Английские фразы | Русские фразы | Турецкие фразы
Translate.vc / турецкий → английский / [ W ] / Warehouse

Warehouse перевод на английский

4,888 параллельный перевод
- Depoda kim var? - Kimse.
- Who's left in the warehouse?
Kaptan, dün sabah babam kasabaya yürüdü kerhanenin merdivenlerine çıktı ve tüm dünyaya, Nassau'da Guthrieler'in artık iş yapmayacağını duyurdu.
Captain, yesterday morning, my father walked into town, stood out on the steps of the warehouse and proclaimed to the world that the Guthries'business is finished here in Nassau.
Buraya resmi olarak ticaret depo işçilerinin sendikasına katılmaya iznimiz olup olmadığını sormak için geldik.
W-We're here to formally ask for the right to investigate entry to the trade union for warehouse workers.
Arnold Huxton, depo işçileri sendikasına katılmanın bize ne katkıları olacağını anlatmak için burada.
Mr. Arnold Huxton is here to tell us what signing up for the Warehouse Workers'Union can do for us.
Youngsanpo bölgesine yakın bir ambarda vergi olarak ödenmek üzere tahıl saklıyorlar.
There is a warehouse near Youngsanpo district that stores grain to be paid as tax.
Warehouse 13'ün önceki bölümlerinde...
Previously on Warehouse 13...
Bunun bir depo davası olduğunu bildiğime göre, gizli dosyaları incelemem için bana bir kaç saat ver,
Now that I know it's warehouse, I'd say give me a couple hours to decrypt the classified files,
Artie, bu da ne?
Is Claire in the warehouse,
Bu bir depo davasıydı...
This was a warehouse case...
İtfaiye ekipleri batı yakasındaki bir depoda çıkan şüpheli yangını araştırmaya devam ediyorlar...
Fire marshals are continuing their investigation into a suspicious fire at a warehouse in the west end...
Ne için bir kurt insanlar ile dolu ve gürültülü müzik çalan bir depoya girer?
Why in the hell would a wolf go into a warehouse packed with people and loud music?
Capital Diamond deposunda şu an soygun yapıldığını ihbar edecektim.
I want to report a robbery in progress at the Capital Diamond warehouse.
Seninle bir depoda buluştuğumu biliyorum.
I know I'm meeting you in a warehouse.
Bu izbe depoyu alıp New York'un en müthiş barına çevirdim.
I took this abandoned warehouse dumbo. I turned it into the hottest party in New York.
Serdümenin deposunda.
The quartermaster's warehouse.
Büyük blokları depoya taşıdık. Aslında Sue'yu koyduğumuz yere bir oda inşa ettik.
We moved the big blocks into the warehouse, actually built a room around where we had put Sue.
Sue'nun kafatasını görmeye gelen iki bin kişi, ziyaretçi defterini imzalamıştı.
We had 2,000 visitors sign this little guest book that went way in the back in our warehouse to see the skull of Sue.
Bu kasabada bir çete olabilirdi bir depoda tonlarca kokain saklayabilirlerdi ve kirişlerinden insan cesetleri sarkabilirdi yine de federal hükümet, 35 ajan ve Ulusal Muhafızları yollamazdı.
There could have been a gang in this town with a warehouse holding a ton of cocaine and human bodies hanging from the rafters, and the federal government would not have sent 35 agents and the National Guard.
Sue'nun depodan alınmasının üstünden neredeyse 18 ay geçti ve enstitüye karşı hala bir suçlama yok.
It's been nearly 18 months since Sue was seized from this warehouse, and still no charges have been filed against the Institute.
Bu buluşmayı kendi avantajımıza çevirmek için bir yol bulmalıyız, belki deponun nerede olduğuna dair bir ipucu buluruz.
We have to find a way to turn this meeting into our advantage, maybe get a lead on where that warehouse is.
Şimdi bana deponun yerini söyleyeceksin.
Now you tell me the location of the warehouse.
Deporda duruyordu ben de Bay Thackeray'ye bu amaçla kullanmasını önerdim.
We had it in our warehouse, so I suggested Mr Thackeray would use it for these patterns. Mmm.
