Zeal перевод на английский
183 параллельный перевод
Siz ülkenize gerçek bir vatansever ruhuyla hizmet ediyorsunuz, Baron.
You serve your country, dear Baron, with true patriotic zeal.
- Dini bir istek mi bu Ahtur?
Is this religious zeal, Ahtur?
Ginepro'nun 15 gün boyunca yemek pişirmesi ve bu gayretten etkilenen Francesco'nun, vaaz vermesi için ona müsaade etmesi.
How brother Ginepro cooked food for fifteen days and Francesco, touched by his zeal, gave him permission to preach.
İşte size ve ailenize olan sevgim sönecek olursa, Tanrı'dan dileğim bu.
This do I beg of God... when I am cold in zeal to you or yours.
Yüce Plantagenet, ulu Prens Hazretleri, maruzatımıza kulak veriniz lütfen. Sizi ilahi göreviniz ve Hıristiyan ibadetiniz sırasında rahatsız ettiğimiz için de bizi bağışlayınız.
Famous Plantagenet, most gracious prince... lend favorable ear to our request... and pardon us the interruption... of thy devotion and right Christian zeal.
Gençlik coşkusuna rağmen
In spite of all her youthful zeal
Bu Hanuka ışığını, 2000 yıl önce Tanrı'nın kahraman Makabeler'in yüreğini doldurduğu şevkle bezenmiş muhteşem eserleri kutlamak için yakıyoruz.
" We kindle this Hannukah light to celebrate the wonderful deeds wrought through the zeal with which God filled the hearts of the heroic Maccabees 2000 years ago.
Böyle bir çalışma azmine alışık değiliz.
We are not accustomed to such an excess of zeal.
Ama aşırı heves, korumayı umduğumuz şeyleri tahrip edebilir ve elimizde hiçbir şey kalmaz.
I know it's the great zeal of your faith which makes you utter this prayer, but it is possible to be overzealous, to destroy that which you hope to save so that nothing is left but emptiness.
Bay Bernard, sizin gibi araştırma yapma isteğiyle dolu olan birinin çoktan bu gizemi çözmüş olabileceğini, tahmin etmeliydim.
I should have thought, mister Barnard that a man of your investigative zeal would have already solved the mystery.
Bu kadın derin bir çukurda diri diri bile gömülü olsa,.. ... bütün mahalle onu kurtarmak için koşardı. Oradan çıkarmak için hevesle kazarlardı.
"The whole neighbourhood would rush to save this woman if she were buried alive by the caving in of a pit, and labour with zeal until she were dug out."
İstekli oldukları kadar sabırlı olabilselerdi,.. ... onu kurtarabilirlerdi. "
"Now, if there were one who had as much patience as zeal, he might awaken her..."
Metodlarınız, bu mahkemenin tespit edebildiği kadarıyla bize gösterdi ki, "aşırı bir heves" söz konusu.
Your methods, so far as this court can discern, showed what we shall cautiously term an excess of zeal.
Hevesi cezalandıramayız.
We cannot condemn zeal.
Önceden olduğu gibi senin coşkunla onları ele geçireceğiz.
You've recaptured your zeal from earlier times.
Şu ikisini Efendi Jones'u izlemek için tutmuştum. İşi laikiyle hallettiler.
I hired these two to follow Master Jones - which they did with rare zeal.
Teğmenim, göreve bağlılığınız övgüye değer.
Lieutenant, maybe your zeal is commendable.
Emekleri boşa gitmeden önce
Before the mortar of his zeal
Kıpırdayın, kızlar, bir canlanın...
- Girls, hurry up! Put some zeal!
Gerçi bugünü tatil ilan etmiştim ama gayretini takdir ediyorum.
Even though I declared a holiday, I commend such zeal.
Şu polislere bakın.
Or at this policeman who shows quite a bit of zeal.
# Could my zeal no languor...
# Could my zeal no languor...
Bu güzel coşkusu saman alevi gibi bir şey.
This fine zeal is merely a flash in the pan.
İhtiyatsız coşkum yalnızlığınızın sırrını lekeliyorsa, gücenmeyin.
Don't be hurt if my zeal breaks the secret of your solitude.
