Umutsuz перевод на английский
3,275 параллельный перевод
Umutsuz vaka.
Hopeless.
Bu şey umutsuz vaka.
This thing is dead-ending.
Onlar her zaman umutsuz gözüyle bakılanlardı.
They are the ones that were always considered hopeless.
Şimdi umutsuz kalan, Loki'nin kendisi mi olacak?
Is to be Lokie to be without hope?
Umutsuz bir dua!
Desperate prayer!
Pekala, umutsuz adamları nereden bulabilirim?
Okay, where do I find desperate guys?
Ülkemizde herkesin umutsuz göründüğü karanlık günlerde,... adam, kadının çınlayan sesini duymak istemediğinde kadın kendi canına kıydı
In the dark days when all seemed hopeless... in our country, when men refused to hear her resonant voice, she took her own life.
# Umutsuz kara kış #
# In the bleak midwinter
# Umutsuz kara kış #
In the bleak midwinter
Umutsuz.
It's hopeless.
- Umutsuz haldeyim.
It's hopeless.
Ve işler zorlaştıkça, ve reddedildikçe, Christian daha umutsuz oluyordu.
And the harder it became, the more times he was rejected the more despondent Christian became.
Biz umutsuz vakayız.
We are a lost cause.
" Son umutsuz müdafaa :
" A final desperate plea :
Ben umutsuz bir alkolik değilim.
I'm not a raging alco...
Umutsuz biçimde soru sorup duran biri, tıpkı senin gibi.
A hopelessly inquisitive man, just like you.
Onu böyle umutsuz bir eyleme iten şey ne?
And what drove him to such a desperate act?
Seni geri sonra tüm umutsuz Bakireliklerini bahis.
I bet you were all desperate virgins back then.
Sana inanamıyorum. Umutsuz vakasın.
- I can't believe you. (?
- Boş silahlı umutsuz bir adam.
- A desperate man with an empty gun.
Umutsuz kadınlarla tanışmak ister misin?
Are you ready to meet some desperate women?
Hannah, kibrinin ve cehaletinin arasında kalan Yahudi iç işleri hakkındaki umutsuz takıntın bir felsefe dersini bir duruşmaya çevirdi.
Hannah, between your arrogance and your ignorance, your hopeless ignorance about Jewish affairs, you turn a court trial into a philosophy lesson.
Onların kendi umutsuz tedbirlerine bırakılan, aslında onlardan bir parça taşıyan içinde esirlerin teslim olduktan çok sonra mahkumların kafeslerde bulduğu belgelenmiş davalar var.
There are documented cases in which prisoners found in cages long after their captors surrendered, left to their own final desperate measures, actually cannibalized themselves.
Umutsuz vaka.
Are you without hope.
♫ Yol sana umutsuz görünse de ♫ ♫ Tanrı'nın yanında yürüdüğü yol ♫ ♫ Asla umutsuz olamaz. ♫
Should the road seem endless walk where God is near and you never can be friendless
Aldığım notlarda umutsuz karalamalardan başka birşey yok.
My notes I took were nothing but desperate scribbles.
Ah, hep umutsuz bir romantik olarak kalacaksın.
Ah, ever the hopeless romantic.
Önceden umutsuz olduğunu düşünmemiştin, değil mi?
You didn't think it was hopeless before, did you?
Bırak Crixus ve diğer Galyalı'lar umutsuz vakanın peşine düşsünler.
Let Crixus and the other Gauls chase lost hope.
Garip, umutsuz.
A strange, desperate.
Uzun bir haftasonunun ilk günü, ve benim umutsuz bir biçimde cidden bir G-Ö-T'e ihtiyacım var.
First day of the long weekend, and I'm in desperate need of some serious A-S-S.
Beni umutsuz biri yapıyordu.
It was making me a miserable person.
Şu insanlara bak, Hepsi sadece umutsuz ve korkunç.
Look at these people, just desperate, terrible, all of them.
Sanığın bunu yaptığı açıkça görülüyor ama ne yazık ki, depresyondadır ve bu son şiddet patlaması cezaevine geri dönmek için yaptığı umutsuz bir çabadır.
It seems clear this of fence was committed, unfortunately, through depression and this recent violent outburst is a desperate attempt to get back inside the prison system.
- Umutsuz vakasın.
- You're hopeless.
Derinlerde bir yerde iradesiz, cahil, umutsuz kişiliklerinin üstesinden gelebilecekleri tek çıkış yolunun şans olduğunu kim bilebilir?
Who know deep down luck is the only way... They're ever gonna overcome their spineless, clueless, Hopeless personalities.
- O umutsuz vaka.
Oh, he's a lost cause.
Evet. Buralar umutsuz vaka ama sana iş buldum.
It's quite bleak out here but I got it.
Gayatri de bu rolü almak konusunda umutsuz.
Gayatri is also desperate to get it.
İnsanlar, umutsuz zamanlarda umutsuzca şeyler yaparlar.
People in desperate situations do desperate things.
Umutsuz insanların umutlarını rehin alarak ellerinde tutmalarına izin vermek güç dengelerini tamamen mahkûmun lehine çevirir.
It shifts the balance of power to the inmates by allowing them to hold desperate people hostage to their hope.
Umutsuz gözükmek istemiyorum, ama kişisel hayatımla ilgili böyle direkt sorular sorarak...
I don't want to appear hopeless, but do such direct questions about my private life really pertain here?
Bu aptal ya deli, aşırı umutsuz ya da su katılmamış bir aptal.
This fool's either crazy, very desperate, or just plain stupid.
Berbat bir durum içinde büyümüş olanı alıyor ve aldıklarının hepsi güvenlik açısından umutsuz oluyor.
He picks the ones that grew up in messed-up situations and are all desperate for security.
Umutsuz vaka, çok içiyor.
He's a wreck, drinking a lot.
Zayıf hissedeceksin, umutsuz hissedeceksin, Ama sonra, yavaş yavaş, Daha iyi olacaksın.
You're gonna feel weak, and you're gonna feel helpless, but eventually, little by little, you will get better.
Hayatının geri kalanını umutsuz bir ana bağlı yaşayamazsın.
You can't base the rest of your life on one desperate moment.
Ben umutsuz bir vakayım.
I'm a lost cause.
-... umutsuz bir davranış olurdu, değil mi?
I mean, but that would seem a little desperate, huh?
O kadar da umutsuz değilim.
Please, I'm not that desperate.
Düşündüğüm kadar umutsuz mu geldi kulağa?
That sound as desperate as I think it did?