Person перевод на английский
73,846 параллельный перевод
Bir saat bunu yapıp sonra giden biri.
The person that does this for, like, an hour and then leaves.
Çoğu insan Güney eyaletleri köleliği onayladığından beri kölelerin beşte üç insan olduğunu belirleyen anayasanın birinci maddesinin ikinci bölümünde bulunan Beşte Üç Anlaşması'nı onayladığını düşünüyor.
Most are under the impression... that since the Southern states were in favor of slavery... that they insisted on the Three-Fifths Compromise... found in Article 1, Section 2 of the Constitution... that determined that slaves are only worth three-fifths a person.
Bugün sevdiğim birinin daha ölmesine izin veremem.
I won't let another person I care about die today.
İçeride bize karşı çalışan kişi.
The person on the inside who is working against us.
Frothingham. Bu bir insan adı olamaz.
Frothingham, that can't possibly be a person's name.
Bir insanın New Jersey'de ne kadar mutlu olabileceğini görünce belki fikir değiştirirler.
Perhaps they will change their minds once they see how happy a person can be in New Jersey.
Birlikte olduğum en gerçek insansın.
You are the most real person that I've ever been with.
Senin gibi bir insan için ders programı dışında garip bir iş gibi gözüküyor.
Seems like an awfully strange extracurricular for a person like you.
Maalesef senin, ve benim için, kendinden daha çok nefret ettiği tek kişi tüm bunlara sebep olarak suçladığı adam.
Unfortunately for you... and me... the only person she hates more than herself is the man she blames for letting it all happen.
Yüz yüze konuşmamız lazım.
We need to talk... in person.
Yüz yüze görüşme talebimi reddettiler.
Well, they were thrown by my demand for an in-person meeting.
Yüz yüze görüşmeyi kabul ettiler.
They've agreed to an in-person meet.
İnsanın New Jersey'de ne kadar mutlu olabileceğini görünce belki fikir değiştirirler.
Perhaps they'll change their minds once they see how happy a person can be in New Jersey.
İnsanın yemek isteyebileceği her şey tek bir yerde. Düşünsene.
Everything that a person could ever want to eat, all in one place, imagine that.
Sanırım ben o zamanlar farklı bir insandım.
I think I was a different person back then.
Kendimi asla cesur biri olarak görmezdim.
You know, I've never really considered myself to be a brave person.
Mississippi'nin bu yakasında senden zekisi yok.
You're the smartest person this side of the Mississippi.
Neye kalkıştığımı senden başka bilen yok.
Russ, you're the only other person on this fucking planet who knew what I intended.
Bazen boyun eğmemizin bir nedeni de satıcının ne anlattığını bilmememiz.
Um, I think half the reason that we cave sometimes is'cause we have no idea what the other person's saying, right?
Üçüncü tekil şahıs ağzıyla konuştuğunda sırtımız yere gelmez.
When he starts talking about himself in third person, we're golden.
Sonuçta senin annen ama kişinin en yakınları genellikle gözden kaçırırlar.
Hey, she's your mom, but from what I've seen, the ones closest to the person often miss it.
Bruce'un hakkını verecek olursam çocuklar doğduğunda hastaneye ilk gelen hep o olmuştur.
But to come to Bruce's mild defense, he was always the first person at the hospital when the kids were born. You know, or at least the second.
Bu bebeği aldırmak istemem beni korkunç biri yapar mı?
Would I be a terrible person if I said I didn't wanna have this baby?
Sen asla korkunç biri olamazsın.
You'd never be a terrible person.
Böylece MartyByrde gibi gözü açık biri yaptığın baştan savma işin ve aşırdığın paraların farkına vardı.
Which allowed a shrewd person like Marty Byrde to identify your shoddy work and thieving ways.
Seninle yüz yüze konuşacağız.
You and me are gonna talk in person.
Odada bir başkasının olduğunu kanıtlamış oluruz.
Prove there was another person in the room.
- Tek kişi için büyük bir ev.
Big house for one person. Yeah.
Seni zayıf ihtiyar.
You weak, geriatrical-type person.
Üzgünüm, size yardımcı olmaya çalışan tek kişiyle olmak tam bir eziyet.
I'm sorry that it is torture to be with the one person who is trying to help you.
Demek istediğim, bunun hakkında okumuştum, ama ben... bunu bir insanda görmemiştim..
I mean, I have read about this, but I've... I've never seen it in person.
Aynı anda bir kişiye karşı sempati ve sempati duyabiliriz.
We can hold resentment and sympathy for a person at the same time.
Belki de oraya gitmelisin, yüz yüze.
Well, maybe you should go in there, you know, in person?
Topher'la gerçekten yüz yüze konuşmam gerek.
Well, I really need to talk to Topher in person.
Bunun gibi bir insanın hayatlarımıza tekrar girmesine izin vermek için doğru zamana kadar beklemeliyiz.
We gotta wait until the right time to let a person like that back in our life.
Evet. Gevezeliğimin en çok sıkıntıdan patlattığı kişi benim.
Yes, well the person most bored to tears by my babbling is me.
Ne zaman böyle birine dönüştün?
When did you become this person?
Bu, kendini listeye koyan birine... göre oldukça komik.
That's rich for a person who put herself on the list.
Sizi vuran şahıs bugün bu salonda mı?
Is the person that shot you in this courtroom today?
Marco Diaz'ı öldürdüğünü gördüğün kişiyi teşhis edebilir misin?
Can you identify the person that you saw kill Marco Diaz?
Meg sizi aradı. Ona borçlu olan ve uğruna kurşun yiyecek kadar onu seven kişiyi.
Meg called you, the one person that owed her and that loved her enough to take a bullet for her.
Bu iddiaları en iyi sizin çürütebileceğinizi düşünüyoruz.
We think you'd be the best person to refute that.
Tam kim olduğunu görecekken uyanıyorum.
And then I wake up right before I see who the person is.
Şu dosyaya bir göz at, bak bakalım kayıp şahısla bir bağlantı var mı.
Go over this file, see if there's a connection to that missing person.
Yüz yüze olması lazım.
It's gotta be... It's gotta be in person, okay?
Ve orada bizden başka bir tek sen varsın.
And you are the only other person there.
Han-Gangno 50'deki emlak ofisinden şahsen erişilmeli.
That has to be done in person at the property management office in Han-Gngno 50.
Üç kadının cinayeti ve doğranmasından aranıyorsun.
You're a person of interest in the murders and mutilation of three women.
Ama ekibim katilin kurbanları gizlice izlediğini düşünüyor.
But my team established that the person who did this stalks their victims while trying to remain hidden.
Müfettiş Kim, hepimiz Geonwoo'nun korkunç biri olduğunu ve cezasını çekmesi gerektiğini biliyoruz.
Inspector Kim, we all agree that Geonwoo's a terrible person who deserves to pay for what he did.
Bu gerçekten siyahi biriymiş.
- That's an actual black person.