Ugrasmak перевод на английский
2,636 параллельный перевод
Uğraşmak isteyeceğin türden bir insan değildir o.
He is not a man to be messed with.
Büyükbabanın bir araba dolusu gençle uğraşmak istemediğine eminim.
I'm sure your grandfather doesn't want to deal with a car full of teenagers.
Bu yüzden insanların senden nefret etmemesi için uğraşmak istemedim.
And that's why I never felt the need to help you not be hated by a lot of people.
O zaman bazı suçlamalarla uğraşmak zorunda kalacağız.
Then we'll be forced to start impeachment hearings.
Sadece sanatla uğraşmak, insanlara yardım etmek istiyorum.
And I just want to make art and you know, just help people.
Artıklarla uğraşmak yoktu bundan sonra.
Not more boning.
İşin aslı, her gün seninle uğraşmak zorunda olmamak benim için çok huzurluydu.
The thing is, not dealing with you every day has been very restful for me.
Hep hayvanlarla uğraşmak istemişti.
He always wanted to work with animals.
Ona hediye alma nedenin ya onunla anlaşmak istemen ki durum buysa biz pek iyi anlaşamayız demektir ya da sadece onunla uğraşmak için ona hediyeler alıyorsun.
Either you're getting her gifts because you want her to like you, in which case, I don't like you.
Baba, şu an bununla uğraşmak zorunda değilsin. Aslına bakarsan...
Dad, you don't have to deal with this right now.
Bells daha fazla uğraşmak istememiş, onlarsız da dava olmazmış, ve sizin hakkınızda bir şeyler dedi.
That the Bells don't want to pursue it anymore, that there's no case without them, and something about you two.
Kuralları çarpıtan doktorlarla uğraşmak canıma tak etti.
I have had it up to here with doctors playing fast and loose with the rules.
Kennedy'lerle uğraşmak istiyorsan Kennedy'lerle uğraşman gerekecek.
[lN NEW ENGLAND ACCENT] You want dueling Kennedys? You've got dueling Kennedys.
Böyle davalarla uğraşmak sizin için ne kadar zordur tahmin edebiliyorum. O kadar...
I imagine how difficult it must be for you to handle cases like this.
Sakın Schmidt'in kalbini kırma, yoksa benimle uğraşmak zorunda kalırsın.
Oh, and don't break Schmidt's heart, or you'll have me to deal with.
Lobo ile yine uğraşmak zorunda kalırsak diye.
Just in case we got to deal with this, uh, Lobo shit.
Benimle uğraşmak mı istiyorsun?
You wanna throw down?
Hangi kadın kahveden önce bir fıçıyla uğraşmak ister?
What woman wants to stare down that barrel before coffee?
- Benle uğraşmak mı istiyorsun?
- You wanna mess with me?
Benle gerçekten uğraşmak mı istiyorsun?
Do you really wanna mess with me?
Ne böcek var ne de larva ama bu da uğraşmak için yeterli.
No bugs or larvae, but that's something I'll just have to live with.
Bu ve Federal Rezerv'den kurtulmakla yılda bir trilyon doların üstünde para kurtarılır, gezegendeki herkesi beslemek, sosyal sorunlarla uğraşmak ve çevremizi iyileştirmek için yeterli.
Between that and getting rid of the Federal Reserve over a trillion dollars a year would be freed enough to feed everyone on our planet, deal with social issues and heal our environment.
Yeni çocukla uğraşmak, erkeklerin ritüelinin bir parçasıdır.
Hazing the new guy is a male rite of passage.
Yani, biz herkese böyle söylesek kimseyle uğraşmak zorunda kalmayız.
I mean, well, we might as well, I mean, tell everyone, so no one... - [Laughs]
Odama girip çoraplarımla uğraşmak ya da telefonuma bakmak üstüne vazife değil.
You have no business going in my room, messing with my socks, or answering my phone.
