Yaşayan перевод на английский
13,437 параллельный перевод
Esmer yosun, tümüyle yüzeyde yaşayan tek yosun türü. Asla okyanus zeminine yapışmaz.
Sargassum is the only seaweed to live entirely at the surface, it never attaches to the sea floor.
Mavi balinalara ait kayıtlar çok ender. Gezegende yaşayan en büyük hayvan olmalarına rağmen günümüzde sadece birkaç su altı görüntüsü mevcut.
Pictures of blue whales are rare, they're the biggest animal ever to live on the planet, but there are only a few underwater pictures that exist today.
Gerçekten hep çok utanıyorum yaşayan en büyük hayvanı nasıl olur da kaybedebilirsin? Ama, balina ne kadar büyükse, okyanus daha da büyük.
Well, I always feel really embarrassed, you know, because how can you lose the biggest animal that's ever lived, but, uh, while the whale is big, the ocean is even bigger.
Melek Tarzı'mı gördükten sonra başkalarına anlatabilmek üzere yaşayan kimse olmadı.
No one has ever seen my Angel Style and lived to tell about it.
Savaşçılar arasında yaşayan âlimin teki.
He's just a scholar among the pugilists.
Üçlü ilişki yaşayan sapık!
Three timing... pervert!
Toplu halde olma, açıklarda yaşayan kuşlar için başlıca savunma taktiği.
Flocking is a key defense strategy for birds that live in the open.
"Siz para için her şeyi yapan Iüks içinde yaşayan müzisyenlersiniz."
- "You're money-grubbing musicians who live lavish lives of luxury."
Yaşayan bir hastaya siyah etiket koymamızı mı söylüyorsun?
Are you saying we put a black tag on a living patient?
Burada yaşayan her canlı kıyıların düzenine ayak uydurmak zorunda.
Everything living here must march to the rhythm of the coast.
Kıyıda yaşayan canlıları yaşamına hükmeden sadece gelgitler değil.
It's not just tides that rule the lives of those that live on the coast.
Milli parklarda yaşayan çok sayıda aile yüzünden çekişme kaçınılmaz.
With so many people living in national parks, conflict is inevitable.
Ama çita gibi geniş alanda yaşayan yırtıcılar için çitle çevrili olmak ölümcül bir sorun teşkil ediyor.
But for wide-ranging predators like cheetah, being fenced in poses a deadly problem.
Dünyanın karada yaşayan en hızlı hayvanı genelde tek başına ve eş bulabilmek için uzak mesafeleri dolaşmak zorunda.
The world's fastest land animal is mainly solitary and must roam long distances to find a mate.
Steven Avery'nin karavanının yakınında yaşayan 16 yaşındaki Brendan Dassey, Saat 15.45'te okuldan eve dönmüş.
Sixteen-year-old Brendan Dassey, who lives next door to Steven Avery in a trailer, returned home on the bus from school about 3 : 45 p.m.
-... veya orada yaşayan herkesle konuşmamız gerekiyordu.
- or who lived on that property.
Bize verdiği bilgiler nedeniyle, Avery arazisinde yaşayan ve bu işe karışan başka birisi bunu öğrenir diye güvenliğinden endişe ettik. Bir şekilde ona yaklaşıp belki zarar verir diye korktuk.
Because of the information he told us, if there was somebody else that lived out there on the Avery property that would've found out and may have also been involved, we were worried for his safety, that they would somehow get to him and maybe harm him.
Eğer artış yaşayan küçük maliyeti kabul ederseniz...
If you accept the smaller cost of living increase,
Aynı anda, aynı çiftlikte yaşayan iki kadın.
Two women... Living on one farm... At the same time.
Gemide yaşayan adamdan hiç mesaj aldınız mı?
Can you take a message to the man who lives on it?
Beş yıldır burada yaşayan sous chef'im, bu yüzden bana baktı.
I was the sous chef here for five years, so they take care of me.
Yaşayan efsane seviyesine ulaşmak üzere bu çılgınca.
