Truth перевод на английский
60,580 параллельный перевод
Doğruyu kendisine söylemeni istiyorum.
In fact, I'm asking you to illuminate the truth for him.
Açıkçası Dr. Scott'ın kendini sakat bırakmasının tek sebebi sizin onu izliyor olmanızdı.
Truth is, Dr. Scott only mutilated her hand because she was being observed by you.
Ama doğru bir yolu yok. Çünkü bu babanın başının altından çıkıyor.
But there is no right way, because the truth... is... this is your Father's doing.
Gerçeği öğrendiğinde yıkılacağını bildiğim için o insanla seni yakınlaştırdım.
I pushed you and that human closer, knowing it would crush you when you learned the truth.
Gerçek ortaya çıkarsa kaybedeceği çok şey var.
Ishim's a big man in heaven. He's got too much to lose if the truth comes out.
Gerçeği mi istiyorsunuz?
You want the truth?
İşte gerçek bu.
That's the truth.
Ama kalanlar, gerçek şu ki biz umursamayı uzun zaman önce bıraktık.
But the rest of us? Well, the truth is, we stopped caring a long time ago.
Gerçek şu ki şu an annen hariç en iyi Amerikan avcılarını toplamakta biraz sıkıntımız var.
Right, you see, truth is, your mother excepted, we've struggled to attract the, top shelf of American Hunters.
Ona gerçeği söylemeliyim.
You need to tell her the truth.
Birçok kişi gerçeği kaldıramaz.
Most sheeple can't handle the truth.
Neden ona doğruyu söylemedim?
Why couldn't I just tell him the truth?
Gerçek şu ki ben öyle biri değilim.
Truth is, I'm not... Built for that.
Eğer gereği söylüyorsa ona ihtiyacımız var.
If she's telling the truth, then we do need her.
Senin tek sorumluluğun doğruları söylemek.
Your only responsibility is to tell the truth.
Gerçekler umurunuzdaysa kız da benim kadar sarhoştu.
Did she get a fresh start? If you're interested in the truth, the girl was as pissed as I was.
Jim doğruları istiyoruz sadece ve bir şekilde bulacağız.
Look, Jim, all we want is the truth. And we will get to it.
- Ona gerçekleri borçluyuz.
We owe her the truth. Do we?
Gerçeği öğrenmeye çalışıyoruz sadece.
We're just trying to get to the truth.
Bize bahsetmediğin başka ne gerçekler var Leo?
What else aren't you telling the truth about, Leo?
- Doğruyu söylediğine inanıyor musun?
Do you think he's telling the truth?
Sonunda ağzından gerçek bir şeyler alabildik mi?
You think that's finally the truth from him?
O yüzden sana tavsiyem, erken davranıp bize olanları anlatman.
So I'd suggest you should get in there first and tell us the truth.
En iyiler gerçeğe olabildiğince sadık kalırlar.
The best liars stick close to the truth.
Bize gerçekleri anlatmak etik ve yasal olarak senin sorumluluğun.
You have a moral duty and a legal duty to tell us the truth!
Şu bir gerçek ki kız yeğeninize epey düşkündü.
It is also a truth that she was very fond of your nephew.
"Gerçeği bileceksiniz ve gerçek sizi özgür kılacak."
"And you will know the truth, and the truth will set you free."
Peki gerçek ne Onbaşı Joyner?
So what is the truth, corporal Joyner?
Seth, Abe Leonard'ın söylediklerinde doğruluk payı varsa...
Seth, if there is any truth to this Abe Leonard story at all...
İlki, son çare olarak yapıldığında ve ikincisi, aksini kanıtlayamayacağın bir gerçekle karşı karşıya olduğunda.
One... It's a last resort, and two... When you're confronted with a truth you can't refute.
Hem gerçeği saklamak beni iyice huzursuz etmeye başladı.
Besides... I'm not comfortable sitting on the truth anymore.
Gerçekler bilinmezse güven de olmaz.
Without truth, there can be no trust.
Başkanınız olarak, benim ve hükûmetimin, tüm hususlarda dürüst ve açık olacağından emin olunuz, gerçekler beni nasıl etkilerse etkilesin.
As your president, I assure you that I and my administration will be honest and open on all matters, regardless of how the truth reflects upon me.
Aksine, mantığı ve doğruları benimserken inancımızı da ayakta tutmalı, spekülasyon ve dedikoduya mahal vermemeliyiz.
Instead, we must maintain faith while embracing reason and truth, not speculation and rumor.
Hakikat ve mantığın peşinde bir arada mı duracağız yoksa varsayım ve şüphenin pençesinde paramparça mı olacağız?
Will we be united in the pursuit of truth and reason? Or break apart because of conjecture and suspicion?
Doğrusu B, daha güzel de olabilirdi.
Tell you the truth, b, I been better.
- Gerçeği söyle.
Tell them the truth.
Yardımlarımın pek farkında olmuyorsun ama yardım etmesem bunun yokluğunu Tanrı'nın lütfü gibi hissedersin.
You hardly notice it, truth be told, but in its absence, you will, like God's fucking grace.
Bazen gerçeği söylerler. Herkes gibi. Benim gibi.
Sometimes they tell the truth, just like everyone... like me.
Doğruyu bilmesindense agresif bir şerefsiz olduğunu mu düşünmesini istiyorsun?
She'll - - would you rather she think you're a raging prick than know the truth?
Doğrusu bu.
It's the truth.
Yalnızca ve yalnızca, doğruyu söyleyeceğinizi onaylıyor musunuz?
Do you swear or affirm to tell the truth, the whole truth, and nothing but the truth?
Gerçeği ortaya çıkarmak adına hastalığımı abarttım.
I exaggerated the symptoms of my disease to extract the truth.
Şimdi burada oturup gerçeği öğrenmek için yalan söylediğini anlatıyor.
Now, he claims that he lied to me to get me to tell the truth.
İşin özünde, Irene anlaşırsa siz de biraz para alırsınız.
And the truth is, if Irene settles... you'd get some money.
Açıkçası zenneler sahnede taklidimi yapmaya başladığı zaman başarılı olacağımı anlamıştım.
The truth is, I only really knew I'd made it once the female impersonators started doing me in their acts.
Ne kadar çirkin olursa olsun tüm gerçekleri bildirmeliyim. Ama ben gerçekleri söylerim.
But I am a truth teller.
"Gerçek söyleyici"
Truth teller.
Ve şu da bir gerçek ki kızının çok kötü oynadığını duydum.
And the truth is, I hear your daughter stinks on ice.
Gerçeği yalandan ayırma yetini zayıflattığı için de ayrıca üzüldüm.
And I am sorry that it has so weakened your ability to distinguish truth from lies.
Bana doğruyu söyle.
- Tell me the truth.