Spreading перевод на английский
2,451 параллельный перевод
Düzensiz bir şekilde toplanıp, sonra da kurnazca dağılıyorlarsa bunun anlamı içerde saklanıyorlar.
If gathering in such chaotic frenzy and then spreading out all at once is a ruse, it can only mean... the truth is hidden inside.
Kaosu ortaya çıkarmak ve intikam almak senin için çok mu önemli?
Is spreading chaos and destruction and getting revenge that important to you?
Her akşam yangbanların öldürüldüğünden bahsediliyor, çalıntı mallardan değil haliyle etrafta tüfek satımıyla ilgili tereddütler var.
Yangban are croaking every night, not to mention the stolen goods, so rumors about vandals armed with rifles being behind this is spreading.
Görünüşe göre tüm sisteme yayılıyor. Bu yüzden şimdi herşeyi kapatmalıyız.
It seems it's spreading right through the system, which is why we need to shut everything down now.
Aşk kokan ve umut verici bağımsız parçalar bugünkü "Sabah Randevu" sunda.
Spreading love and giving hope to unattached singles... today's "Morning Date".
Şu anda kurban sizin hakkınızda medyada söylentiler yayıyor.
Ah, right now, the victim is spreading rumors about you to the media.
Sarı hummanın her yere yayılması. "
Uh, yellow fever spreading all over the place.
... en çok Güneybatı boyunca, Pasifik'in Kuzeybatılarına doğru yayılıyor.
... throughout much of the Southwest, spreading all the way into the Pacific Northwest.
Adama birkaç kez vurdum.
I could see the blood spreading down his blond hair. And then, he got up.
Alevler yayılıyor.
It's spreading.
Yayılıyor!
It's spreading!
Onbaşı Mark Bradford'un web sitesinden Riordan'la ilgili yaptığı bildiride geçen yıl Irak Savaşı'nda hayatını kurtardığını anlatması tüm medyada hızla yayılan bir haber oldu.
Lance Corporal Mark Bradford's Web testimony to Riordan, who saved his life earlier this year in Iraq, is now spreading like wildfire throughout the media.
MR'ınıza bakacak olursanız kafadanbacaklı benzeri bir objenin omurganızda yayıldığını göreceksiniz.
Well, if you look here on your MRI, you see this cephalopod-like object that's spreading down your spinal column.
Daha fazla bozulum yok, bu yüzden
There is no longer spreading, so...
İzle. Şu anda dünyanın dört bir yanına bu sütunlardan yüzlercesi yerleştirildi.
They're spreading hundreds of pillars around the globe right now.
Ölümcül ve hızla yayılıyor.
It's fatal and it's spreading rapidly.
Bu yüzden onları korkutmak için baban etrafa kötü kokan çakal sidiği döküyor. Etrafta bir sürü gerçek çakal olmasına rağmen.
That's why daddy is spreading stinky coyote urine all over to scare them off, even though we've got tons of real coyotes all over the place.
Giderek yayıldığını söylemek de mümkün.
It's fair to say it's spreading.
Önceleri Buzul Çağı'nın yavaş yavaş geldiği düşünülüyordu. Buz tanelerinin yavaş yavaş yayıldıkları... Hava sıcaklığının yavaş yavaş düştüğü...
Once we thought of the ice age as something that crept up, glaciers slowly spreading, temperatures gradually dropping.
- Etrafa haber salmaktan çekinme.
Don't be shy about spreading the word.
Ben de senin istediğini istiyorum. Bölgemizi tüm dünyaya yaymak.
I want what you want - - spreading our reach throughout the world.
hayır, hayır, hayır eğer birisi iyiyse dikkatimi çeker kendinizi bu konuda dağıtmanız, benim de dikkatimi çekti.
No, no. No, when somebody's good, it comes to my attention. It's come to my attention you're spreading yourself a little thin.
Yaptıklarımızı herkese yayıyor musun?
You're spreading this around?
Dünyaya yayılan salgından sorumlu olduklarını biliyorlardı.
They knew that they'd be responsible for spreading epidemics around the world.