Depomda boş yere ihtiyacım vardı ve sen de kart için güzel bir gece organize ettin.
I need the space in my warehouse and you organised a great evening of cards.
Warehouse 13'de daha önce...
Previously on Warehouse 13...
2 gündür Depo'dan çıkmıyor.
She's locked up for two days in the warehouse.
Ama sesi dinleyerek beni tuttukları yerin büyük ve açık olduğunu söyleyebilirim, bir depo gibi.
But from the way sound travelled, their place was big, and open like a warehouse.
Onları İtlerin gizli evine ve Ayı vadisinin dışındaki terkedilmiş bir depoya götürdü.
He led them to the mutts'hideout, an abandoned warehouse outside of Bear Valley.
Depoda buldukları diğer şey ise Malcolm'un yüzüğüydü.
The other thing they found at the warehouse. Malcolm's ring.
Depoya dönmene izin veriyorum.
You have my permission to come back to the Warehouse.
17. otobanda bir ambar var dörtlü yol ayrımında.
There's an old warehouse off Highway 17. On Four Points Road. One hour.
Bir ambarda, onunla takas için buluştuk.
Okay, we were gonna do this exchange at a warehouse. We met him.
- Bunu bir depoda buldum.
- Found it in a warehouse...
Belize'de Kraken özü dolu olan bir depom var.
I got a warehouse full of Kraken essence in Belize.
Şüpheli yaya olarak deponun güneybatı istikametine gidiyor.
Suspect is on foot out the southwest side of the warehouse.
Rıhtımda. 57. depo.
The docks, warehouse 57.
- Depoyu bastılar.
They raided the warehouse.
Vega bizden, Grayson Montrose'ı kaçırıp, feribotla karşıya geçirmemizi ve 32. anayolun çıkışındaki terkedilmiş depoya götürmemizi istiyor.
Vega wants us to kidnap Grayson Montrose, take him across the ferry, and bring him to an abandoned warehouse off of highway 32.
Konteyneri kilitleyip emniyete alacağız ve depoya kaldıracağız.
Secure that bin. Lock it up and get it over to the warehouse.
Yoksa süpermarkette 31 çekmekten farkı yoktur.
Otherwise, you're just jerking off in a warehouse.
- Bu katil yaptıkları için özel bir yere ihtiyacı var bir depo, çiftlik, terk edilmiş bir yer ; cesedin bulunduğu yerin akıntı olarak üst kısmında.
- This killer, he, um, he needs someplace private to do what he does - a warehouse, a farm, someplace abandoned, upstream from where the body was found.
9. Yol'daki bir ihraç deposunda sıkıştım.
Trapped in the export warehouse off Route 9.
Ben sadece depo etrafında bir bakmak istiyorum.
I just want to take a look around your warehouse.
Onun depo çevresinde Ama anlamına gelmez biz biraz göz alamaz.
But that doesn't mean we can't take a little look around his warehouse.
Onun söyledikleriyle kendini olmadan depo operasyon hakkında Sayın Stanfill sorulara cevap değil bana.
Mr. Stanfill told me not to answer any questions about the warehouse operation without his say-so.
Harold, bak depo yöneticisi olarak, iki seçeneğiniz var.
Harold, look, as the warehouse manager, you have two choices.
Sen, depo yöneticisi iseniz ve bilmiyorum toplayıp ya da nereye gidiyor kim?
You're the warehouse manager, and you don't know who's picking it up or where it's going?
Peki, ne kadar önce depo yöneticisi metni gönderdi mi?
So, how long ago did that warehouse manager sent the text?
, Bir milyon dolarlık şarap depo sahibi varsa bir müzik kutusu tamirci gibi sen mehtap istiyorsunuz?
If you owned a million-dollar wine warehouse, would you moonlight as a jukebox repairman?
DNA, 14 ay önce izinsiz girilen Beacon'daki arşiv deposundaydı.
The DNA was in an archive warehouse in Beacon that was broken into 14 months ago.
Nick Ford'un deposunu mu basacaksınız?
You're gonna raid Nick Ford's warehouse?
Bu bir depo davası.
This was a warehouse case.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]