Yakısıklı перевод на английский
16,042 параллельный перевод
- Ne kadar da yakışıklı! - Eğlenceli olacak.
He's so handsome!
Çok yakışıklı olmuşsun.
- You look so handsome.
- Austin her zamanki gibi yakışıklı.
- Austin as handsome as ever.
Yine de, mest edici olduğu kadar yakışıklı.
Still, he is as handsome as he is ecstatic.
- Bence topun hava inikti. - Kesinlikle! Tom Brady çok yakışıklı ya!
I didn't even know that she was seeing anybody.
Çok yakışıklı.
So handsome.
Yakışıklı mı?
- Handsome?
Yazarken de, beni yakışıklı ve klas olarak tasvir etmeni istiyorum.
And when you do write about me, I want you to describe me as handsome and cool.
Yakışıklı ve klas.
Handsome and cool.
- Yakışıklı demedim.
- I never said handsome.
Yakışıklı ve klas, Ben.
Handsome and cool, Ben.
Trevor Conklin yakışıklı ve klastı.
Trevor Conklin was handsome and cool.
Birkaç yıI önce kilisede Gençlik İlahi Korosu'ndaydım. Bir anda dünya üzerindeki en yakışıklı adama rastladım.
I was at a Youth Praise concert at church, and I saw the most handsome man that I had ever seen in the world.
Çok yakışıklısın.
You are so Beautiful.
Yakışıklı çocuk.
Handsome boy.
- Yakışıklı olduklarını kim söyledi?
Who said handsome?
Buradaki yakışıklı ise James T. Kirk.
And that handsome bastard is James T. Kirk.
Şükürler olsun ki yakışıklı değil.
Thank God he's not good-looking.
Kısa tüylü, asi bir yakışıklılığı var.
He's a short-hair, roguishly handsome.
Çok ama çok yakışıklı.
So, so handsome.
Ve yakışıklı.
And handsome.
Aynalar tüneline giren yakışıklı bir adamın... komik yansıması gibi.
He looks like a funhouse mirror version of a better looking dude... But he is just that dude.
Eric... bu kadının yanında iki kat daha yakışıklısın.
Eric... You are two points hotter just being next to this woman.
Yakışıklı gibi.
Like, handsome.
Bir mahkumu yakışıklı bulmak yanlış mı, Ellie?
Is it wrong to think a convict is cute, Ellie?
Eşin gerçekten çok yakışıklı.
Oh, he's really cute.
- Tamam, yakışıklı.
- Okay, cutie.
Yakışıklı değil mi?
Isn't he handsome? !
Hey Mowgli arkadaşım, dostum, kankam yavaş ol biraz yakışıklı.
Mowgli, my friend, my buddy, my pal... - Slow down a second, handsome.
Şunu söylemem lazım, sizler yüz yüze milletin bildiğinden çok daha yakışıklıymışsınız.
I just gotta say, you guys are so much... Handsomer in person than anyone knows.
Amcan ve baban gibi uzun boylu ve yakışıklı olacaksın.
You will grow tall and handsome, like your uncle and father.
- Çok yakışıklı değil mi?
He's handsome, isn't he?
Çok yakışıklısın.
You're so handsome.
yakışıklı bir adamsın Eminim görürüz.
Jack, you're a beautiful, man. I'm sure I'll be seeing you.
Sen gerçekten yakışıklı bir adamsın.
You really are a beautiful man.
- Yakışıklı it!
- You charming bastard!
Böyle güzel bir akşamda iki yakışıklının beni ziyarete gelmesi ne kadar da hoş.
What a pleasure this is, two handsome men visiting me on such a lovely evening.
Uzun boylu, güçlü, yakışıklı.
Tall, strong, handsome.
Yakışıklı, ayushu'yu tanıyor musun bugün yanlışlıkla onu okulda işerken gördüm.
Handsome? I met him at school today.
Yakışıklı, Naomi içeride mi?
is Naomi here?
Seni uyarmıştım, yakışıklı.
handsome.
Yakışıklı daha önce sana söylemiştim.
Handsome I told you before...
Yakışıklı.
Handsome.
Yakışıklı, sana verecek hiç param yok.
Handsome... I have no money to give you.
Yakışıklı, söylemeye utanıyorsun... beni tanıdığını.
Handsome... you're ashamed to say... That you know me.
Git buradan. Hayır... hayır... Yakışıklı, kurtar beni!
Get out of here. please!
Yakışıklı da mı sizinle?
And handsome? What about him?
Kim yakışıklı?
Who is handsome?
Bu "Yakışıklı" dedikleri kişiyi merak ediyorum.
This'Handsome'worries me.
Bugün asansörde beni çok korkuttun, Yakışıklı.
handsome.
Gülümsemeyi biliyor musun, yakışıklı.
handsome.