She's about to get to the Living Legend achievement. This is fucking crazy, man!
Neden bir bana bakıp bir de dönüp burada yaşayan herkese bir bakmıyorsun?
Well, why don't you take a look at me, and then take a look at everybody else who lives here?
75 yılı aşkın süredir, sosyal veya duygusal sebeplerden başarılı olma konusunda sorunlar yaşayan gençlere geleneksel bir akademik ortamda yardımcı oluyoruz.
For over 75 years we have served adolescents who because of social and-or emotional challenges that they face have been unable to thrive in a traditional academic environment.
Bunları yaşayan tek yetişkinsin sanki.
You're like the only adult who gets it.
Yaşayan en mükkemmel model.
The most amazing model alive.
Belki de bir hayatı taklit ederek meşgul olduğumuzdan, Yaşayan her şeyin yaptığımız şeyleri yapabileceği konusunda yaygın bir yanlış kanı vardır.
Perhaps because we are engaged in an imitation of life, there is a common misconception that anything living can do what we do.
Oh, gelmiş geçmiş ve yaşayan en zeki canlı.
Oh, only the most intelligent being alive.
Kafasına göre yaşayan bir adamsınız.
A man after my own heart.
"Çünkü burada yaşayan insanlar İspanyollar."
"Because the people who live here are Spanish."
Anasazi, Colorado platosunda yaşayan antik bir medeniyettir.
The anasazi were an ancient culture that lived in the Colorado plateau.
Bir zamanlar mutlu mesut yaşayan ailelerin birbirlerine düştüğünü gösteren vakalar.
Once happy friends and families turned on each other.
Hugh'nun içinde yaşayan arılar varmış.
Hugh had bees living inside him.
Yaşayan Ölülerin Gecesi gibi.
It's like Night of the Living Dead.
Zoraki yaşayan bir efsane.
She's a barely-living legend.
Zoraki yaşayan bir efsanesin.
You're a barely-living legend.
Başkent ve orada yaşayan 2 milyon insan buradan sadece 400 km uzakta.
The capital and its 2 million people, is only 800 li away.
Suç ve ırsiyet arasındaki bağlatının yaşayan bir kanıtısın.
You are a living proof of the link between heredity and crime.
Fena çuvalladım, farkındayım ama bu, hayatı dolu dolu yaşayan herkesin başına gelebilecek bir şey şekerim. Dolu dolu diyorum bak.
I've messed up, I know that, but that will happen to anybody... who really lives life, who really lives life, darling.
Yaşayan askerler yapabildikleri için yaşıyorlar.
You know that soldiers who live they live cause they can do that.
Yaşayan en şanslı adam olacağım.
I'll be the luckiest guy alive.
Şu an orada yaşayan aile, araziyi altı ay önce Clara Budwell adında 62 yaşında merhum bir kadından almış.
The family that's in there now bought it six months ago from the estate of one Clara Budwell, a 62-years-old deceased woman.
- Ailenden yaşayan var mı?
Any family not known to be dead?
Ve yaşayan iradeler.
And living wills.
Siyahlarla çalışıp, bir Kübalıyla yaşayan bir katolik.
A Catholic who works with coloreds and lives with a Cuban.
Ben hayatını serseri gibi yaşayan biri değilim.
You know, I'm not some fucking lowlife.
Önemsiz bir hayat yaşayan ve özel bir aşka mahrum olan bizler, açlık nedir çok iyi biliriz.
For those of us who live minor lives, and are deprived of... a particular kind of love, we know best how to starve.
- Ama sen yaşayan birisin. - Evet.
- But you're a living soul.
Kimse beni görmedi ve asla görmeyecek yaşayan ve nefes alan herkes bana güveniyor.
No one ever saw me, nor ever will. And yet I am the confidence of all who live and breathe.
Annem Hawaii'de yaşayan tatlı bir aile bulduğunu söyledi.
In here, Layla.
Sende yaşayan bir ruhtun.
Yes.