Tremble перевод на английский
611 параллельный перевод
Seni seviyorum, Eun-chae. Seni tüm kalbimle seviyorum. Song Eun-chae!
I love you Eunchai till my muscles tremble till my bones pained.
Ben 3.000 yıl bu gezegende yaşadım ama bu yalnızlık korkusu beni tir tir titretiyor.
I've lived on this planet for 3,000 years, but this fear makes me tremble with loneliness.
Aklınızı başınıza alın Kontes, daha fazlasını duymak istemiyorum!
Tremble, Countess, and tell me no more!
Bayrakların titretir zorbalığı, Kırmızı, beyaz ve mavi renkler doğduğu zaman.
Thy banners make tyranny tremble when borne by the red, white, and blue.
Rüzgar kapı ya da pencereleri çarpsa... ayaklarımız titrer, korkak tavşanlar gibi saklanırız.
When the wind slams the door or a shutter... we tremble in our shoes and hide ourselves like frightened rabbits.
Geri dönen küçük bir hayaletin önünde titremen anlamsız, o ayaklarının etrafında sürüklenen ölü bir yaprak.
It's nonsense to tremble before a little ghost who returns- - a dead leaf blowing around your feet.
Diğer ülkeler bizden korkacak bu ülkede benim sayemde yükselecek!
Other nations would tremble before us as this nation will tremble before me!
Emredersin sahip.
I tremble and obey.
- Kızı düşündükçe titriyorum.
- I tell you, I tremble for the poor girl.
Yine de pek çok kurbanı tehdit eden katliam öncesi büyük ürperti içerisindeyim.
Yet I tremble before the bloodshed... that threaten so many victims.
Böylesi bir şiddetin düşüncesi bile titrememe sebep oluyor.
I tremble at the thought of such violence.
Titriyorsun. Betin benzin uçtu.
You tremble and look pale.
Ve sizler, bu olanlar karşısında tüyleri ürperip, yüzleri sapsarı kesilenler, sessiz oyuncuları, dilsiz seyircileri bu oyunun, biraz vaktim olsa- -
You that look pale and tremble at this chance, that are but mutes or audience to this act, had I but time - as this fell sergeant Death is strict in his arrest -
Böyle görünme de ne olursan ol ; kılım kıpırdamayacak karşında.
Take any shape but that, and my firm nerves shall never tremble ;
- YER SALLANIYOR.
THE EARTH WI LL TREMBLE
" Sanırım vibrörü biraz titretip olacaklara bakmalıyım.
" Think I better just tremble the trembler and see.
Onunlayken titremiyorum. Senin karşında bile.
With him I do not tremble even before you.
Adın kalbimde asılı altın bir çıngırak sanki, seni düşündüğümde ürperiyorum, çıngırakla adın çınlıyor :...
Your name is like a golden bell hung in my heart, and when I think of you I tremble, and the bell swings and rings,
Titredin! Sebebi bu sözler mi? Bir yaprak gibi, yaprakların arasındaki bir çiçek gibi titriyorsun,..
It is my voice, mine, my own that makes you tremble there in the green gloom, above me, for you do tremble as a blossom among the leaves, you tremble, and I can feel all the way down along this jasmine branch
Doğru, titriyorum.
Yes, I do tremble.
Böyle titreme.
Don't tremble like that.
İlkinde büsbütün, huzurlu... daha sonra kalbimi titreten, nerdeyse umutsuz bir istekle.
At first quietly, calmly, then with an almost desperate will that made my heart tremble.
Nasıl da titriyorsun!
The way you tremble!
Biliyor musun, senin geleceğini düşündüğüm zaman... sarsılıyorum.
You know, when I think of your future, I tremble.
Beraberim de, kuvvetli bir ilaç getirdim. İlaç bu dağları titretecek... ve yeri hoplatacak.
I have brought with me strong medicine, medicine that will make these mountains tremble and leap from the earth.
- Senin adına tüylerim diken diken oluyor! - Merhaba Stanley!
I tremble for you, I just tremble.
Ruhunuzu titretecek bir olay.
An occasion to make the soul tremble.
Göster kölelerine ne belalı bir öfken olduğunu, titresin önünde kulların.
Go show your slaves how choleric you are, and make your bondmen tremble.
Bütün Sezarları ve Herodları titretecek.
He will make all the Caesars and the Herods tremble.
"Titreyerek anlattı, değerli bir kız vardı."
" Tremble, she told me, a girl worthy of me.
Aylardır ilk kez küçücük bir mutluluk belirtisi hissettim.
For the first time in months, I felt a little tremble of happiness.
Asıl korkaklar tir tir titreyip gözlerini gerçeğe kapayanlardır.
It's the cowards who tremble and close their eyes to reality.
Geçtiğim heryerde aslanlar titrer, ayılar korkudan düşüp ölür.
And wherever I pass, the lions tremble and the bears drop dead.
Ne zaman Miguel'le konuşsa korkudan titriyorum.
I see him talking to Miguel and I tremble.
Ne o, niye titriyorsunuz?
What, do you tremble?
Kadın gibi, yarı sayınızdaki adamlardan mı korkuyorsunuz?
Are you women that you tremble before a force half your number?
Niye böyle titriyorsun?
Why do you tremble so?
Belki bu sayede ellerinizin titremesi de geçer.
It might take the tremble out for your hands.
Bu temeller zaten titriyor, rüzgâra ne gerek!
These foundations already tremble, without need of the wind.
Sadece yüce davamız için kaygılıyım.
But I tremble for our great cause.
Sesi titriyor muydu?
Did his voice tremble?
Ürperiyorum bunca sevgiyi unuttuğumu düşündükçe.
I tremble at forgetting such love.
Hiç bir şeyden anlamayan ben, seni tir tir titretiyorum.
And I, who do not know anything I make you tremble.
Ama korkmayın, titremeyin.
Be not afraid, do not tremble
Hafifçe titriyor parmakların.
Your fingers tremble slightly.
Heyecandan titriyorum.
I tremble with anticipation.
Tehlikelerle yüzleşmekten korkmam.
facing a true danger, I do not tremble.
Servais, titremen ne zaman başladı?
Servais, when was it that you first began to tremble?
Atın üstünde bana hep zor anlar yaşatırdın.
Not feel the earth tremble under the hooves of your horse?
İşte ihanet söylentileri başladı.
My vassal chiefs tremble.
Eliniz kana bulanacak.
Your hand will tremble, at best you will wound her in the leg or shoulder.