Significant перевод на английский
2,911 параллельный перевод
Ama neredeyse LAPD'deki herkes gizli iş konularını sevgilileriyle konuşur.
But nearly everyone in the L.A.P.D. discusses confidential work issues with their significant other.
Oldukça önemli gibi geliyor.
That feels rather significant.
Tamam, her şeyin seri katil için bir anlamı var.
All right, everything is significant to a serial killer.
Önemli sayıda Amerikan vatandaşının yetkisiz ve yasa dışı olarak dinlenmesi de dahil.
It involves a significant amount of illegal, warrantless wiretapping of American citizens.
Sanırım şimdiye kadar daha kayda değer bir şeyler yaparım diye düşünüyordum.
- Yeah. I guess I thought I would've done something more significant by now.
İlkler hep özeldir.
The first ones are always significant.
Fizik tedavi görmüştü... ve bunun işaretleri vardı... umulduğu kadar katı değildi, kafa çevresinde şişlikler vardı, Mor ve parlak şişlikler...
Er... she performed a physical exam... and remarked that, er... while it was not as stiff as she had anticipated, er... there was significant swelling around the head, which was purple and shiny and had only one eye... one eye which was leaking a milky white...
Bu büyük bir karmaşa, Joan.
Well, this was a significant snafu, Joan.
Oldukça ciddi bir kanama olmuş.
Produced a pretty significant blood pool.
Yabancı bir petrol üreticisinin yöneticisiyle flört etmenin bir çıkar çatışması yaratacağı belli.
Dating an executive from the top foreign oil producer would be a significant conflict of interest.
Kafatasında iki kırık önemli miktarda kan kaybı ve ileri derecede hipotermi.
Two skull fractures, a significant loss of blood, and advanced hypothermia. Woman :
Yani cidden hiçbir önemli konuda konuşmamışsınız daha.
- Oh, wow, so you two really haven't caught up in any significant way, I guess.
Fryer'ın açtığı şüphelide açtığı yara büyük ölçüde kan kaybetmesini sağlamıştır.
And given that Chief Fryer used hollow-point ammunition, I'd say she suffered significant blood loss.
Ne kadar iyi olsalar da gece görüş gözlüklerinin önemli bir zayıflıkları vardır.
As good as they are, though, night-vision goggles still have a significant weakness.
Önemli olan senin de söylediğin gibi Denise, "göründü".
The significant words there, Denise, were "seemed to me".
Ama bazen, parada basılı olmayan en az basılı olan kadar önemlidir.
But sometimes, what's not on the coin can be just as significant as what is.
Bir süredir pazarın sağı solu belli değil ben de elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştım ama bazı önemli değişiklikler oldu.
The market has been... unpredictable, and I have done the best that I can possibly do, but... there've been some significant reversals.
- Ve beraberiz.
You are the only significant other I need in my life. Yes.
Kriket ustası Simon Cumberbash,... hala şampiyonluk şansımız varken neden hocası tarafından yedek bırakıldı bilir misiniz?
Well, when Simon Cumberbash, the sublime batsman from our county side, suffered a significant slump in form during our push for the title, do you know what the selectors did?
Söylemek gerekirse bu olay McKinley'in cenaze kortejinin kutu buz almak için bu raylar üzerinde durmasından sonra yaşanmış en önemli olay.
Suffice it to say, this is the most culturally significant train to stop here since the McKinley funeral cortege paused to pick up casket ice.
Şey ciddi miktarda kan kaybetmiş. Buraya şuursuz olarak getirildi bu yüzden doğrudan ameliyathaneye aldılar.
Um, it means that, um, he'd lost a significant amount of blood, and he was going in and out of consciousness, so they took him straight into the O.R.
Kurşun ciddi hasara sebep olmuş.
The bullet caused significant damage.
Düşünceyi altı duyudan biri olarak tanımlamadığımız gerçeği, büyük önem arz eder.
The fact that we do not identify thinking as one of the six senses is very significant.
Eltarağı bölgesinde boru ve çengel şeklinde kaydedeğer bir hasar baş göteriyor.
