Unjust перевод на английский
393 параллельный перевод
Adaletsiz bir nedenden dolayı öldürülmesini istemiyor bu yüzden onu koruması gerek. Bu onun düşünce tarzı.
He doesn't want her to be killed for an unjust reason, so he has to protect her.
Her ne kadar haksızlık gördüğüm yerde bir şey yapmadan durup sabretsem de buna göz yumamam.
No matter how much I can pretend not to notice unjust things and just keep going, but I can't just endure this.
Kader iyiye saldırdığında bu haksızlık değildir.
When fate strikes down the good, it is not being unjust.
Hakkındaki yersiz şüpheleri telafi etmek için.
To make up for her unjust suspicion.
Tanrı bazen insanlar, acımasız oluyor.
God is just... but men, sometimes, are unjust.
Adil olmadığınızı düşünüyorum.
If you'll allow me, I think you've been unjust.
- Adil olmadığımı mı?
- Unjust?
Zalim ve adaletsizleri.
The cruel and unjust.
Eğer cezası adaletsiz ise daha yüksek bir kudret vardır ve intikamını alır.
If his punishment seems unjust there is a higher power who watches and avenges.
- Haksızlık ediyorsunuz.
- You're being unjust.
Ben mi haksızlık ediyorum?
I'm being unjust?
Patsy için çok üzülüyorum, tersini ifade ettiğinizde, adil olmuyorsunuz.
My heart aches for Patsy... and what you infer, you're being very unjust.
Cahil adamlar, aptalca ve haksız kanunlarla tıbbi ilerlemenin önüne set çekiyor.
Ignorant men have dammed the stream of medical progress... with stupid and unjust laws.
Yağmurunu da hem doğruların hem de eğrilerin üzerine yağdırır.
And sendeth rain on the just and on the unjust.
İnsanoğlu hala, adil olmayan kanunları uyguluyor.
Men still exercise unjust laws.
Ve size yapılan bu haksızlığın düzeltilmesi için elimden geleni yapacağım.
And if I can do anything to dispel this unfortunate and unjust, believe me, unjust interpretation. Very kind..
Bu ne cüret, resmen hainlik bu! Ahlaksızlık, yüzsüzlük!
Oh, passing traitor... perjured and unjust!
Sizce komitenin verdiği karar adil miydi?
Do you feel that the committee were unjust in their decision?
Yeryüzünün en kötü... Ve adaletsiz çarına verildik...
Into the hands of an unjust Tsar who is the wickedest in the world.
Ben bir katil olsaydım, beni suçlayacak kanıtı tabiatıyla nehre atmaya çalışır ve böylece böyle bir yanlışı yapmış olan geniş kitleye katılırdım.
I'm a bachelor, Sergeant. And I don't know how a woman is supposed to behave. I think the simplicity of my story, the seeming stupidity of it, made him wonder if his first suspicions weren't a trifle unjust.
O her zaman sınırsız olan... hayal gücünün bile tasarlayamayacağı... bu haksız alınyazısına,... geçici bir süre için de olsa, sağ kalan Hiroşimalılar'ın... nasıl seslerini çıkarmadan,... suçsuzlukla, belli bir yumuşaklıkla, uyduklarını gördüm.
I saw the patience, the innocence, the apparent meekness, with which the temporary survivors of Hiroshima adapted to a fate so unjust that the imagination, usually so fertile, is silent before it.
Adaletsiz bir yasayı ihlal etmekten suçlu bulundum.
I've been convicted of violating an unjust law.
Ama bu adaletsiz bir dünya.
But, it's an unjust world.
- Haksızlık yapma.
- Don't be unjust.
Ama insan sorun çözücüdür. Bu ekranda çirkinliğin resmini... acı çekmenin tasvirini göreceksiniz, ki önemsememek insafsızlık olur.
They will see in screen an image of the ugliness, a portrait of the suffering, that it would be unjust to ignore.
Sana karşı düşündüğüm haksız kuşkularımı affettirecek ne yapabilirim, söyle?
How can I ever make amends for those unjust suspicions I've held of you?
Bu haksızlık.
This is unjust...
Oh Hayır, onlar bunu savaş olduğunu söylüyorlar Ve bu hiçte adil değil.
Oh no, they say it's for fighting. And thas is unjust.
Öyle ki, göklerde olan Babanız'ın oğulları olasınız. O, güneşini hem kötülerin, hem iyilerin üzerine doğurur. Yağmurunu da doğruların ve eğrilerin üzerine yağdırır.
Love your enemies, pray for those who persecute you so that you may be true sons of your Father in heaven who makes his sun rise on the evil and on the good his rain fall on the just and on the unjust.
Bunu yapmak adaletsiz olurdu, efendim.
To have done so would have been unjust, my lord.
Kurtar hileci, haksız insanlardan.
Deliver me from this evil of unjust men.
Adil olmayan yasaya karşı itaatsizlik ilkesi ; ahlak tanımayan saygınlığa... göre daha Hıristiyandır ve içtenlikle hukuka saygı duymayı ifade eder.
That principle disobedience of unjust law is more Christian, more truly law-abiding than unprincipled respect.
Davranışınız hiç adil değil.
Your attitude is not unjust.
Davranışınız hiç adil değil.
Your attitude is unjust.
Majesteleri haksızlık ediyor.
Your Grace is unjust.
- Şefiniz insafsız biri, değil mi?
- Your chef is unjust, isn't he?
Ama siz, alçak entrikanız için... babama iftira atıp Onu haksız yere öldürdünüz
But it fits into your evil plan to accuse my father wrongly and killed him with an unjust verdict
Babasına iftira atarak hapse attılar Ve orda öldü.
His father was put to jail by an unjust verdict and died there.
... engel olan... ... bütün savaşlarsa... ... haksızdır.
Any war... opposing progress... is unjust.
Daha bir çok seçim yapacaksınız,... adil ve adil olmayan, gerçek ve yalan arasında...
You will have to choose, many times, between just and unjust, truth and untruth.
Uğruna savaşılan dava haksız olduğu için savaştan kaçılmaz.
Now, a man does not flee because he's fighting in an unjust cause.
Bu adil değildi.
That was unjust.
Beni özgürlüğümden mahrum bırakmak adil değil.
This is unjust, to deprive me of my liberty.
Sadece tedirgin oluyorum
I feel it's unjust
Haksızdım ve sen de bana böyle davranmakta haklıydın.
I was unjust and you were right to behave as you did.
Efendisi aldatıcı kâhyayı övdü. Çünkü o pek akıllıca davranmıştı.
And the master praised his unjust steward because he had done wisely,
Onu zorla karanlık odaya koyacak ve bu kötü ceza karşısında isyan edip etmediğine bakacağım.
By putting him forcibly in the dark closet, I shall administrate punishment as odious as it is unjust precisely to see if his reaction is one of rebellion.
Artık adil olanla olmayanın Victor'un yüreğine yabancı gelmediğini ispatlayan bir kanıtım vardı.
I had evidence that what is just and unjust was no longer alien to Victor's heart.
Adil değilmişim.
Unjust?
... mücadele veriyoruz ama...
against... all... such... unjust... wars.
Bu insafsızlık.
It is most unjust.