Pon перевод на английский
322 параллельный перевод
Boş zamanlarınızı değerlendirmek için 11 bin tane pin-pon masası ithalinin israf olup olmadığını merak ediyorum kimi zaman.
Sometimes I wonder if it isn't a waste of money to import 11,000 ping-pong tables for the recreation of you young men.
Bize kahve, biraz şeker, kuru erik ve diş fırçası falan getirdiler. Birkaç tane de pin pon topu.
They brought us coffee, a little sugar, prunes and toothbrushes, and, of all things, some ping-pong balls.
Pon!
Pon!
Takako... ve Pon!
Takako... and Pon!
- Pon yaptım.
- Pop.
Pin pon topunun bile.
Even a ping pong ball.
Hazır oradayken, Benim için hedefi üç kez tıklatır mısınız, Pon, pon, pon!
While you're there, could you tap it three times, " Pat! All right. Pat!
Buna pon farr deniyor.
It is the Pon farr.
Özel bir oda, günde üç öğün yemek... ilaç tedavileri, pin-pon, örgü işleri.
Private room, three meals a day... remedial therapy, ping-pong, basketwork.
Bağışla ve affet... Iki ay boyunca pin-pon... ve topluma olan borcunu ödüyor.
Forgive and forget... two months ping-pong... and he's paid his debt to society.
Madame Doyle'un kamarasına gidip, onu vurmuş olabilirsiniz.
Then you could have hurried down the pon'side to Madame Day / ea cabin and shot her.
K-A-B-İ-N-E. ... S-İ-S-T-E-M-İ. Evet Aske.
Cab-i-net Res-pon-si-bi-li-ty
Pin-pon bile oynayamıyorsun.
You don't even play Ping-Pong.
Biliyorsun, o pon pon kız bize oyun oynadı, Lewis.
You know, that cheerleader set us up, Lewis.
Buna Pon Farr denir.
It is called Pon farr.
Eğer pin pon raketlerini alıp geri getirmediyseniz... Iütfen acilen ofise bırakın.
Whoever took the paddles for Ping-Pong... and didn't return them, please do so to the office immediately.
Şu deli herife bakın.
Look'Pon Dis Madman.
Golf arabasıyla marul tarlaların etrafında gezerken Jap..... - pon mayını ayaklarının ikisini de parçaladı, böylece etrafta daha fazla gezemedi.
He had to drive around the fields in a golf cart cos a Jap..... - anese mine blew both of his feet off, so he couldn't get around too well.
Pon-pon kızı, ilk keman... okul orkestrasında... kız softball takımının kaptanı.
Cheerleader, first violin in the school orchestra, captain of the girls softball team.
Suratınla kim pin-pon oynadı?
Who's been playing ping-pong with your face?
Her nedense pin pon bana çok doğal geldi.
For some reason, ping-pong came very natural to me.
Pin pon oynayacak biri yokken bile pin pon oynuyordum.
I played ping-pong even when I didn't have anyone to play ping-pong with.
O kadar çok pin pon oynuyordum ki, uykumda bile oynuyordum.
I played ping-pong so much, I even played it in my sleep.
Ben Vietnam'a döneceğimi sanıyordum ama onlar benim için komünistlerle savaşmanın en iyi yolunun, pin pon oynamak olduğuna karar verdiler, ben de Özel Hizmetlerle ülkenin dört bir yanını gezdim, yaralı gazileri neşelendirdim ve onlara pin pon oynamayı gösterdim.
I thought I was going back to Vietnam, but instead they decided the best way for me to fight the communists was to play ping-pong, so I was in the Special Services, travelling around the country, cheering up wounded veterans and showing'em how to play ping-pong.
O kadar iyiydim ki Ordu, Amerikan milli pin pon takımına girmeme karar verdi.
I was so good, the Army decided I should be on the All-American ping-pong team.
Biri, dünya barışının bizim ellerimizde olduğunu söyledi ama tek yaptığım pin pon oynamaktı.
Somebody said world peace was in our hands, but all I did was play ping-pong.
Amerikan pin pon takımı bugün Başkan Nixon'la buluştu...
The U.S. ping-pong team met with President Nix on today...
Birkaç ay sonra beni ve pin pon takımını Beyaz Saray'a davet ettiler.
A few months later, they invited me and the ping-pong team to visit the White House.
Yani artık pin pon oynayamayacak mıyım?
Does this mean I can't play ping-pong no more?
Herkes, kendi pin pon malzemelerini kullanmanı istiyor.
Everybody wants you to use their ping-pong stuff.
"pın pon oynamaya bayılıyordum,"
"with my Flex-o-lite ping-pong paddle,"
Her gün yürürdük ve ben ağaçtaki bir maymun gibi hızlı konuşurdum ve o da pin pon, karides ve annemin cennete gidişi hakkında anlattıklarımı dinlerdi.
Every day we'd take a walk, and I'd jabber on like a monkey in a tree, and she'd listen about ping-ponging and shrimping and Mama making a trip up to heaven.
Ona pin pon öğretiyorum.
Teaching him how to play ping-pong.
"Arkadaşlarımız yapmaktalar pon-poko pon pon pon!"
"Our friends are going pon-poko pon pon pon!"
Arkadaşlarım yapmaktalar pon-poko pon, pon pon!
My friends are going pon-poko pon, pon pon!
Ponpoko'nun 33. yılının yılbaşında Tamakyuro, olağanüstü güzellikte bir kar örtüsü ile kaplandı.
On the New Year of the 33rd year of Pon-poko, Tamakyuro was covered by a rare, but refreshing silver blanket of snow.
Pon pon kız seçmelerine asla geç kalmam.
Never be late for cheerleader tryouts.
Pon-ah-chee nun-pah-hee-no.
Pon-ah-chee nun-pah-hee-no.
Kep-pon-nee!
Kep-pon-nee!
A kep-pon-nee.
A kep-pon-nee.
Pon-tez-butz-su.
Pon-tez-butz-su.
Kağıt, taş ve makas
scissors... Pon! Pon!
Pon farr'a başladım.
I began the Pon farr
Neden iki pon pon alıp tezahürata başlamıyorsun? Greg! Greg!
Why don't you just get some pom-poms and start chanting,
Şu anda, Pon farr geçiriyorsun, öyle değil mi? ( ÇN : Pon farr :
You're going through the Pon farr, aren't you?
Sanırım bu sizin ilk Pon farr'ınız.
I assume this is your first Pon farr?
Pon farr'da, herhangi bir mantıklı taraf yoktur.
There is nothing logical about the Pon farr
Binbaşı Torres alışılmamış davranışlarda bulunuyor, ve bu davranışlar erken safhada ki Pon farr belirtilerini gösteriyor.
Lieutenant Torres has been displaying unusual behavior, very much like the early stages of Pon farr
Bir anlık muhabbet bile olsa Pon farr'ın yaptığı gibi kendisinin kontrolünü bozabilir.
Even a brief moment of bonding may have been enough to disrupt her self-control, as the Pon farr does in us.
Şu anda, Pon farr diye bilinen bir durumu yaşıyorsunuz.
You're experiencing a condition known as Pon farr
Pon ne?
Pon what?