Pressing перевод на английский
2,064 параллельный перевод
Ayrılıkçı filosu saldırıya geçiyor komutanım.
The Separatist fleet is pressing their attack, sir.
Ne yazık ki, Alderaan ile acilen haberleşmemi gerektiren ciddi meseleler var.
I am afraid that, pressing matters require me to make immediate contact with Alderaan
Ve şimdi daha önemli meseleler üzerine konuşma vakti.
And now onto more pressing matters.
Yani sürekli düğmesine basarsınız oldu mu acaba diye sonra düğme kırılır yani.
And you have to keep pressing the spring, and you end up breaking it'cause you force the spring open.
O küçük götlek suç duyurusunda bulunmadığım için minnettar olmalı!
The little shit should be grateful I am not pressing charges! You know what?
Fakat bir şey çıkmadı. Tamam.
Okay, keep pressing.
Ayrıca, cevaplanması gereken çok daha önemli sorular var.
Besides there's a far more pressing question That needs answering.
Bence konuşmamız gereken çok daha ciddi bir konu var.
I believe there's a far more pressing matter That we need to address,
Çünkü elimizde çok daha önemli meseleler var.
As there are far more pressing matters at hand.
Tüm düğmelere basıyorsun.
You're pressing all the buttons.
Yıllar geçtikte yavaşça genişleyip omuriliğine baskı yapmaya başlar.
Slowly growing over the years, pressing against her spinal column.
O zaman böyle kıyafetlerle partilere gidip erkeklerle oynaşmamalısın.
Then, perhaps, you shouldn't be at a party dressed like that, pressing up against another man.
Sadece bıçağımı aşağı indirirken kendim hayal ettim. Ve başımı onun üstüne bastırıyorum.
I just imagined myself pointing my knife upside down and just pressing my head onto it.
El izi çıkarmak yerine, insan izi çıkaracağız!
Instead of an ink pressing of a fish, a human pressing!
Ona basarak devam edin
Keep pressing him
Buraya bastır.
Keep pressing down.
Yeni çıkmış zeytinyağı gibi.
He's just like the first pressing of olive oil.
Onu Gajeel'e bırakalım ve biz de Erkek Adam gibi sıvışalım!
Leaving this one in Gajeel's hands and pressing on is a Man!
Lobiye basıyorum.
I'm pressing the lobby.
Hatırlıyorum da ellerinin boğazımda olduğunu hatırlıyorum. Boğazımı sıkıyordu, beni boğuyordu...
I remember his... his hands around my... my throat, pressing and choking and...
Evet, ekrana basıp durdun.
Yeah, and you kept pressing the screen.
- Bu kadar acele olan ne?
What's so pressing?
Bence ondan ziyade daha öncelikli konulara odaklanalım.
I suggest we focus on the more pressing matter.
Ve şimdi sadece düğmeye bastığında çalışır.
And then it just works by pressing the button.
Çok mühim işlerin mi var yoksa?
You have pressing business?
Brendan rakibini kafesin tellerine doğru itiyor.
Brendan shoots him again, pressing him against the cage. - Yes!
Şikayetçi olmayacağın için teşekkür ederim Stewart.
I appreciate you not pressing charges, Stewart.
Nazikçe devam edeceksin.
still pressing gently.
Sayın Başkan, üremeye olan gerekliliğimizi konuşmamız gerek.
Mayor, we must discuss the pressing need for procreation.
Tümör omuriliğe baskı yapıyor ve beynine kan akışını engelliyor.
That tumor's pressing on her spinal cord and interfering with the blood flow to her brain.
En kabarıklarıysa elektrik ve telefon faturaları.
The most pressing being the electric and the phone.
Ama katılmam gereken başka bi yer var
But I have another pressing matter that needs attending.
Eğer Timbuktu'ya gitmek istemiyorsanız, düğmeye basarak kabin görevlisini uyarın.
If Timbuktu is not for you, please alert the flight attendant by pressing your call button.
Şu an daha önemli konular var.
There are more pressing matters at hand.
Ajan Booth'un acil bir işi çıktı.
Uh, Agent Booth had a pressing matter.
Kızın göğüsleri sırtıma baskı yaparken çok ses çıktı da.
The breasts she was pressing into my back were way too loud.
İyi de sadece bir şekere basıyorsun.
You're just pressing a Mento.
O zaman önce "kalkış" sonra "otomatik pilot" ve sonrada "iniş" tuşlarına basmada iyi şanslar.
Well, good luck pressing "take off," then "auto pilot," then "land."
Bütün resmî yollara başvuruyor fakat henüz bir şey yok.
He keeps pressing all the official channels, but we're not getting any answers.
Ama yine de senin Klaus'un kurbanı olman gibi ufak bir sorunumuz var.
But we still have this pressing little issue. Of you being klaus'human sacrifice.
Eğer dava açıyorsanız, yasal tavsiye alma ve polisin davranış kurallarını görme hakkım var.
If you're pressing charges. I have the right to legal advice. And the right to see the police code of conduct.
Sanki katil onun üstüne bir şeyle sıkıca bastırıyormuş gibi.
Looks like the killer was pressing down pretty hard on him with something.
Loquanda'nın şikayetçi olmadığını sanıyordum.
I thought you said Loquanda wasn't pressing charges.
Sanırım fotokopi makinasının düğmelerine basmaktan işaret parmağımda nasır çıkacak.
I think I'm gonna get a callus on my index finger from pressing the print button on the copier.
Zaten halletmemiz gereken başka önemli işler var.
Besides, we got more pressing issues to attend to.
Peki, aynı şeyleri gözlerini kısmadan ve dudaklarını bastırmadan tekrar söyleyebilirsin.
Well, you could say it again, all right, but this time, without squinting and pressing your lips together and that.
Hayır. Suçlamada bulunmayacağız.
No, w-we're not pressing charges.
Babam beni finansal olarak zorluyor.
My father is the one that's pressing me into finance.
Ancak, elimizde daha acil meseleler var.
However, we have a more pressing issue at hand.
Tamam tamam baskı yapmıyorum, sadece...
All right. Okay. I'm not pressing.
Tuşlara rastgele basıp duruyorsun, arada da öyle güzel hareketler çıkıyor.
You're just pressing buttons, and it makes you do magical stuff.