Birbirlerini suçlayıp duruyorlar, sen de burada bacakları 100 Real'e ayırıyorsun!
They keep blaming each other and here you are, spreading your legs for a hundred reals!
Bu kayıp kişiler saçmalığıyla paniğin yayılmasına sebep oldun.
You're spreading panic with this missing persons bullshit.
Ancak seni uyarıyorum bu saçmalıkları yaymadan önce iki defa düşünmen veya pantolonunun fermuarını kapalı tutman iyi olur.
But I'm warning you... you'd better think twice before you start spreading bullshit, or keep your pants zipped up.
Bay Krumwiede'in yaydığı şey hastalıktan çok tehlikeli bence.
I think what Mr. Krumwiede is spreading is far more dangerous than the disease.
Ama sadece senin gibilerin spermleri yayılıyor.
But you just keep spreading your sperm.
Kötülüğünü yaymak ve öldürmek için gizemli göz şeklindeki kolyesiyle erkekleri etkisi altına alıyordu.
She used her mystical Black Eye to turn men into beasts, spreading tyranny and destruction.
İsilik yayılmaya başladı galiba.
I think this rash is spreading.
Benim hakkımdaki o yalanları söyleyerek kaç tane hayvana zarar verdiğini bilmiyor.
He has no idea how many animals he hurt by spreading those lies about me.
Ayrıca dedikodu yaydığım için özür dilerim sevgili olduğumuzu söylemiştim.
And also I have to apologize for spreading a rumor... that you and I were lovers.
Spor salonunda çalışıyordum ve çocuklardan biri ikinizin etrafa peri ışıltıları saçtığınızı haber verdi.
I was pumping iron in the gym, and one of the guys told me you two were here... - spreading your fairy dust all over the place.
Neden McKinley'ı bırakacağıma dair dedikodular yayıyorsun?
Why are you spreading rumors that I'm leaving McKinley?
* Haberi yaymaya başlayın *
♪ Start spreading the news ♪
Trotter resmen ordunun ağıdan çıktıysa onun kahraman nefreti salgınından ve sırrını..... ifşa etmesinden yakın bir zamanda korkmamız gerekmiyor.
Since Trotter is officially off the military's grid, we're not gonna have to worry about her spreading her hero-hating vitriol or your secret anytime soon.
Bu şey kötülük gibi tüm dünyaya yayılıyor.
This thing is like an evil that's spreading over the earth.
Babasının yarattığı karanlık yerine aydınlığı yaymayı amaç edinmiş biri tarafından yetiştirilmiş.
He was raised by someone who believes in spreading the light instead of the darkness his birth father had created.
Pankreasımda ve yayılıyor.
It's in my pancreas and spreading.
Jamie Lee Curtis'le ilgili çıkardığım o ünlü olan gibi.
I'll start by spreading a destructive rumor about her like the famous one I made up about Jamie Lee Curtis.
Tam şurada aşağıda, kutsal güneş ışığımı kitlelere yayıyordum.
I was right down there. spreading my holy sunshine to the masses.
Yayılıyor.
It's spreading.
Ve Jason böyle dedikodular yaymandan hoşlanmaz.
And I don't think Jason would appreciate you spreading that rumor.
Dedikodu yaymıyorum, seninle konuşuyorum.
I ain't spreading a rumor, I'm talking to you.
Uyuşmalar artıyor.
Numbness spreading.
Borbo, yaşayan fosil Philip J. Fry tarafından, nezle diye adlandırılan bir hastalık başlatıldı, ve kontrolden çıktı.
Borbo, the so-called common cold, introduced by living fossil Philip J. Fry, is spreading out of control.
Sanırım onları yaymamam lazım.
But I suppose I shouldn't be spreading them.
Etrafa yaymaya başlayabilirsin.
So start spreading it.
Oğlum kilisemizin sözcülüğünü yapıyordu.
My son was spreading the Word, for our church.
Fakat bu sefer masum bir çocuk kilisenin sözcülüğünü yaparken vahşi bir şekilde öldürüldü.
Except that this time an innocent boy was brutally murdered while spreading the word about his church.