Sıkıştır перевод на английский
6,400 параллельный перевод
Tuvaletin arkasına sıkıştır.
Stuff it behind the toilet.
Çoğu insan metal kullanır, Magnezyum gibi, ama yüksek proteinli et, salatıIığın içine sıkıştırıImış italyan jambonu gibi aynı işi görücektir.
Most people would use metal, like magnesium, but a high-protein meat, like prosciutto, stuffed into a cucumber works just as well.
Sıkıştırıyor kızı.
Get off me! He's grabbing her!
Köşe sıkıştırılırsam yanımda biri olmalı.
I need someone on my side in case I get cornered.
Buraya bir DVD sıkıştırılmış.
There's a DVD wedged in here.
Ama sadece hayvan şeklinde sıkıştırılmış şeker tableti yapmak için değil.
They just don't happen to include a compressed dextrose tablet in the shape of an animal.
Sıkıştırın!
Squeeze it!
Hayır, sutyenime çocukların çoraplarından sıkıştırdım.
No, I just stuffed my bra with my kid's tube socks.
Araya sıkıştırırım.
I'll put it through.
Ben bu adamı sıkıştırırdım.
I would've squeezed that guy.
- Şu, federal bizi sıkıştırıp duruyordu.
- This fed... Who was squeezing us.
Teşkilat Cole'yu her konuda sıkıştırıyor ortaklar, alışkanlıklar, kişisel yaşam.
Well, the Agency squeezed Cole for everything they could get - - associates, habits, personal life.
Hayır, ben onu sıkıştırdım. - Ve dibe batmak üzere.
No, I got him.
Bacaklarınla hızlıca sıkıştır şimdi.
Yeah, now squeeze harder with your thighs.
Kendini ebedi bir umutsuzluk vakası içerisinde sıkıştırıp bıraktın.
You yourself remain trapped in a perpetual state of despair.
Bizimkileri sıkıştırır öğrenirim.
I'll knock some heads together and find out.
Bu herifler istedikleri her şeye saldırırlar. Ama ben daha az kalp sıkıştıran bir yaklaşım uyguluyordum.
These guys could rush all they wanted, but I was taking a less heart-pounding approach.
Sıkıştır ve her şey hazır.
Jam it in, - and you're all set. - So let me get this straight.
Bu nükleer sıkıştırıcıda,... hidrojen atomları birbirleri ile çarpışırlar.
In this nuclear compactor,
Yukarıdaki malzemenin sadece ağırlığı radyasyon bölgesini bir kurşundan daha ağır olana kadar sıkıştırır.
The sheer weight of all the material above Compresses the radiation zone until it's denser than lead
Şu lanet Nick Holman onu daha fazla para için sıkıştırıyordu.
That damn Nick holman was squeezing him for more money.
Tanner sıkıştırıp, A her şeyi izlerken olmaz.
Not with tanner circling and "a" watching our every move.
Tanner sıkıştırıp, A her şeyi izlerken olmaz.
Not with Tanner circling and "A" watching our every move.
Bu kırmızı ve yeşil kayalar da aslında vadi boyunca uzanmıştır. Bir zamanlar dik duruyorlarmış, yani eğik değillermiş.
And those red and green rocks, at one point, extended across the valley and they were straight, they weren't tilted.
- Sıkıştır biraz.
Lean on him.
İnsanlar kışın sadece dağların dışında yaşayabilirken buradaki vahşi yaşam, değişen koşullara uyum sağlamıştır.
While humans could move out of the mountains in winter, the wildlife here has to adapt to the changing conditions.
Malum, genelde bir aktris için cesur deniyorsa erkek kılığına girmiştir makyajsızdır ya da 30 kilo falan almıştır.
It's just, you know, usually "brave"... You know, that's... Use that when an actress is, you know...
O zaman demektir ki müvekkilim mahkeme ve yasalara saygısızlık yapmamıştır.
Yes - - then it appears my client has no disrespect for the court.
1970 li yıllarda olduğunu biliyorum, sizin bu bölgelerde çalıştığınız, doktorların kızılderili kadınları istekleri ve haberleri olmadan, kısırlaştırıldığı dönemde.
I know that in the'70s, about the same time you were practicing, doctors on the res were sterilizing native women without their consent, sometimes without even their knowledge.