Significant damage to the capitate, the hamate and styloid process of the third metacarpal.
Önemli mi?
Is that significant?
Ritualistik cinayet, bundan keyif alma suç mahalline oldukça özen gösterme...
Ritualistic killing, takes pleasure in it, significant care exhibited at the crime scene.
Starling şehri emniyet müdürlüğünün kanıtlar üzerinden belirttiğine göre kanunsuzun vahşet döngüsünün tekrar başladığı açık ve net.
... Significant resources of the Starling City Police Department it is clear that this vigilante's cycle of violence has escalated.
Su örneklerinizde belirli bir mekanik kirleten izi yok.
There's no significant sources of any mechanical pollutants in your water samples.
Bildirecek önemli bir şey var mı?
Anything significant to report?
Önemli bir şeye benziyor.
That seems significant.
Bu önemli mi?
Is that significant?
Siz daha büyük bir zarar verdiniz, ancak solgunluğunuza bakılırsa, yaranız oldukça derin olmalı.
I'd say that the wound was significant.
Ve California'da Monica Tenez Amerika Senato adayı önemli ölçüde öne geçmiş bulunuyor.
And in California, Monica Tenez, the candidate for U.S. Senate, has seen a significant uptick in the polls.
Onun hakkında bir tane bile dikkate değer bir şey öğrendiğimi sanmıyorum.
I don't believe I learned a single significant thing about him.
- Peki bu neden önemli?
- Okay, why is that significant?
"Önemli" demek "bahsetmeye değer" demektir.
"Significant" means "worth mentioning."
Önemli kopuk çıkıntılar ve omurların kesildiği yerin uç kısmında, parçalara ayrılmış yerler var.
There were significant breakaway spurs and splintering on the terminal side from where the vertebrae was cut.
Büyük bir avantaja sahip hareket halinde bir zanlımız var.
We've got a mobile unsub with a significant head start.
Benden sonra ciddi bir ilişkisi olmadı.
He hasn't had a significant relationship since me.
Shawn Oakby's laboratuarını inceliyordum ve kayda değer miktarda dimenhydrinate buldum.
I was going over Shawn Oakby's labs, and I found significant doses of dimenhydrinate.
Mansa Musa'nın zenginliğinin en önemli kaynağı yöneticiler tarafından çok fazla arzu edilen bir ticari maldı.
But the most significant source of Mansa Musa's prosperity was a commodity craved by rulers all over the world...
Hepimiz pramitleri ve firavunları biliyoruz, ama gelişmeler, bir o kadar... önemli olan mutevazı duvarlardan başlıyor.
We all remember the pyramids and pharaohs, but advances which were, in the long term, just as significant were being made behind humbler walls.
Belki bu bir şekilde özeldir.
Maybe this one's significant somehow.
Otopsi yaparken Jim Rogers'ın beyin tomografisinde kayda değer bir çıktı.
During my post-mortem examination, I noticed something significant in Jim Rogers'CT scan.
- Kayda değer riskler mevcut.
There are significant risks.
- Bu oldukça önemli bir tıkanıklık.
That's a pretty significant spike.
İlk başlarda önemsiz miktarlardı, ben de önemsemedim. Hesapları ihmal etmiştir demiştim fakat sonradan öğrendim ki derneğin hesaplarından hatırı sayılır miktarda parayı başka hesaplara göndermeye çalışıyormuş.
At first, it was just petty cash, and I let it go, thinking it was simple carelessness, but then I found she was sneaking into the charity's accounts, trying to move money around- - significant amounts.
- Frank. - Dieter, nasılsın? Gerçekten bilmek istiyor musun?
Labour statistics for the first quarter have shown significant progress over the last year as the construction boom really gets going.
Sanırım çok şanslıyız.
I think we were lucky that we didn't suffer any significant loss.
Kayda değer bir şey yok.
No significant money transfers when the murder charge was withdrawn.
Bugün dünya ekonomisinde pek önemli bir yer tutmuyor fakat Sart Çayı antik zamanlarda zengin altın ve gümüş yatakları arasından akıyordu.
This doesn't look much like a significant site in the history of the world economy, but it is.