Violent перевод на английский
6,472 параллельный перевод
Her gün 300'den fazla cinayet ve saldırı yaşanıyor.
Each day, more than 300 murders and violent attacks take place here.
"Hasta şiddet içeren davranışlar gösteriyor sosyopatik eğilimleri var ancak tedavi edilemiyor."
Patient displays extreme violent behavior, pathological liar. sociopathic tendencies, does not respond to treatment.
İnsanlara karşı dengesiz ve bazen de şiddet içeren davranışlarda bulunuyordu.
to manipulate people vicariously into erratic and sometimes violent behavior.
Gördüğünüz gibi, Ateşler İçindeki Kız Katniss Everdeen çok fazla şiddete ilham olmuş kız görünüşe göre kendisi için de bayağı şiddetli bir son yaşamış.
So there you have it. Katniss Everdeen, the Girl on Fire, a girl who inspired so much violence, seems to have met a violent end herself.
Onlar sonuçlanan, kendi şiddet kaçış yapmak Masum bir adamın cinayet içinde, Ve kaybolan...
They make their violent escape, culminating in the murder of an innocent man, and vanishing...
Pepsi'yi yönetirken, 18-55 yaş arasına odaklanarak çok fazla şey başardık. - Asi nefret grupları da bunların arasında yoktu.
When I was running Pepsi, we had a lot of success focusing on 18-to-55-year-olds who weren't members of violent hate groups.
Bu gördugum en siddet dolu oyun.
The most violent game I've ever seen.
Taş olmadan çok yalnızmış... ve bir gün soyu tükenecekmiş. Bu yüzden de morali çok bozukmuş, asabi davranıyormuş... ve şiddete meyilliymiş.
Without it, he was alonely... and would someday be extinctly... which made Gorg cranky and irrational... and physically violent.
Bu, şiddetli ve öfkeli bir hareket gaddar bir saldırıymış.
This was a violent and frenzied act. A ferocious attack.
Şiddet doluyum.
I feel so violent.
Sana kötü davrandım.
I've been violent too.
"Hızlı nabız, şiddetli titreme."
"galloping pulse, violent shivering."
Rage, kendine mahsus drum and bass yıldızı şiddetli bir tartışmanın ardından hastaneye kaldırıldı.
Rage, the self-styled drum and bass superstar, was rushed to hospital after a violent altercation...
Karanlık sisler O'nu vahşi yaptı.
The dark fog made him violent.
Şiddet dolu geçmişi ile ilgili hikayeler.
Tales of his violent past.
En son haberler Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nden. Henüz üstlenilmeyen Madencilik Bakanının suikasti, başkent Kinshasa'da şiddetli cepheleşmelere neden oldu.
The latest reports from the Democratic Republic of Congo, where the unclaimed assassination of the Minister of Mining has triggered violent confrontations in the capital city of Kinshasa.
Şiddet içeren ölümler oldu mu diye soruyorum.
But I mean specific deaths, violent deaths.
Bizim gibi tuhaf ve şiddet yanlısı oldukları içindir belki.
Maybe it's that they were weird and often violent, like us.
Gözbebeğinde genişlemeye ve titremeye sebep olan siyah küf mantarı,... aynı zamanda vücut ve beyinde yıkıcı etkiler gösteriyor. Tüketen kişilerde kan kusmaya yol açacak ölçüde akciğer kanaması, .. şiddetli halüsinasyon ve saldırganlık,... ardından bilinç bulanıklığı ve hafıza kaybı görülüyor.
Beyond causing pupil dilation and tremors, it has devastating effects on the body and the brain, including pulmonary hemorrhaging, which causes a person to vomit blood and states of violent hallucinations and aggression, followed by confusion and memory loss.
Şiddetli bağırsak hareketleri var.
And violent bowel movements.
Deniz çok şiddetli olabilir veya misali gözükmeyebilir...
[The sea can be violent or still with no pattern...]
Kaynakların söylediğine göre mafyanın içinden biri şiddet suçu lorduna karşı tanıklık etmeye hazır.
Sources say a cartel insider is prepared to testify against the violent crime lord.
Vahşi dünya devrimini finanse etmek için para.
No, the fortune to fund violent worldwide revolution.
Evde çok hırçın biri.
In home, she is so violent.
Hiç de hırçın değilim!
I'm not violent!
İlk başlarda Fazlullah şiddete başvurmuyordu... ama gün geçtikçe güçlendi. Doğru yolu arayan, bilgiyi arayan biriyim. Bir Müslüman olarak görevim... öğrendiklerimi Allah için halka yaymaktır.