Bütün işler onun üstüne yıkılmıştır ve Meryem yardım etmemektedir. İsa da ona çıkışır :
And Christ chides her and says,
Onun üstüne de daha açık renkleri sürersiniz. Açık renkli boyaları karıştırıp daha koyu bir zeminin üstüne sürdüğünüzde bu renkler hızla matlaşır. Son derece ekonomik bir yöntem.
the lighter colours up, when you're mixing the light-coloured paint and putting it on top of a darker ground, it gets very opaque very quickly, and so it's extremely economical.
Devamlı binalara girip kendisini kapana kıstırıyor.
It just keeps trapping itself inside of buildings. It's...
Höyüklerde yaşayan ışıklı böcek larvaları artık yüzeye çıkmıştır.
Luminescent beetle grubs that live in the mounds have now burrowed to the surface.
Üç yıldır yaz demedim kış demedim gerçekten çok çalıştım.
For three years, snow or rain, I worked really hard.
Solano elini çok şeye sokmuştur ama hiç kızlar olmamıştır.
- Yeah. Solano's had his hands in a lot of pots, but it's never been girls.
Gözaltına alınana kadar, dava H9Y2 kalıcı olarak açık kalmıştır.
Until she's detained, case H9Y2 is put on permanent hold.
Ormanda sakso yaptırıyordum, çok sıkılmıştım ve onları yola çıkarken gördüm.
I was getting an amateur blowie out in the trees, totally bored, and I saw them lugging their crap up the road.
Çiftleşdikleri zaman, erkek kolları ile dişiyi kıstırır ve dişi, yumurta bırakana kadar onu sıkar.
When they mate, the male clasps the female with his arms and squeezes until she releases her eggs.
Patlamış mısır, fıstık ve ufaklıklar için hediyeler!
Popcorn, peanuts, and a prize for the kiddies!
Siz acıkırsanız yer fıstığı acıkır.
When you're hungry, the peanut's hungry.
Aslında tanıştırılmıştık ama sorun değil.
Oh, no, we've been introduced, but it's okay.
İşin aslı "travma şuuru" epey kafamı karıştırıyor ama Doktor bana yardım edebileceğini söylüyorsa sıkıntı yoktur değil mi Clara?
And to be honest, I don't know how convinced I am by this "trauma sense" thing, but if the Doctor says he can help me anyway... I mean, that has to be a good thing, doesn't it, Clara?
Avatar Takımı'nın, yeni hava bükücüler için Toprak Krallığı'nda yaptığı araştırma onları geçmişi karanlık olan yetim Kai'ye ulaştırmıştır.
Team Avatar's search for new airbenders in the earth kingdom led them to Kai, an orphan with a shady past.
Sıkıldığımda fizik sayfalarını karıştırırım sadece.
Physics I just leafed through when I was bored.
Planlı bir şekilde gerçekleştirilmiş insan düşmanlarımız tarafından değil de bir makine tarafından hiçbir ölüm korkusu ve ahlaki sıkıntı olmadan, imtikamcı bir amaç doğrultusunda onu kapatmak gibi akıllı bir kararı veren yaratıcısını öldürerek mesaj verme amaçlı yapılmıştır.
Planned and executed Not by our human enemies, But by a machine
Çünkü artık gelemeyecek kadar yaşlanmıştır.
Surely by now, he's too old to come.
Kırmızı yiyecekler, akağaç şurubuyla karıştırılarak boyanmış.
It was red food dye mixed with maple syrup.
Sen oturmuş böyle görünürken nişanlının böyle görünüp işinin çıkıp doktorlarla kırıştırmak olduğunu bilmek nasıl bir duygu?
How does it feel knowing your fiancée's job is to go out and flirt with doctors, looking like that, while you sit here, you know... looking like this?
Tüpteki bakır kısım boşlukları oluşturmak üzere yapılmıştı şimdi o boşlukları hücre olarak kullanabiliriz.
- The copper in the tube is arranged to form cavities, And we can use those cavities as containment cells.
Parçacık hızlandırıcı projesinde çalışırken tanıştık.
- We met when we were working on the particle accelerator.
Ömründe hiç ufak bir ısırık almamıştır.
He's never taken a smaller bite in his life.