Torrent перевод на английский
116 параллельный перевод
Derelerin rengi kırmızıya dönmüş, kan sel gibi akıyordu.
The little river below was swollen red, a raging torrent of blood.
Eriyen buzuldan gelen su dökülürken kabararak, sanki yanan bir evden çıkan duman gibi görünüyor ve bu muazzam derin uçurumdan aşağı dökülüyor.
The torrent, swollen by the melting glacier, plunges into a tremendous abyss in which the spray rose up like the smoke from a burning house.
Elini kolunu da havalara savurma öyle, ölçüsünde, tadında bırak her şeyi. Duyduğun coşkunluk bir sel, bir fırtına, bir kasırga gibi de olsa, onu dindirecek bir hava bulmalı, buldurmalısın.
Nor do not saw the air too much with your hand, thus, but use all gently, for in the very torrent, tempest, and as I may say, whirlwind of your passion, you must acquire and beget a temperance that may give it smoothness.
Ama Tarzan'ın evini geçtikten sonra çok geçmeden türbülanslarla dalgalanan öfkeli bir taşkına döner sonra dolambaçlı bataklardan geçer sonra da mağaralardan ve sonunda bir adacıklar labirentine yutulur ki bu labirentten bir alt geçit sayesinde denize dökülür.
But once past the home of Tarzan, it soon becomes a raging torrent that surges through swirling rapids, then passes through tortuous swamps and unknown caverns, and is finally swallowed in a maze of small islands as it empties itself into the sea through a subterranean passage.
O da atladı hemen doğrusu. Sel gibi akıyordu su şarıl şarıl. Bizse hiç aldırmayıp azgın akıntıya, sağlam pençelerle yarıyorduk suları.
The torrent roared, and we did buffet it with lusty sinews, throwing it aside and stemming it with hearts of controversy.
Kaçanlar, giderek bir insan seli oluşturdu.
The stream of flight became a torrent.
Birisi bir nehir, diğeri ise göl.
One is a torrent, the other a lake.
Yoğun yağmur ve kara gecelere rağmen hızımız asla kesilmedi.
The pace never slackened through a torrent of rain and a long, black night.
" Şüphesiz bu, az önce üstünden geçtiğim, dağdan inen...
"... due, no doubt, to the icy waters of the mountain torrent... "
Eğer o salaklardan biri bir hata yaparsa, odayı kızgın lav akıntısına boğarım.
If any mug pulls a boner, I'll flood the room with a torrent of oratory.
Ve aşağıda, bir sel vardı!
And below, the waters of a torrent!
Kahramanımız Lady Bellaston'ın yanından bir sevgi seli ve hediye yağmuruyla uğurlanmıştı. Bir yanda rahatsızlık hissederken bir yandan da buna karşı koyamıyordu.
Our hero released from Lady Bellaston a torrent of affection - as well as a flood of gifts, which he found suitably embarrassing and quite irresistible.
Kim olduğunu ve Roma'da ne iş yaptığını sakladığın bir sürü yalan söylerdin.
A torrent of lies to hide who you were and what you were doing in Rome.
Tokyo Kulesi Torrent gibidir.
The Tokyo Tower is just like the Torrent.
Adeta bir sel, bir çığ.
It's a torrent! It's an avalanche!
Şimdi geçip giden ve hiç durmayan yılların ruhların nehrine katıldı.
Now he has gone into the whole torrent of the years of the souls that pass and never stop.
Kafamdakiler, düşünce nehirlerinden... azgın dalgalarla taşıp... yaratıcı alternatif şelaleler şeklinde dökülen kudurmuş bir sel gibi.
My mind is a raging torrent flooded with rivulets of thought cascading into a waterfall of creative alternatives.
Koruluğun arkasında akan çay.
is the torrent behind the wood.
Kendime geldiğimde yakası açılmadık küfürleri yağmur gibi saydırdığımın farkına varmıştım.
I became conscious that a steady torrent of obscenities... and swearing of all kinds was pouring out of me as I screamed.
Dolaylı zorunluluk hissedilmez eğer aynada yansıyan yüzü sevmiyorsanız ya da selden aşağı inen bir tekne değilseniz.
Necessity therefore is not felt if it is not like a face reflected in a mirror, or a boat descending a torrent.
Çayın nehir olmasını istedi, nehrinde sel... Ve bu su birikintisininde deniz olmasını.
It wanted the stream to be a river, the river a torrent... and this puddle to be the sea.
Acımasız meleğin iddiası gerçekleşecek senin ruhunun penceresine.
150 ) } Hotobashiru atsui patosu de 150 ) } With your torrent of ardent pathos 150 ) } Omoide o uragiru nara 150 ) } If you are to betray our memories
Düştüğün coşkunluk bir sel, bir fırtına, bir kasırga gibi de olsa onu dindirecek bir hava bulmalı, buldurmalısın.
For in the very torrent, tempest, and as I may say whirlwind of your passion you must acquire and beget a temperance that may give it smoothness.
Berlin krizi derinleşirken mülteci akını adeta sele dönmüştü.
As the Berlin crisis darkened, the flow of refugees became a torrent.
İhtimal olmamasına rağmen, bazı ördekler bu akıntı sularında yaşamayı başarır : sel ördekleri.
Unlikely though it may seem, some ducks manage to live on these racing waters as well - torrent ducks.
Thomas Wolfe'un gece yarısından sonra bu köprü üzerinde bir geri bir ileri yürüdüğünü biliyor muydun sonunda bir gece kelimeler taşmış ve fışkırmış ve o da Of Time and the River'ı yazmış.
