Sparks перевод на английский
934 параллельный перевод
Onlarla savaşırken başardığımız tek şey, üstümüze yağan kıvılcımları silkelemek oldu.
[Joe] All we managed to do when we fought them was brush away the sparks that rained down on us.
Sparks, Les'e söylemeyi unuttum, postayı yedi numara yüklesin.
Sparks, I forgot to tell Les, have the mail put in number seven.
- Seç bakalım, Sparks.
- Take your pick, Sparks.
İyi geceler, Sparks.
Goodnight, Sparks.
Hey, Sparks, Hartwood'u tekrar dener misin?
Hey, Sparks, try Hartwood again, will you?
Sparks, doktoru getir.
Sparks, get the doctor.
Sparks'a, onunla telsizden konuşmana izin verdiğimi söyle.
Tell Sparks I said you could talk to him on the radio.
Şunu tut, Sparks.
Hold that, Sparks.
- Görüşürüz, Sparks.
- So long, Sparks.
Sparks dedi ki ben...
Sparks said I ought to...
Sparks!
Sparks!
Gelsen iyi olur Sparks.
Oh, you better come along, Sparks.
Seninle dalga geçiyorlar Sparks.
- They're kidding you, Sparks.
- Sparks? Sağ olun.
Sparks?
Parayı Sparks ile gönderdi.
He sent it by Sparks.
- Yardım çağrısı gönderebildin mi?
Sparks, did you have time to send out an SOS?
Yok bir şeyim Sparks.
I'm okay, Sparks.
- Swing mi? - Sen anlat Sparks.
- Eh, tell her, Sparks!
Günaydın Sparks.
Good morning, Sparks! Asleep on watch!
İlk işimiz bölüm başlarını seçmek.
The first order of business is department heads. - Uh, Sparks?
- Sparks. - Buyurun Bay Rittenhouse?
- Yes, Mr Rittenhouse.
- Sparks, geminin seyrinden sorumlusun.
Sparks, you are, uh, in charge of navigation.
Sparks, dümene sen geç.
Uh, Sparks, you'd better take the tiller. Yes, sir!
Ne tarafa gidelim Sparks?
- Which way'd you say, Sparks?
- Yönümüz bu taraf.
We'll head this way. Take the tiller, Sparks!
- Kemerini versene Sparks?
- How about your belt, Sparks? - Here it is. - Get it, Joe.
- Sandalı sabit tutmaya çalış.
- Steady as you go, Sparks!
- İşe koyul bakalım Sparks.
- All right! Look alive now, Sparks!
Aynı fikirde misin Sparks?
You agree with me, Sparks?
Pekala Sparks.
All right, Sparks.
Telsizcim Bob hariç.
Except Bob, my sparks. He's dead.
Telsizcinin öldüğünü söylemiştin.
Your sparks, you said he was dead.
Benim telsizcimdi.
He was my sparks.
Kavurucu alevler yerine minik kıvılcımlar, bir kadının altın saçları yerine, soluk, yırtık pırtık peruklar.
Minute sparks instead of scorching flames, fading, shabby wigs instead of the rich gold of a woman's hair.
Çakmaktaşını ıslak bir örtüde çakıp, kıvılcım saçmak başka bir şey, çakmak kutusunda çakmak başka bir şeydir!
A man with a flint and steel striking sparks over a wet blanket is one thing, but striking them over a tinderbox is another!
Elektrik kıvılcımlarıyla gözümü boyayamazsınız.
You can't pull the wool over my eyes with a lot of sparks.
Çam çırası gibi kıvılcım saçıyordu.
Like sparks out of a pine log.
Bakın, işte geliyor.
The sparks are flying!
Upuzun örgü saçları olan... kıkır-kıkır gülüp gözleri ışık saçan bir kız kardeş.
Wearing pigtails down to here. Giggling behind her hand and throwing sparks out of her eyes.
Adı da "Yıldızlar ve Kıvılcım."
The title is "Stars and Sparks"
Alev alır almaz kıvılcımlar saçan bir çeşmeye dönüştüler. Bütün duygularımız da onlarla beraber alev alıyordu.
They burst forth into a fountain of sparks... and all our emotions burst with them.
" Koca sema kaplı binlerce yıldızla,
" The skies are painted with a thousand sparks.
Senin yüreğin uyuşmuş Casca. Bir Romalıda olması gereken hayat kıvılcımı yok sende. Ya da var da kullanmıyorsun.
You are dull, Casca, and those sparks of life that should be in a Roman you do want, or else you use not.
# Kıvılcımlar uçuşur Kaynayan su etrafa sıçrar
APRIL 4, 1928 Sparks fly and boiling water splashes,
Yanan ateş, gökyüzündeki kıvılcımlar, bitmeyen gece...
Fire which burns, sparks in heaven, night without an end... Booh, booh...
Eğer öyleyse bu benim gördüğüm ilk kıvılcımlar saçan yıldırımdı.
If it was, it's the first time I ever seen lightning throw off sparks.
Perth, demirciydi, etrafında durmadan uçuşan kıvılcımların arasında yaşardı.
Perth, the blacksmith, lived amidst thick, hovering flights of sparks.
Geliyor musun Sparks?
Coming along, Sparks?
- Gel hadi Sparks.
Come on, Sparks.
Bence Sparks bu işi yapabilir.
- I think maybe Sparks there...
Bunca kıvılcım donatıyor gökyüzünü, hepsi alev alev, hepsi pırıl pırıl.
The skies are painted with unnumbered sparks.