Satıyorum перевод на английский
2,592 параллельный перевод
Sadece satıyorum.
I just sell them.
Araba satıyorum.
I'm selling cars over at the dealership.
Sadece ev satmakla kalmıyorum kendimi ve kendimle ilgili en önemli şey olan ailemi de satıyorum.
See, I'm not just selling houses, I'm selling myself, and the best part about me is my family.
Araba satıyorum, yünleri boyuyorum Obadiah öğretmenlik gibi bir iş bulmamı istiyor. Çünkü kıtlık var ve mısır bu sene bizi kurtarmayacak.
I am selling cars, I'm dyeing wool, obadiah wants me to take a job as a schoolteacher, because there's a drought, and the corn isn't gonna save us this year.
Şirketi satıyorum, Neil.
I'm selling the company, Neil.
Four Winds'ı Orgalawn'a satıyorum. Beni saha yöneticisi yapacaklar.
I'm selling Four Winds to Orgalawn, and they're gonna bring me on as a field manager.
Sonra rüzgâr türbinleri için enerji şirketlerine satıyorum.
I, um, I buy land from retired farmers, and then I lease it to energy companies for wind turbines.
Çanta satıyorum sadece.
All I do is sell some purses.
Ben bu şeylerin tanesini 100 dolara satıyorum, ama adam öldürmek? Hayır.
Look, I-I sell these things for a hundred bucks a piece, but-but murder?
Satıyorum, satıyorum.
Going once, going twice.
Satıyorum.
I'm selling it.
Geldiği gibi satıyorum hepsini.
They are my biggest seller.
Sen benim malımsın ve şimdi de seni satıyorum.
And you're my property, So I sell you.
- Barı satıyorum.
- I'm selling the bar. - What?
2'ye alıp, 4'e satıyorum.
I buy them for 2, sell them for 4.
- Takas yapıyor, eserlerimi satıyorum.
- oh, l-l barter. I sell my art.
Kahve satıyorum.
I sell coffee.
Kendi yaptığım turtaları ve pastaları satıyorum.
I sell my own pies and cakes,
Ida, ben turta yapıp satıyorum.
Ida, I make pies, and sell them.
Evet, çimen satıyorum Glenn.
Yes, instant lawn, Glenn.
Temel olarak doktorlara ilaç satıyorum. İlaç satıcısı mısın?
Well, basically, I sell drugs to doctors.
Mahsulün çoğunu kasabada satıyorum.
I sell most of my crops at the general store.
High Star yerleşkesine sigara satıyorum.
I sell cigarettes at High Star compound.
Şimdi ilaç satıyorum.
Now I sell pharmaceutical supplies.
İyi fiyata satıyorum en iyi fiyata.
The best price. Nobody can beat my prices.
Ben burada meyve satıyorum.
I'm selling these fruits here.
Onlara bizzat satıyorum.
I'm selling them myself.
Evet, balık da satıyorum. Balık eti yani.
Yes, I sell meat fish.
Ama ben yazdığın her satıra inanıyorum.
But I believe every word you write.
Bu satırları 3 günlük yolculuktan sonra yazıyorum. 3 gecedir yatak yüzü görmedim.
I'm writing after three days on the road, three nights with no bed.
Muhasebecilik yapıp, satıcılarla uğraşıyorum.
You know, bookkeeping, dealing with vendors.
Babamın böyle bir şey yapmasına inanamıyorum.
I can't believe my dad sat down and did this.
Çünkü bu evi 1991'de satın aldığımda seni gördüğümü hatırlamıyorum.
You were? Because I don't remember seeing you in 1991 when I bought this house.
Bakın, fırın satışı için arıyorsanız şu an konuşurken bile yemek yapıyorum.
Uh, look, if this is about the bake sale, I'm, um, making cookies even as we speak.
Emekli çiftçilerin arazilerini satın alıyorum.
Mm.
Ve ben yeni kıyafetler satın alıyorum.
And me buying new clothes!
Arkadaşlarınınbu şeyi satın aldığına inanamıyorum.
I can't believe that your friends are actually buying this whole thing.
Rahmetli babamın mirası olan Bass Sanayi'nin olası satışını engellemeye çalışıyorum.
I'm trying to block the potential sale of Bass Industries, my dead father's legacy.
Evi de satışa çıkarıyorum.
I'm putting the house up for sale too. It's time.
Bizimkiler uyuşturucu satıcıları ve silah tüccarları ile ilgilenmeye gitmişken burada kalıp sicil memurluğunda oyalandığıma inanamıyorum.
I can't believe the boys get to go up against heroin pushers and arms traffickers and I'm here stuck in the county clerk's office...
Black Pike Madencilik mülkünüzü nakden satın almak için size toplam olarak... müsaadenizle, buraya yazıyorum.
Black Pike Mining is prepared to offer you a cash buyout in the sum... may I? ... I am writing here.
İğnelerle dolu bir topun üstüne oturduğuna inanamıyorum.
I can't believe you sat on the tinfoil ball!
Erkekler için mücevherat satıyorum ben.
I sell jewellery, but it's for men.
- Artık kıskanmıyorum. - Tereciye tere satılmaz.
- Not any more.
Restoran satın almaya çalışıyorum da.
I'm trying to buy a restaurant.
Şüpheleniyorum... Kanıtlayamıyorum ama şüpheleniyorum. Adam uyuşturucu satıcısı.
Well, I suspect... and I can't prove it, mind you, but I suspect... the man's a drug dealer.
Bu işe bir son verme eğilimde olurum Bazen kendimi uyuşturucu satıcısı gibi hissediyorum Bu tip adamlar için kendilerini yaralayabilecekleri motorlar yapıyorum
I tend to sort of want to stop because, yeah, I do, feel like a drug dealer sometimes because I'm preparing these engines for these people to go and hurt theirselves with and even though it's, you know, touch wood, not my fault, you know,
Satın alıyorum.
I'm buying.
O zaman çocuğu sizden satın alıyorum.
Then I'll buy the child from you.
" Sevgili anneciğim, beni neyin mutlu edeceğini bildiğimi..... senin de bilmeni istediğim için bu satırları yazıyorum.
" Dear mother, I'm writing to tell you that I know... what it'd take to make me happy.
Ben David Laks, Morgan'ın takımında çalışıyorum. Benim işim, sponsorlar ve "Satılmış En Büyük Film" in tanıtımına yardımcı olan kişiler arasıdaki etkileşimi kolaylaştırmak.
So I'm David Laks and I work with Morgan's team and my role here is to help facilitate interaction between the sponsors and all the people involved in helping to promote The Greatest Movie Ever Sold.