Planner перевод на английский
709 параллельный перевод
O kadın ölü düğünü yapıyor.
She's known as the'Ghost wedding planner'.
Görevlerini yerine getirirken öldürüldüğünü sandığımız ana planlayıcı aslında hayatta ve Naziler tarafından esir alındı.
The master planner whom we had believed killed in performance of his duties, actually survived and was taken prisoner by the Nazis.
General Lawrence McKenzie Smith, çıkarmanın mimarı, ana planlayıcısı.
General Lawrence McKenzie Smith, the architect of the invasion, the master planner.
Aynı zamanda Demir Perde'nin arkasından idare edilen Dördüncü Uydu adındaki bölgenin tasarımcısıydı.
He was also a planner in the section called Satellite Four... which operates behind the Iron Curtain.
Özellikle kalın kafalı bir program plancı her şeyi karmakarışık edebilir.
One particularly dim program planner Can cock the whole thing up.
Bilirsin, parlak kişiliğin ve mükemmel planlamacılığın bir yana senin, en çok idealizmini takdir etmişimdir.
You know, apart from your charming personality and the fact that you're the finest planner I've ever known. What I've always admired about you, Rafer, is your idealism.
Planlayıcımız sensin.
You're the planner.
Hala detaylı plancısın
Still the considerate planner.
Kuruyken daha iyi plân yapıyorum.
I'm the planner. I plan better in dry air.
Ajanda.
a 12 month planner / organizer
Size ne zaman nerede olmanız gerektiğinizi söyleyenden... hah, CASIO Ajanda.
Its the sort of thing that tells you when you have to be somewhere... Oh, the CASIO day planner.
Üst düzey ulaşım planlamacılığına getirilmiştim.
I was made chief traffic planner.
Şey sadece, şehir planlama ofisinde çalışan genç bayanın..... La Palm'da akşam yemeği misafirim olacağını söylemeliyim.
Well, just let me say there's a lovely young lady in the City Planner's office who will be my guest for dinner at La Palm.
- Ajandama bakmam lazım.
I have to check my day planner.
Hayır, plancı sayılmam.
No, I'm not a planner.
Tüm hayatları bir ajandaya göre planlanmamış, anlıyor musun?
Their whole life isn't planned out in some daily planner, you know?
Parlak, düzenli, planlı.
He's brilliant, organized, a planner.
Planın işlemesi için parayı biraraya getiririm ama planı senin yapman lazım.
I get the money together to get the plans goin'. But you got to be the master planner.
Bunu planlayan ben Aida Kensuke!
I, Kensuke Aida was the planner!
Ben Kohl yerleşiminin mimarı Viorsa.
I am Viorsa, planner for the Kohl settlement.
Halbuki defterde gayet net bir duraksama demek ki bilerek yapılmış.
In the day planner... ... there's an obvious pause... ... which indicates a deliberate stroke.
Şehir Plânlamacısı olmayı gerçekten çok istiyorum.
I think I'd really like to be a city planner.
Şehir plânlamacısı olmak istiyor diye bursu geri mi alacaksın?
So you're denying him the scholarship because he wants to be a planner?
- Güzel. - Bursumu geri istiyorum. Şehir plânlamacısı olacağım.
- l want my scholarship back so I can be a city planner.
Şehir plânlamacısı olacak.
City planner.
Sosyal planlama bu durumu nasıl düzeltir?
- Now, how would the social planner remedy this, huh?
Ama günlerine planlamada gayet harika bir makine.
But the really cool thing is the daily planner.
Günlük planlayıcını yanında taşımalısın.
You could put that whole schedule right in your daily planner.
Buna da bir bakın, içinde cinayet planı olan bir ajanda... "Dr. Jeffery O'Dwyer'in öldürülme saati" yazan bir de not. " Dr. O'Dwyer.
A watch with his initials on it, a day planner with the murder scheduled a haiku called "Time to Kill Dr. Jeffrey O'Dwyer."
Organizatörler böyle çalışır ; buluşup, bağlantı kurarlar.
That's how a party planner gets business, by making contacts.
Chessie Charlies'teki doğum günü görevlisiyle konuşup herşeyi ayarladım.
I confirmed everything with the birthday party planner at Cheesie Charlie's.
- Parti organizatörüyüm.
- I'm a party planner.
Ajandama bakmam gerek.
I'd have to check my day planner.
Düğün koordinatörü ile buluşacağız.
- We're meeting the wedding planner. You're taking the plunge.
Bilgisayarı, ajandası, programı lazım.
- his day planner, his schedule.
İki numaralı adam planlayan birine benziyor. Bir de Krieger var, olaya son dakikada dâhil oluyor.
Number two guy seems to be a planner, Krieger jumps in at the last minute.
Miranda'nın Starbucks'ta kendi içkisiyle onunkini karıştırdıktan sonra Cumartesi ona gerçek bir içki ısmarlamış olan akıllı, sevimli bir adamdı.
Will O'Connor was a cute urban planner, Miranda had met at Starbucks. He mistook her latte for his double-caff and offered to make it up by buying her a drink that Saturday.
Hayır, planlayıcım Rick Cerone'un düğününü yapan kişi.
No, my planner did Cerone's wedding.
Planlayıcı hava seyir kayıtlarına baktı. 12'sinde yağmur yağma olasılığının % 65 olduğunu söyledi.
The planner checked the almanac and says there's 65 % historical chance of rain on the twelfth.
Belki de bir mali planlamacıyla konuşmalıyız.
Maybe we should talk to a financial planner.
- Ben mali planlama yaparım, danışman değilim.
- I'm a financial planner, not a financial consultant.
- Düğün organizatörüyüm.
- I'm the wedding planner.
Bak, düğün organizatörü.
Look, there's the wedding planner.
Saf bir düğün organizatörünün asla duymaması gereken şeyler yaptım.
I did things a little, innocent wedding planner shouldn't even hear about.
Düğün organizatörüyle tanışmanı istiyorum.
I want you to meet the wedding planner.
Eddie, bu Mary, düğün organizatörü.
Eddie, this is Mary, the wedding planner.
Fran ve düğün organizatörümüz olan seninle buluşmaya gidiyordum.
I was meeting Fran and our wedding planner, which you turned out to be.
Çöp kutusuna çarpan kız senin düğün organizatörün mü?
The dumpster girl is your wedding planner?
Nasıl bir düğün organizatörü olduğun hakkında hiç bir fikrim yok Mary.
I have no idea how you came to be a wedding planner, Mary.
Düğün organizatörünün, City Hall'e gidip evlenmek için beni burada yalnız bırakmasından bahsediyorum.
I'm talking about your wedding planner leaving me here all alone... to go to city hall and get married. Married?
Ajandası burda.
His day planner's in here.