Trade перевод на английский
10,062 параллельный перевод
Eğer seni öldürürsem, bütün parayı kadınları, jetleri Nik ile Rebakah'dan sonsuz hayatım boyunca kaçma uğruna kaybederim.
If I kill you, then I trade all of the money, the women, the jets all for an eternity on the run from Nik and Rebekah.
Beyzbol kartları gibi pazarladıkları bir ağ yapıları varmış.
They say there's a whole underground network of these freaks that trade the stuff like baseball cards.
- Meslek sırrı, Bay Başkan.
Trade secret, Mr. President.
Örümcek barışı için hiç de fena bir bedel sayılmaz.
Not a bad trade for spider peace.
- Pazarlık etmeye geldim Bulstrode.
I've come to trade, Bulstrode.
Pekâlâ, süper star David Copperfield'a Dünya Ticaret Merkezi'ni kaybettirmeye ne dersiniz?
Okay, what if we got relevant superstar David Copperfield to make the World Trade Center disappear?
- Yani hastaneler suçlularla ticaret yapıyor öyle mi?
- So the hospitals do trade with criminals?
Moore göç yanlısıymış ve Çinlilerin iadesini savunuyormuş.
Moore's pro-immigration and pro-Chinese trade.
Ticaret Bakanı için çalışıyormuşsun
We heard. Working for the Trade Minister.
Genelevlerinizi, barlarınızı, restoranlarınızı, uyuşturucu ticaretinizi ne zaman istersek bitirebileceğimizin farkındasınız.
You realize we can shut down your whorehouses, your bars, restaurants, drug trade, whenever we choose.
Bina dışına çıkabilir miyim Ticaret Bakanım?
Hmm. Might I have permission to leave the building, Trade Minister?
İhtiyacınız olan başka bir şey var mı Ticaret Bakanım?
Is there anything else that you need, Trade Minister?
Senin gibi bir adam, Petrovich, iş araç gereçlerine özen gösterir bence.
A man like you, Petrovich, I bet you take good care of the tools of the trade.
Viyena'daki ticaret konferansında.
At a trade conference in Vienna.
Tüm bunlara karşılık, Langley'de bir bodrum katındaki ofiste 10 yıl geçirirsin eğer şanslıysan.
All that you would trade for ten years in a basement office back at Langley, if you're lucky.
Ama seni hiçbir şeye değişmem.
And I wouldn't trade you in for anything.
Belki şimdi seninle takas ederler Bradford.
Maybe they'll trade with you now, eh, Bradford?
Sana veriyorum.
I'll trade.
Onu bulup değiş tokuş teklif edeceğim.
I'm gonna find him, negotiate a trade.
- Adil bir takas.
Ok. Fair trade.
Ölü Malcolm'la beş eder, ama 1903'te altı kişiydiler. Yani biri daha var. Onu bulup değiş tokuş teklif edeceğim.
Dead Malcolm makes 5, but in 1903, there were 6, which means there's one more, and I'm gonna find him, and I'm gonna negotiate a trade.
Oscar ölüydü ve tabuttaki kız arkadaşınla takas etmek için biraz toparladın ve geçici bir çözüm buldun ama şansınıza kimi geri getirdiyseniz Lily'nin gözünü kör etmeyi başardı.
Oscar was dead, and you needed something to trade for your girlfriend in the box, so you tinkered around with it and found a temporary solution, but, hey, good on you. Whoever you brought back seemed to pull the wool over Lily's eyes.
- Zheng Dünya Ticaret Merkezinde görüldü
- Zheng was seen at the World Trade Center.
Bizim Dünya Ticaret Merkezinde gezici bir ekibimiz var mı?
We have a mobile team rolling at the World Trade Center?
"Kentsel Planlama Fakültesi" Dünya Ticaret Merkezi'ydi.
"The Faculty Of Urban Planning" was the World Trade Center.
Gelecek 20 yılın eroin ticaretinin nasıl bir şey olacağını bize söyleyebilirdi.
He could tell us what the next 20 years of the heroin trade is gonna look like.
Ticaret Bakanım?
Trade Minister?
Böldüğüm için üzgünüm Ticaret Bakanım, ama Baş Müfettiş Kido sizi görmek için burada.
I'm sorry to intrude, Trade Minister, but Chief Inspector Kido is here to see you.
- Ticaret Bakanım.
Trade Minister.
Bu meseleler sizi ilgilendirmez Ticaret Bakanım.
These matters are not of your concern, Trade Minister.
İyi misiniz Ticaret Bakanım?
Are you all right, Trade Minister?
- Eve gitmiyor musunuz Ticaret Bakanım?
Aren't you going home, Trade Minister?
Eğer gücümü alnımın ortasında kocaman bir sivilceyle değiştirme şansım olsaydı hiç düşünmeden yapardım.
I mean, seriously, if I could trade my power for a big zit on my forehead, I would do it in a heartbeat.
Ağabeyimin hayatına karşılık.
To trade for my brother's life.
Çünkü karşılığında bir şey vereceğim.
Because I have something to trade :
Bilgi alıp satıyoruz.
We trade in information.
Birkaç yüzyıl sonra köle ticaretini bıraktılar ama köle davullarını bırakmadılar.
After a few hundred years, they gave up the slave trade, but they kept the slaves'drums.
Bu, Trond Blattmann. Mesleği tesisatçılık.
This is Trond Blattmann, a plumber by trade.
AB Serbest Ticaret Anlaşması'nın imza sürecini durdurmak... UKRAYNA BAŞBAKANI... zor bir karardı.
It was hard to make a decision to stop the process of signing the EU Free Trade Agreement.
Mucize olmadı. Kiev'in son anda yan çizmesiyle AB ile tarihi bir serbest ticaret anlaşması imzalanmadı.
A miracle didn't happen, and European Union leaders and Ukraine have failed to sign an historic free trade deal after a last minute U-turn from Kyiv.
Her şey başladığında sendika binasındaydık.
We were inside the Trade Union House when it all started.
Sendika binası aynı zamanda hastane olarak kullanılıyordu ve çok sayıda yaralı vardı.
The Trade Union House was also used as a hospital, and there were lots of wounded.
Vezir Quando benden size bazı konularda teklif sunmamı istedi. Gulanit ticaret anlaşması, karşılıklı savunma anlaşması, elçi değişimi, bilirsin, bu gibi şeyler.
Vizier Quando has authorized me to offer you the works... gulanite trade agreement, mutual defense pact, ambassador exchange, you know, blah, blah, blah.
Baş Müfettiş Kido geldi Ticaret Bakanım.
Chief Inspector Kido, Trade Minister.
Üzgünüm Ticaret Bakanım.
I am sorry, Trade Minister.
Çünkü her insanın, sorumluluğunun yükünü taşıması gereken bir zaman gelir Ticaret Bakanm.
Because there comes a time when all men must bear the weight of their responsibility, Trade Minister.
Ticaret Bakanım.
Trade Minister.
Toplantınız vardı, Ticaret Bakanım.
Your meeting, Trade Minister.
İnancınızı kaybetmemelisiniz Ticaret Bakanım.
You must not lose faith, Trade Minister.
Eroin ticaretinin gelecek 20 yılda nasıl bir şey olacağını bize söyleyebilirdi.
[Wolfgang] : He could tell us what the next 20 years of the heroin trade is going to look like.
Gerçek şu ki bir öğlen en yakın dostumla video oyunu oynamak için her şeyimi verirdim şu an.
Truth is. Right now, I'd trade in my life for an afternoon playing video games with my bro.