100 bıçak yarası normal vatanseverliğin ötesinde bir şey.
One hundred knife wounds goes beyond normal patriotic zeal.
Her şeyden önce fazla azimli olmayın Binbaşı Grau.
Above all, Major Grau, not too much zeal.
İnsanların tahsile karşı ölçüsüz bir ilgisi var.
There is an immoderate zeal for education.
Ateş ile kardeşlerim... Bütün canlıları gayretimizle arındırdık ve bu himmeti sürdüreceğiz.
With fire, my brothers, we have purified all that lives with our zeal... and we shall continue with our work.
Azıcık gücün yerine gelsin.
Wait for the return of some zeal.
- Gücüm var.
I got zeal.
O kasabaya gidip, barışı sağlamak için yeterince gücüm var.
I got enough zeal to ride in town and keep the peace.
Enerji verir.
It'll give you real zeal.
Öff, umarım bu işe yarar çünkü tadı berbat.
Damn, I hope that gives me some zeal, because that is terrible.
Çünkü, basit coşkunuzla, hepiniz dine aykırılığınız nedeniyle ölebilirsiniz.
Because, in your simple-minded zeal, you could all be burned as heretics. And besides, I don't want a martyr on my conscience.
Bu inatçı sadakatin ve misyonelik hevesinle gülünçsün.
You're ridiculous with your inflexible loyalty and missionary zeal.
Böylece, tipik yarı-viktoryan bir şevkle işe koyuldu.
So, with typical mid-victorian zeal, he set to work.
Alman, vatanseverlik ve komünist fanatikliği korkusu vardı.
It had fear of the Germans, patriotism and communist zeal.
Ama sık sık da abartılı davranışlar sergilediniz ve...
But all too often you have acted with excessive zeal and...
Çabanızı anlıyorum.
Your zeal is understandable.
Ve yakında yirmiden fazlasını elde edecek,... çalışkanlığı ve zekâsı sayesinde.
And he will get twenty more due to his diligence, brains and zeal.
Senin Avustralyalı dostlarını savunma şevkini anlıyoruz, Binbaşı Thomas sesinizdeki bu ton ve hiddetli suçlamalar davanızı daha ileriye götüremeyecektir.
We all admire your zeal in defending your fellow Australians, Maj. Thomas... but intemperate speech and wild accusations do not further your cause.
dürüst ve iyi, şevkli, gayretli ve zeki.
full of honesty and goodness, zeal and vigour and intellectual promise.
Bu nahoş tartışmadan sonra, benzer ikna çabasının bu aşırı dinsel bağlılığa katkıda bulunduğunu savunan iddiamdan vazgeçiyorum.
After a most unpleasant altercation, I withdrew my hypothesis that similar persuasion had contributed towards this excess of religious zeal.
Tiyatro aşkının kalpten hissedilmesi...
The theatrical zeal in the veins.
Umarım bu yarışmayı kazanma şevkin vereceğin kararları etkilemez.
Well, I hope your zeal to win this trip hasn't affected your judgment.
Umarım Stargazer davasındaki... hararetinle çalışırsın.
I hope you will use the same zeal that you did in the Stargazer court martial.
Bayan Elliott'ın Mozart konusundaki misyoner gayretinin bizim problemimizle bir alâkası yoktu! Dışarda iş bile bulamayan çocuklara, Mozart'ın ne faydası olacak?
Mrs. Elliott's missionary zeal about mozart has nothing to do with our problem!
Bayan Stubbs, şevkinize hayranım.
MRS. STUBBS, I ADMIRE YOUR ZEAL.
Gayretinizi takdir ediyorum,
- No. I appreciate your zeal,
Asıl skandal o küçük kâğıt değil, bakanlıktakilerin heveslerini göstermede hiçbir şansı es geçmemeleri.
The real scandal is not that little note, but that those at the ministry never miss a chance to show their zeal.
O zaman genç bir adamdınız, tutku ve azim dolu, ama yine de insanlarınızın, geleceklerini sağlama almak için barışa ihtiyaçları olduğunu... bilecek kadar da bilgeydiniz.
Then you were a young man, bristling with passion and zeal, yet wise enough to understand that your people needed peace to ensure their future.