"'Sahip olduğumuz hastalıkllarla uğraşmak iyidir bilmediklerimize kanat açmaktan "
"'Tis better to bear the ills we have than fly to others that we know not of. "
Her gün "Miranda" kelimesini bile telaffuz edemeyen polislerle uğraşmak zorunda kalıyoruz.
And we have to deal with cops every day who can't even spell "Miranda." And you're damn right.
Bu da yetmezmiş gibi, bir de oğlumla uğraşmak zorundaydım.
And as if that wasn't bad enough, I still to deal with my son.
Hiçbir şeyle uğraşmak istememiştim.
I didn't want to be busy doing anything.
Keşke yumurtadan çıkmış olsaydım da Robot bir baba ve onun... Mekanik kusurlarıyla uğraşmak zorunda kalmasaydım.
I wish I'd just been... hatched from an egg so I didn't have to deal with fucking RoboDad and his mechanical failings.
Ajanlık dünyasında genellikle gizli kapaklı çalışan kimselerle uğraşmak durumda kalırsınız. Bazıları kanunlara uygun işler yapıyordur çünkü kimliklerini saklamanın yolu buradan geçer. Bazılarıysa gayri meşru iş yapıyordur çünkü koruyacaklarına dair yemin ettikleri ülkelerine ihanet etmektedirler.
In espionage... you often deal with people who are working undercover... some legitimately, because their identity needs to remain a secret... and some illegitimately, because they're betraying the country they've sworn to protect.
Hiç beklemediğim kadar çok formalite işiyle uğraşmak zorunda kaldım.
I have experienced a level of red tape I never could have anticipated.
Zaten kötü durumdayken sizinle uğraşmak çok sıkıcı.
Oh, it's no fun kicking you when you're down.
Başka bir yerde olduğunu kanıtlayana Kadar benimle uğraşmak durumundasın.
Until you get a better alibi, you're going to have to deal with me.
Fincanlarla uğraşmak?
The piping cup?
hastaneye geri dönüyorum bakmam gereken bir mevzu var. artık uğraşmak istemiyorum.
And don't pick me anymore...
Bununla uğraşmak yordu.
It's hard doing this.
Bunun yanında bir de ihanetle uğraşmak daha da kötü.
It's harder still when you're dealing with betrayal.
Tüm bunlarla uğraşmak zorunda kaldığın için üzülüyorum.
I'm sorry you have to deal with all of this.
Kabus Canavarı ile uğraşmak yerine onlara sadece biraz saygı gösterin.
Instead of rustling a Monstrous Nightmare, just give them a little respect.
Onunla tek başına uğraşmak istiyorsan, hemen intihar et,... hiç olmazsa daha az acılı olur.
If you want to tackle him alone, top yourself now.
Hayır ya, uyandığı zaman başlarına açılacak bir davayla uğraşmak istemiyorlar.
Nope. They don't want to get sued when he wakes up.
Benimle uğraşmak mı istiyorsun?
You wanna mess with me?
Hâkim medyanın saçmalıklarıyla uğraşmak istemiyor mümkün olduğu kadar sessizce serbest kalmasını istiyor.
The judge wants to avoid a media circus on this, let him walk as quietly as possible.
Majesteleri'yle kabine bu kargaşayla uğraşmak zorunda mı?
Should Eoraha and Namdang go through all this commotion?
Mahkemelerle uğraşmak istemem.
I don't want any lawsuits.
Özel Vekil Charlie Rakes'le uğraşmak neymiş göstereceğim size.
I'll teach you to mess with Special Deputy Charlie Rakes.
Ama uğraşmak gerek.
You gotta try.
Şey, Jimmy konusunda bir ara onunla uğraşmak zorunda kalacağım.
You know, about Jimmy, you know I'll have to deal with him at some point.
Belki ama kendi parçanla uğraşmak sana ilginç gelir mi? ... gerçekten bilemiyorum.
I might, but it would involve you engaging with a part of yourself that you don't really know.
Sen düzelt o zaman. Bununla uğraşmak istemiyorum.
You straighten him out, I don't want to deal with it