya göndeririz.
When that happen get in touch with Leo, Then contact us and let me know where he is. It's a simple assignment...
İkarus I'in kilit sistemi parçalanmış.
The locking system on Icarus I is totally ripped open.
Önüne korkunç şeyler çıksa kolların yaralı, ayakkabıların parçalanmış olsa yine devam et.
"Onward up many a frightening creek " Though your arms may get sore and your sneakers may leak. "
Tabut tırmalanmış ve çizilmiş, ağacı ise parçalanmıştır.
The coffin will be clawed and scratched, the wood torn to shreds.
Tırnakları kırılmış hatta parçalanmıştır.
Her fingernails will be shattered and broken.
Horn'un sığırlarından birisi daha parçalanmış.
Heard Horn lost another one of his cattle today.
Geriye gidersek, karbon örnekleri yanmadan önce parçalanmış.
Working backwards, carbon patterns show the body was dismembered before it was burned.
Görünüşe göre büyük bir bıçak veya kesici bir alet kullanılmış, ancak ucu körelmiş olmalı çünkü kemikler kesilmek yerine parçalanmışlar.
It appears a large knife or tool was used, but the blade was dull which is why the bones are shattered rather than severed.
Hatta bir kaçı parçalanmış.
Some even shattered.
Kablosu parçalanmış, ahizesi yerde.
The cord's torn out, the receiver's on the floor.
Odaya giriyorsun ve işte karın orada tecavüz edilip, parçalanmış. Ve işte son.
You open the bedroom, and there, raped and hacked to pieces is your wife.
Daha önce hiç parçalanmış buzlar arasında kalmadı.
It had never been beached in broken ice.
Orası tamamen harap olmuş, her şey parçalanmış.
That place was totally destroyed, everything there was useless.
Kemikleri parçalanmış.
His skull's been crushed.
Parçalanmış galiba.
I think it fragmented.
Baş tanınamayacak bir hâIde parçalanmış.
The head was crushed beyond recognition.
Suratın parçalanmış pisliklerle dolu bir kavanoz gibi görünüyor, ve bu sorun değil mi?
Your face looks like a jar of smashed assholes, and it's all right?
Dağ aslanı tarafından parçalanmış.
He was mauled by a mountain lion.
İçleri dışlarına çıkmış, etrafta sallanan, parçalanmış organları... o lanet yerde yere yapışmış...
Pulped on the floor in that god-awful fucking place With their guts spewed, hanging out, dissected, dismembered.
Umutsuzluk acısını veya biçarelikle yıkılıp parçalanmış kalplerin ateşli tarifini okuduğu an en mutlu olduğu andır.
Never happier he is than when reading impassioned descriptions of hopeless agony or sundered hearts destroyed by wretchedness.
Sanki kasap gibi parçalanmış.
He's mutilated, he's butchered.
Orada samanların arasında parçalanmış bir a bulduk.
We found a carved-up horse in the shed over there.
Genç bir bayan otostopçu bulmuşlar, parçalanmış ve kafa derisi yüzülmüş.
A hitchhiker down there, young woman, was tortured and scalped last week.
Eski kamp yerinde iki hayvan daha parçalanmış.
We got two more cattle slaughtered up at the cow camp.
Parçalanmış gövde parçaları gördün.
You saw smashed pieces of a hull.
Sırtı tamamen parçalanmıştı.
His back was blown apart
Kayıkhane tamamen parçalanmış!
The boathouse is all bashed!
Sineklik parçalanmış.
Screen door's ripped.
Gözlerimi her kapayışımda, dostumun parçalanmış vücudunu görüyorum.
Every time I close my eyes, I see those pieces of my friend.
Keşke İmparator Hirohito sözcüsünün anlatmaktan zevk alacağı bu sıradan Çin insanının, parçalanmış cesetlerini görebilseydi.
I wish Emperor Hirohito could see the mangled bodies of these simple, Chinese common people, which his spokesmen profess to love so much.
Kolu kırılmış, ciğeri delinmiş ve elmacık kemikleri parçalanmış.
It's pretty severe. He's got a broken arm, punctured lung, shattered cheek bone.
On gün önce dedektifim 12 parçalanmış ceset buldu.
Ten days ago my detective found 1 2 bodies hacked to pieces.
Ariel'in Marie'ye parçalanmış ayıyı verdiğini gördüğüm gibi.
Just like I saw Ariel give Marie that torn-up teddy bear.
O parçalanmış ayının her şeyle bir ilgisi var.
That torn-up teddy bear has everything to do with everything.
Ariel, senin ve onun garaja gittiğinizi ve parçalanmış ayıyı bulduğunuzu söyledi ve Marie'e vermek istedi. Bu olacağı ne kadar iyi bildiğimi gösteriyor, anladın mı?
Ariel said you and her went into the garage, and you found that torn-up teddy bear, and she wanted to give it to Marie, and that's how I know this is going to happen, you see?
Sağ tarafta ise, benim azalan şehvetim, parçalanmış ruhum ve tepeme çıkmış sinirlerim var. Yerinizde olsam sinirlerimi tepeme, ayağıma ya da herhangi bir yerime çıkarmazdım.
Now, if you'll look to your right, you'll see my waning libido, my crushed soul and my very last nerve, which I would advise you not to get on, under or even close to.
Filmlerde parçalanmış dergi sayfalarını birleştirdiklerinde hep adres falan bulurlar.
In the movies, when they piece back together shredded magazines they always find an address sticker.
Dünyanın geri kalanının ona taptığını ve onu ne kadar özlediğini biliyorum. Ama bu aptal gezegendeki hiç kimse onu gerçekten sevmenin ve onun tarafından sevilmenin ya da şu anda kendini parçalanmış hissetmenin, nasıl bir duygu olduğunu anlayamaz.
And I know the rest of the world adored him... and misses him now that he's gone... but no one else on this whole stupid planet... can know what it felt like to really love him, to be loved by him... or how it feels now... every minute of every day, like I'm broken.
Şah damarı parçalanmış.
No pulse and breathing.