Sanki перевод на английский
63,507 параллельный перевод
Biliyor musunuz, her konuştuğunda sanki bir çatalın dişleri tam şurama...
You know, every time she talks, it's like the tines of a fork are being jammed into my- -
Onu sanki 20 senelikmiş gibi gömeriz. Ve sonra da terapiyle uğraşırız.
We - we bury that shit for, like, 20 years and then deal with it in therapy later.
Sanki baba olarak çuvallamıştım.
Like I had failed as a father.
Benim genel anlamım buydu Duyabildiğim şeyin ağzından geldiğini Ben şimdiye kadar bu kadar yakın mıyım sanki.
That was the general sense I had of what I might hear come from your mouth were I ever this close to you again.
Adamların dediğine göre... Tanrı'nın sesiymiş sanki. Onlara uzak durmalarını söylüyormuş.
The men said it sounded to them... like the voice of God... warning them to stay away.
Sanki x-ışınlarıyla hepsini tarıyordun.
It was like you had this x-ray vision.
Bize gülümsememiz, sanki her biri eş değermiş gibi davranmamız öğretildi.
We are taught to smile and to pretend that all are equally important to us.
Sanki bir film sahnesi...
And it was like straight out of a...
Kizimin düğününü polis memurlari basti. Sanki onun yüzünden yeterince küçük düşmemişiz gibi...
There are police officers swarming my daughter's wedding, as if I have not endured enough humiliation because of...
Kızımın düğününü polis memurları bastı. Sanki onun yüzünden yeterince küçük düşmemişiz gibi...
There are police officers swarming my daughter's wedding, as if I have not endured enough humiliation because of...
Şimdikinden çok mu farklı sanki?
Instead of how it is now?
O rapordaki herşey sanki "aracı kurumdan alır almaz evim patlayacak" gibiydi.
Everything on that report makes it sound like my bungalow's gonna burst into flames as soon as I close escrow.
Cezaevi battaniyeleri kurşungeçirmez sanki.
'Cause prison blankets are so bulletproof.
Sanki önceden çok mu iyiydi?
Like it was going so good before? Huh?
Colorado, Aurora'da gibi oldu. Sanki hepimiz sinemadayız.
It's Aurora, Colorado, out here, and we're all in the movie theater.
Sanki burası güllük gülistanlık.
Oh, yeah, like it's chugging along in here.
Sanki içimden enerji taşıyor.
It's like I got all this energy, you know?
Bu fazla oldu sanki.
- Okay, that sounds like a lot.
Onları almak zorundaydın sanki.
You had to have them.
Sanki hiç var olmamış gibi.
Like he was never there.
Sanki sıcakmış, fırından yeni çıkmış bir turta?
Like it's still hot, like you just took a pie out of the oven?
Bir sürü statik enerji var. Sanki jet hızında bir kasırga gibi ama iyonlaşmış olanı.
Lots of static charge, a tendril or a jet, like a tornado but ionized.
Sanki gerçek bir iş gibi.
It's unbelievable. It's like a real job.
Bu pantolon hiç uymadı sanki.
These trousers are illfitting.
Sanki bir yabancıyla yaşıyor gibiyim.
It's like I'm... Like I'm living with a stranger.
Sanki...
It's like...
Ben sanki...
Right, right. I just, uh...
Görüştüğün biri vardı sanki.
I thought you were seeing somebody.
Sanki cehennemden bir sınıf gibi.
BOOTH : Talk about a classroom from hell.
Ellerinin yanmış olduğunu söylemişti, sanki bir patlamada yanmış gibi.
She said that your hands were burnt, like they'd been in some kind of an explosion. HODGINS :
Zack'in alnında bir yara izi olduğunu fark ettim, sanki lobotomi gibi bir operasyon geçirmiş. - Hayır.
I noticed that Zack had a scar across his forehead, almost like he'd had a surgery, like a lobotomy.
Sanki kaynaşan omurgada kıymık gibi bir şey var ama anlayamadığım şey... bu kıymığın neredeyse 90 derecelik açıyla bağlanmış olması.
There appears to a sliver of fused vertebra attached, but what doesn't make sense... Is that the sliver is connected at a near 90 degree angle.
- Sanki şeymiş...
- Like what would...
Mantar yeme kararı verdiğim için sanki sayılır gibi...
But I feel like since I'd made the choice to do them...
Sanki...
It's just like...
Hayatlarımız öyle bir noktada ki, sanki filmlerdeki gibi havalı bir şeyler olması gerek ama olmuyor.
Right now, in our lives, we're at that part, in a movie, when something cool should start happening, but it's not.
Sanki Jurassic Park başlayalı yarım saat olmuş ve bir tane bile dinozor görmemişiz.
We're over a half an hour into Jurassic Park... and the dinosaurs haven't even shown up.
Sanki benden kokusunu aldı seksin.
It's as though he smelled it on me the sex.
Sanki saatlerce sürdü.
It just seemed to go on for a very long time.
Bay Costley gibi hastalar, kendilerini, kendi hikayelerinin kahramanı yaparlar, sanki bir filmdelermiş, ya da bir kitaptalarmış gibi, ve kendilerini baş karakter olarak seyrederler.
Patients like Mr. Costley, they make themselves the hero of their own story, almost like they're in a film, or a book, and they're watching themselves as the main character.
Sanki her şey siyah beyazdı ve aniden renklendi.
It's like everything had been in black and white. Suddenly, there was color.
Sanki... Pekâlâ, size bir şey göstereceğim çocuklar.
Okay, I have something to show you guys.
Sanki ünlü bir sevgilim varmış gibi.
Now it's kind of like I have a famous boyfriend.
Sıfır. Sanki hayalet.
She's a ghost person.
Birileri bela körüklüyor sanki...
Sounds like someone's stirring up trouble.
Sanki seçme şansım var.
It's not like I have a choice.
- Sanki benim seçimimmiş gibi konuştun.
You act as if that was my choice.
Sanki televizyonu her açtığında ya da bir dergiye baktığında diyor ki "Aman Tanrım, bu pasta çok lezzetli."
It's like, every time you turn on the TV or look at a magazine, it's, "Oh, my God, this cake is so delicious."
Sanki bizi çıldırtmaya çalışıyorlar.
It's like they're trying to drive us crazy.
Sanki kalori asperger sendromun var.
It's like you have calorie Asperger's.
Sanki her şeyi çözmüş gibi etrafta dolanıyorsun.
You walk around here like you've got it all figured out.