Squeeze перевод на английский
3,817 параллельный перевод
Son bir saatin bile faturasını kesebileceğimi düşündüm.
I thought I could squeeze out one last billable hour.
Rachel, sık bir tanesini.
Rachel, squeeze one.
Buraya sıkışabilir miyiz?
Uh, can... can we squeeze in here?
Ne benden ne annenden para kopartmadın. Sen de Dougie'ye koştun.
You couldn't squeeze the money from me or your mama, so you went running to Dougie.
Daha iyi bir tane Chicago'dan, Sugar Ray Robinson beşinci kez orta sıklet şampiyonu oldu. Güzel bir on dakika da bundan çıkartmalıyız.
Should squeeze a good ten minutes out of that.
Çok güzel. Güneş batmadan önce birkaç tane daha sıkıştırmak ister misin?
Very good, you wanna squeeze in a couple more before sundown?
Avery olduğumdan beri ne zaman bir yardım toplama veya hayır işi yaygarası olsa külotlu çorabın içine tıkışıp özel dikim bir kıyafet giyip aileyi temsil ediyorum ve ne zaman bir ameliyata girsem herkes benden Harper Avery ödülüne yaraşır bir iş çıkarmamı bekliyor.
Ever since I've become an Avery, every fund-raiser, gala-charity brouhaha that comes along, I gotta squeeze into some pantyhose, get zipped into a couture gown and represent, and every time you go into an O.R., they expect you to do
Alt taraftaki o küçük kası ömrün boyunca çok kullanacaksın.
You can only squeeze that little muscle down there so many times in your life.
Bu bize manzaranın tadını çıkarmak için biraz zaman veriyor. Gitmeden son bir kez Küba'nın tadına varalım.
That gives us time to squeeze in some sightseeing, one last bit of Cuba before you go.
Okşama değil, mıncıklamaydı.
It wasn't a pat, it was a squeeze.
Beni sıksan zort diye ses çıkar.
If you squeeze me, do I not honk?
İçindeki eğlenceni sıkıp dışarı çıkaracağım.
I'm gonna squeeze the funny right out of ya!
Tatlım, lütfen, kolumu çok sıkıyorsun
Darling, please, don't squeeze so tight
Ruth, beni duyuyorsan elimi sık.
Ruth, if you can hear me, squeeze my hand.
Elimi sık.
All right, squeeze my hand.
Sıkı bir karşılama oldu.
Tight squeeze.
Sıkıştırdığınızda temelde, bu malzemenin değeri bir dağın hacmi kadardır. Sıkıştırarak, bunun gibi küçük bir parça kaya elde edersiniz.
You'd have to compress, basically, a mountain's volume worth of this stuff, squeeze it down just to make a little, tiny rock like this.
Güneş'i alın ve onu sıkıştırarak sadece Dünya boyutuna değil Manhattan boyutuna getirin.
Take the Sun and squeeze it down not just to the size of the Earth, but down to the size of Manhattan.
Kim bir başkasından köpeklerinin anüsünü sıkmasını ister ki?
I mean, who would ask someone to squeeze their dog's pooper?
Tetiği çekmen kâfi.
All you got to do is squeeze the trigger.
Kucak ver bakalım.
Give me a squeeze.
Sanki ben sıkıştırabildim gibi.
It looks like I could squeeze it in now.
Tüh ya, dibi gelmiş neredeyse.
Oh, no, it's an almost-empty squeeze bottle.
O kan emici orospu çocuklarını cezalandırmak için ne yapabilirim?
What can I do about the bastards who squeeze pennies from the weak and poor?
Baskı
Squeeze
Bernanke haberinde 17 saniye fazladan kullandık, bu yüzden...
We were 17 seconds heavy on Bernanke, which meant we had to squeeze- -
Bernanke haberinde 17 saniye fazlamız vardı bu yüzden de Bill Kristol haberini kaça çekmeliyiz?
We were 17 seconds heavy on Bernanke, which means we had to squeeze Bill Kristol down to what?
Sizi daha fazla sıkarsak bir elmasa dönüşebilirsiniz.
Oh, if we squeeze you any tighter, you may turn into a diamond.
Ne kadar sıkarsak sıkalım tek kelime çıkmıyor.
I mean, not a peep, no matter how hard we squeeze.
Saçıma limon suyu sıkardım.
I used to squeeze lemon juice in my hair.
- Parmağımı sıkabilir misin? - Zavallı çocuk.
Can you squeeze my finger?
Bu çirkin şeyle 9 blok yürüdük, Tuvaletini yapmadı.
I walked this ugly bastard nine blocks and he wouldn't squeeze one out.
Sakakibara-kun, Misaki-san, biraz daha yaklaşın.
squeeze a little closer together.
- Biz de katılabilir miyiz?
Mind if we squeeze in?
Tabii canım, sen Lider'in manitasısın herhalde.
Yeah, right. You Leader's squeeze, I figure.
Bak, yöneticiysen işin çalışanlarının etinden ve sütünden olabildiğince faydalanmaktır, ama bir sınır var ve sen bu sınırı aştın.
Look, when you're a supervisor, your job is to squeeze everything you can out of your employees, but there's a line and you've crossed it.
Bu kazancı kullanmamak için deli olmamız gerek.
We'd be crazy not to squeeze it for all it's worth.
O adamın toplarında Elton John'un sahne pantolonlarına sığmak için kullandığından daha fazla vazelin var!
That man had more vaseline on his balls than Elton John uses to squeeze into his show pants.
Hey sıkma beni bu kadar...
Hey don't squeeze me out...
Hey onu bu kadar sıkma..
Hey don't squeeze him out..
Neyseki otel hepimizi alabilecek, yaşasın!
Luckily, the hotel can squeeze us all in... yay!
Böyle basarak biraz dışarı çıkar.Bak.
Then squeeze it out. Look.
Sonra nazikçe tetiği çek, aynı şey gibi...
Then you squeeze the trigger gently, like so, hmm?
Bana mükemmel görünmek için, bir gelinliğin içine sığman gerekmiyor.
You don't have to squeeze into some wedding dress to look perfect to me.
Böyle bir anlaşmayı yaptıktan sonra er ya da geç beni saf dışı bırakacağınızı bilecek kadar bu işi biliyorum.
And I know enough about this business to know that in a deal like this, sooner or later, you guys will squeeze me out.
Dinle. Düğün gününde bana mükemmel görünmek için kendini gelinliğe sığdırmak zorunda değilsin.
Listen, you don't have to squeeze into some wedding dress to look perfect to me.
Sarılalım bakalım!
Give us a squeeze!
Tamam, nefesini duyuyorum.
And squeeze again. Okay, I hear breath sounds.
Yavaşça sık.
Slowly squeeze...
Daha biriniz tetiği çekemeden rahatlıkla şahdamarını kesebilirim.
I can slit his jugular as quick as any one of you can squeeze off a shot.
Ve sık.
And squeeze.