Английские фразы | Русские фразы | Турецкие фразы
Translate.vc / турецкий → английский / [ T ] / Throw

Throw перевод на английский

32,144 параллельный перевод
Kaçak oyunu için bunu riske atmaz.
He's not gonna throw that away for a fugitive play.
Anne ayrı kardeşim Steve MacGarret'a bu test sürüşünde bahri danışmanlık yapma cömertliği gösterdiği için teşekkürlerimi sunmak istiyorum.
I'd like to throw out a special thank you to my bruddah from another mudda, Steve McGarrett, for generously offering his services as nautical consultant for this test run.
Bugün çözemezsen, babamı kapı dışarı ederler.
If I don't fix it today, they're gonna throw him out.
Cevaplarımızın taraflı olacağını ve veriyi çöpe atacağını düşünürdü.
She felt our responses would be biased, and throw off the data.
- Silahı yere at.
- Throw the gun on the ground.
Bilirsiniz, isterseniz bu şeye bir filtre koyabilirim, daha samimi gösterir.
You know, I can throw a filter on this thing if you guys want, make it a little warmer.
- Aynen. Max, bir geç saat menüsü hazırlasana?
Max, throw together a late-night menu, would you?
Gurme turşu da koy.
Throw in some gourmet pickles.
Okkanın altına beni at sen.
Way to throw me under the bus.
Seni kapının önüne koymayı hiç düşünmedim B. Bunu istemedim.
I never meant to throw you out the door, B. I didn't.
Çitin yanındaki varillere bırak.
Throw it in one of the barrels by the fence.
İstediği şey büyük bir parti düzenlemen olsa bile sana asla söylemez.
- It's Kieran. He's never gonna ask you to throw him a big party, even if that is what he wants.
Evimde sürpriz bir parti düzenleyebilirim.
I could throw a surprise party at my house.
Frankie, bana önerebileceğin her şeyi zaten denedim.
Frankie, whatever argument you can throw at me, I've already tried.
Vakit geçirmek için altın bir top alır havaya atıp yakalarmış.
To pass the time she would take a golden ball, throw it into the air and then catch it.
Onu öpmesi gerekiyordu, duvara çarpması değil.
She's supposed to kiss him, not throw him against the wall.
Schmidt'i seviyorum, sevdiğimi biliyorsun. Ama Gilbert için onu bir kenara atarım.
I-I love Schmidt, you know I love Schmidt, but I would throw it all away for Gilbert.
Sadece ben ve Cece olacağız ama biraz ateşe benzin sallamak istiyorum, anlarsın ya.
So, it's just gonna be me and Cece, uh, but I want to, you know, throw a little... gasoline on the fire, if you know what I mean.
Ne olacak ya, patlamış mısır da at biraz.
And what the heck, throw in that bag of kettle corn, too. Oh, scoot!
Plazma yaması yapıp iyileşmesini umarız.
- I can try. Throw in a plasma patch, hope for the best.
- Sütyenimi sahneye fırlatabilirim.
- I'd throw my bra on the stage.
Fırlatıyoruz.
And you throw it.
Darmadağın ediyor, değil mi?
Throw ya off your shit, don't it?
Tama şunu anlatayım.
There is this. Let me throw this out there.
- Anlat.
Throw it out.
Bu noktada size karşı pes ediyorum.
At this point, I'd throw you the match.
Kadınlar sadece, bilirsin, şey gibi, yere atlamak ve kirlenmek gibi, bilirsin işte?
Women just want a guy who can, you know, like, throw down and get dirty, you know?
Dosdoğru fırlatıyorsun.
And you throw it right through.
Bu limonu kapının dışına doğru atacağım.. ... o'nu bulman gerekiyor.
I'll throw this lemon out of the door and you must find it.
O serseriyi küçük parçalar halinde kesmeliyiz ve akbababların önüne atmalıyız.
We must cut that lowlife into small pieces and throw them to the scavengers.
En kısa sürede benim o madalyonu almam gerek ateşe atmak zorundayız.
As soon as I get that locket here vve'| | have to throw it in the fire.
Gömleklerimden birini atacağım.
I need to throw in one of my shirts.
Dişlerini sıkıp meydan okumaz ve iblise beddua etmez misin... "
Would you not throw yourself down and gnash your teeth, - and curse the demon... "
O halde seni üstüne atayım.
Then I'll throw you.
Bir de içine şu ev yapımı deniz tuzlu cipslerden koyun.
Oh, and throw in some of those house-made sea salt chips.
Onun hayatını kurtaracağım diye tüm hayatını heba ediyorsun?
You save the guy's life, then you throw it all away?
Hayatımda bir kaç koltuk yastığı olması fikrine alışmaya çalışıyorum diyebilirim.
Well, let's just say I'm getting used to the idea that I'm gonna have a lot more throw pillows in my life.
En iyisi bağlayıp arabada bırakmak.
Because of these two. Better just tied throw them in the car trunk.
Şimdi başkanlığı fırlatıp atmayı umursamıyorlar... PAC parasını kaybetmeyi umursamıyorlar.
Now they don't care if we throw away the presidency, they don't care if we lose our PAC money.
Bana kalsaydı, Brooklyn'den Echo Park'a kadar tüm hippileri alır okyanusa atardım.
- As far as I'm concerned, you can take all the hipsters from Brooklyn to Echo Park and throw them out there in the ocean.
Sokağa mı atacağız?
Throw him back on the street?
Nişan partisi düzenlemek istiyormuş.
He wants to throw us an engagement party.
Seni nezarete atmadan suç mahallimden defol.
Get the hell off my crime scene before I throw you ass in lockup.
Babamın nişan partisi düzenlemesine izin verdiğimizde yani?
When we agreed to let my dad throw us an engagement party?
Silahını at ve dışarı çık, ellerin havada olsun.
Throw down your weapons and come out with your hands up.
Onu Hız Gücü'ne atalım.
Throw it into the Speed Force.
Sen peşimden gelip hızımın bir kısmını kullanır ve kendininkiyle birleştirirsin, yeterli hıza ulaştığında da o şeyi Hız Gücü'nün derinliklerine fırlatırsın.
You trail behind me, siphon off some of my speed, combine it with your own, and when you have enough, throw that thing deep into the Speed Force.
Bu yüzden sakın bunu bir daha yüzüme vurma.
So don't you ever throw that in my face again.
İşinize çomak mı soktum?
Oh. Did I throw a wrench in your works?
Belki eski suçlarını da göz önüne alınca istediğine kavuşursun.
With your prior history, they might throw the book at you.
Johan'la arandakini öyle fırlatıp atamazsın.
You can't throw away what you have with Johan.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]