Did you know that Thomas Wolfe... would walk back and forth on this very bridge night after... And then finally, one night a torrent of words just gushed out of him... and he wrote, uh, Of Time and the River.
Karşı konulamaz bir sel ile sürüklendim.
I am swept along in the torrent, irresistibly.
İnsafsız sağanak altında kâğıtlar eridi gitti, elektrikli her şey kısa devre yaptı ve uzun süre önce bozuldu...
Paper dissolved to pulp under the merciless torrent, anything electric having shorted out and stopped so long ago...
İlk Müslümanlar bir dolu alay ile yüzleştiler. Açıkta ibadet ederken taciz edildiler.
The first Muslims faced a torrent of ridicule and abuse when they practiced Islam in public.
Bu korkunç fırtına 3 saat kadar sonra duracak.
This dreadful torrent that seems ready to wash us away will lift in three hours or so.
Henüz yağmur göremiyoruz,.. ... fakat yoğun fırtına bulutları batıdan ilerliyor,.. ... bir sel beklenebilir...
We aren't seeing any rain yet, but thick storm clouds are moving in from the west, promising a torrent to come...
sayıklıyor gibiydin. o kadar hızlı konuştun ki bir sürü anlamsız şey söyledin.
Like a torrent, an unbelievable flow of words... Incomprehensible phrases, only you could decipher them.
Ancak onun sel gibi akan nefretinden sonra onun programını izleyeceğimi düşünüyorsa o kesinlikle'şaka yapıyor'olmalı. "
"I used to be a fan of Andy's, but after his torrent of hate, if he thinks I'll ever his program again..." Here. "... he's having a laugh. "
Yağmur, gökyüzüne yükselen o mantar gibi bulutun emmiş olduğu duman ve kül yüzünden, siyahtı.
It descended in a torrent. Black fluid flowed where the rain fell. It was raining black fluid.
Bu, Grönland buzulunun her yanından buzda tüneller açarak ilerleyip alttaki kaya yatağına doğru hızla giden erimiş, tatlı suların oluşturduğu muazzam bir akıntı!
This is a massive rushing torrent of fresh melt water tunneling straight down through the Greenland ice to the bedrock below.
Akarsuda yaşayan az sayıdaki canlı, hayata var gücüyle sarılmak zorundadır.
The few creatures that live in the torrent have to hang on for dear life.
Dere taşmış olmalı.
This gully must have been a torrent.
Sonsuz lağım suyunu üzerimize boşaltmış olacağım.
I'll release and unending torrent of raw sewage upon us.
Ancak onun sel gibi akan nefretinden sonra onun programını izleyeceğimi düşünüyorsa o kesinlikle'şaka yapıyor'olmalı. "
"but after his torrent of hate, " if he thinks I'll ever watch his programme again, he's having a laugh. " "
Fikirleri, özlü sözler olarak yazıya geçerdi.
The thoughts poured themselves out in a torrent of words.
Fakat bizler tutkularımızın esiri olup da adaleti enkaz haline getirmemek için bu durumla başa çıkmalıyız.
But we must take care, lest borne away by a torrent of passion we make shipwreck of conscience.
Su taşkını bölgelerdeki dar oluklara doğru akarken, toprağı da aşındırıyor.
The torrent charges through the narrow gorges of the ranges eroding the land.
Sel kızımı sürüklemiş olmalı.
Drag the torrent.
Ben Dişlek'im ve Web'de ve Bittorente dolaşmayı biliyorum.
I'm Tootie and I know how to go on the web and bit torrent.
Bir damla su kanın ve diğeri bir şapırtı olabilir bir nehir, yükselen bir sel zamanında durdurulamayan bütün direnişi kıran bir kez daha özgürce akmak için kaderine yolculukta
One drop of water of blood and then another can become a ripple, a river, a rising torrent unstoppable which in time breaks down all resistance to flow free once again on the journey to it's destiny
Elini kolunu da havalara savurma öyle, ölçüsünde, tadında bırak her şeyi. Duyduğun coşkunluk bir sel, bir fırtına, bir kasırga gibi de olsa, onu dindirecek bir hava bulmalı, buldurmalısın.
Nor do not saw the air too much with your hands, thus, but use all gently, for in the very torrent, tempest, and, as I may say, the whirlwind of passion, you must acquire and beget a temperance
Bir zamanlar, çılgın lav akışı onları buraya sürüklemiş.
Once, a raging torrent of lava flowed right through here.
Sel sularının akışı hızlandıkça bölge geri dönülmeyecek bir şekilde değişime uğrayıp yok olmuştu.
The whole are was obliterated and changed forever as the torrent flooded through.
Donmuş lavlardan oluşan bu sütunlar birer birer yüzeyden ayrılmış ve şiddetli bir akıntı tarafından sürüklenerek duvar çeperinin içeri göçmesine, çavlanın ise genişlemesine yol açmıştır.
One by one, these columns of frozen lava were quarried from the rock face and carried away by the raging torrent, causing the wall to retreat and the cataract to widen.
"Otuzuna yeni girmiş olması ve arzuları onu gürül gürül akan bir şelaleden kesintiye uğramış bir..."
"The far side of 30 and his desire " had transformed from a wondrous torrent into something curdled and r "...
... ulumaya başlayınca o kadar da eğlenmemeye başladı. Hele bir de Tulip'i yürüyüşe çıkarmaya çalıştığında iyice çöktü. Öyle ki, benim yaptığım bir hataya düştü.
Nancy found it less amusing still when she tried to take Tulip for walks and fell into the error I had made of attempting to beat off her escort, which resulted in a torrent of complaints amongst the locals that she'd been seen in torn clothes and flesh.