Zaaf перевод на английский
1,028 параллельный перевод
Çiçeklere karşı zaafım var.
I have a weakness for flowers.
Bir anlık zaafında Hollywood'a yolun düşerse uğra deyivermişti.
In a weak moment, he asked me to drop by if I ever got to Hollywood. Oh.
O büyük malzeme odası o muazzam ve garip kör nokta Michael'ın zaafı onun gülüşü ve ruhunun parlak ışığıydı. Ondaki garip bir özelliği yansıtıyordu onu, diğerlerinin gözünde kıymetli kılan bir özelliği.
This vast glory hole that led nowhere was Michael's weakness his smile, his very soul betraying a touch of fantasy that made him one of them
Öğretmenlere karşı her zaman zaafım olmuştur.
I've always had a weakness for schoolteachers.
Kadınlara karşı zaafım var.
Oh, I — I ain't been cured of women yet.
Bunlar Blanche için önemli, küçük bir zaafı işte.
It's important to Blanche. Her little weakness.
Merak en büyük zaafımdır.
Curiosity is my cardinal weakness.
Soygun parası için af dilemek benim zaafımdır.
Praying for Mammon has always been my infirmity.
Tanrısı zaaf göstermeye başlamıştı.
His gods began to crumble
Bir de viski ve kadınlara zaafı olanlar vardır.
and there's those that got the weakness for whiskey and for women.
- Takezo bir erkek, birçok zaafı olan. - Hayır.
Takezo is a man, with a man's weaknesses.
Bu konuda iki kitap okudum. Günaha aşırı zaafı olanlar, günahtan aşırı korkarlar.
I've read books on the subject - who is abnormally attracted to sin, and so abnormally afraid of it.
Pekâlâ, Adelaide'a zaafım var!
So Adelaide is my weakness!
Özellikle de bu zaaf, dünyanın her yanında erkeklerin yakalandığı bir hastalıksa. Bak.
Especially since this is a sad condition that guys are in all over the world?
- Onlara zaafı vardır.
HE'S VERY PARTIAL TO KIDS AND DOGS.
Zaaf da harika bir şey.
Vice is a wonderful thing too.
Bu kötü bir zaaf.
It's a bad sign.
Biliyorum, bu bir zaaf.
Ah, it's a weakness, I know it.
Bilirsin, benim en büyük zaafım, sabırsızlık.
You know, that's my greatest weakness, impatience.
Alan, senin konyağıma zaafın var.
Alan, you're partial to my brandy.
Modası geçene dek, Yahudi kızlara karşı zaafım vardı.
I had a weakness for Jewish girls until it became unfashionable.
Ya da birini ölüme terkettiği için kendi zaafının trajik sonuçlarıyla baş edemeyeceğini düşündüğüne ve kaçtığına inanabilirsin.
Or you may believe that, having once again allowed someone to die he could not face the tragic result of his own weakness and ran away.
Yoksa sanata karşı zaafınız mı var?
Could it be an overpowering interest in art?
Yazar sesler ve resimlerle, bir gencin zaafıyla kendisine uygun olmadığı halde içine girdiği yankesicilikte yaşadığı kabusu anlatmaya çalışıyor.
The author attempts to explain, in pictures and sounds the nightmare of a young man, forced by his weakness into an adventure for which he was not made.
Bu erkeklerin zaafı.
It's man's greatest weakness.
Selam, zaafım benim.
Hello, my weakness.
Kardeşiniz 1 yıldır zaafımdan faydalanıyor. Sırtımdan geçiniyor.
For a year now, he's been taking advantage of my generosity.
Bu onların büyük bir zaafıdır.
That's their one tremendous weakness.
Zaaf mı?
Vices?
Ne zamandan beri zaaf sayılıyor?
Since when are they a vice?
Benim sana karşı bir zaafım var.
I've got what you might consider a weakness.
İnsanların zaafından faydalanıyorsun.
Ready to exploit any weakness, aren't you?
Aslında ben sarışınları bu şekilde düşünmezdim ama. Ama Janine doğal sarışın ve benim ona zaafım var.
I don't know, what you think of the blond, but I have a weakness for her / it / them.
- Zaafıma katılmak ister misiniz?
- Wont you join me in my vice? - Im touched.
Zaafımdan dolayı Marta beni Yahudi bir çocuğu kurtarmak gibi kirli bir işe alet etti.
I was humiliated. Because of my weakness Marta involved me in a dirty business an accomplice in an effort to save a Jewish child
Yunanlıların güzelliğe böyle bir zaafı var.
The Greeks have such a weakness for beauty.
Sana olan zaafımı kullanıyorsun çünkü kölen olduğumu sanıyorsun.
You think I'm a slave to sex. But I have a soul too, remember that.
Belki de bir sürü zaafı olan kötü bir kahramandı.
A bad hero, it may be, with many a weakness.
Ama eğer Adem'in de elmalara zaafı olmasaydı Tom'un hikayesini anlatacak kimse olmayacaktı.
But then, if Adam hadn't had such a weakness for apples, there would be nobody to tell Tom's story at all.
Vincent, biliyorum kıskançlık senin en büyük zaafın.
Vincent, I know that jealousy is your vice.
Hepimiz Ruth'un sana karşı zaafı olduğunu biliyoruz.
Now, we all know Ruth's still got a soft spot in her heart for you.
İki tane zaafın var gibi görünüyor :
You have two weaknesses :
Ve erkeklerin güzel kızlara karşı zaafı vardır.
And men have a weakness for pretty girls.
Kadınlara zaafı var.
He's got a thing for women.
"Korku birimizdeki zaafı bulabiliyorsa neden hepimizdekini bulamasın?"
"If fear can find the flaw in even one of us why not in any of us?"
- Bu zaafı görmezden geliyorum.
- This weakness I overlook.
Eğer ben insan zaafı, ahlaksızlığı ve açgözlülüğünün uzman yargıcıysam ki öyleyim burayı emeğimizin karşılığını almadan terk etmeyeceğiz.
If I am an expert judge of human weakness, depravity and avarice and I am we shall not leave here unrewarded for our labour.
Zaafımdan faydalanıyor.
She's been taking advantage.
Ve bu evde ayakları yere basan herkes bir bakışta 40000 dönümün ve ufak bir zaafın bir ömür geçirmek için yetersiz olduğunu anlar.
And every man sets foot in this house needs just one look to figure it ain't worth 40.000 acres and a soft spot for the rest of his life.
Ailece İspanya'ya karşı bir zaafımız var.
We have a weakness for Spain in our family.
Sambaya olan zaafımdan bahsetmek isterim tıpkı sevgilisinle konuşamayan ama başkalarına sevgilisinden bahsedenler gibi.
I would like to tell you about my love of samba like a lover who dares not speak to the one he loves and speaks of her to everyone he meets.