Fazlullah was not violent... but he became stronger and stronger and stronger.
Kocası öfkeli bir alkolik.
Husband s a violent drunk.
Her şiddetli saldırı onu zayıf düşürüyor.
Every violent assault weakens her.
Protestoları devam ettiğinde şiddetli baskı ile karşılaştılar, Polis gerçek mühimmat ile ateş açtı.
As protests continued, workers were met with violent crackdowns, as police began to open fire with live rounds.
Fakat resmi olarak işçi istihdam etmemeyi, veya fabrika sahibi olup, sorumluluktan uzak yüksek karlar elde etmelerini güvencesiz istihdamı, felaket fabrikalarını ve işçilerin sürekli şiddet görmesinin sonuçlarını nasıl önleyeceksiniz.
But because the major brands do not officially employ the workers, or own any of the factories they produce in, they're able to profit hugely, all while remaining free of responsibility for the effects of poverty wages, factory disasters, and the ongoing violent treatment of workers.
- Biraz daha şiddetli olmalı. - Evet, uçuk bir şey.
- Okay, so it needs to be more violent.
Hepsi, film ekiplerinin maaş artışı için grev gözcülüğü yapmak üzere birleşti. Yürüyüş, çabucak şiddete dönüştü.
All of whom have declared solidarity with film crews picketing for higher wages in walkouts that quickly turned violent.
Kusuruma bakma Romeo'm ama "şiddetle başlayan hazlar, şiddetle son bulurlar."
I'm sorry, my Romeo... but "these violent delights... have violent ends."
Unutmayın, benzer toplumlarla kıyaslandığında Birleşik Devletlerin çok uzun ve zorlu bir işgücü geçmişi vardır.
Remember, the U.S. has a long and very violent labor history as compared with comparable societies...
Sizinki gibi vahşi bir şehvet, ancak vahşetle mutlu edilebilir.
A violent desire such as yours can only be satisfied with violence.
Benim gerçekten çok fena olur.
It'll be violent.
- Bu gibi görünüyordu Bu yem ve anahtar Hükümet sanık olduğunu Bu neredeyse gayri resmi bir şekilde onu cinayet böylece o zaman O bu suçlandı sonunda şiddet içermeyen suçlar, Hâlâ görülecektir şiddetli bir suçlu olarak.
- It seemed like this bait and switch that the government had accused him in this almost informal way of murder so that when he was charged with these non-violent crimes in the end, he would still be seen as a violent criminal.
Çarpışacaksınız. Sert olacaksınız. Acımasız olacaksınız!
You make collision, you be physical, you be violent!
Ortadaki adam, tamamen yanıltıcı biçimde sahadaki en fazla şiddetin olduğu pozisyon.
The man in the middle is quite deceptively the most violent position on the field.
Bu pervasız ve vahşi bir oyundur. Hemen sonrasında da Shakespeare gibidir.
You know, it is a mindless, violent game and then it's Shakespeare.
Vahşi.
Violent.
Ancak emniyetçe, sicilinde herhangi bir şiddet suçu bulunmadığı da bildirildi.
However it has a history of violent crimes, police said.
Şiddetsiz bir fikir.
A non-violent one.
Sebep : Yüzbaşına saldırarak ölümüne sebebiyet vermek. Karar :
404 ) } Judgment Superior officer violent murder case report Sentence is as followed 478 ) } Order The accused is sentenced to death
Ve Yol Şiddeti davasında bir adam köprüden nehrin soğuk sularına atıldı.
In a case of violent road rage a man was thrown off the bridge, into the icy waters of the river below.
Ben büyüdükçe daha kötü bir hal aldı daha, vahşileşti.
As I got older it got worse, more violent.
Ve sonra bir gün, fikirleri değişti, başkentin enerji nakil şebekesiyle trafik ışıklarına müdahale ederek şiddetli saldırılar zincirine sebep oldu.
And then, one day, he turned bad, perpetrating a string of violent attacks that culminated in shutting down the traffic power grid in the nation's capital.
Saldırıdan Rikers'da hapis yatmış.
He was imprisoned at Rikers for violent assault.
En şiddetli savaşlar, Jutland'ın güneyinde meydana gelmiştir.
The most violent battles take place in the south of Jutland.
Sürekli sarhoş gezerdi ve şiddet dolu bir adamdı.
He was a drunk, violent.
Şiş.
Again, not the violent version. "Swell up."