Zevksiz перевод на английский
305 параллельный перевод
Daha fazla para kazanacağız diye ucuz, zevksiz bir lunapark için mi?
For this cheap, gaudy funfair, for more money?
Çok zevksiz bir şey.
It's bad taste.
O zevksiz gömleklerini ve kaynattığı manşetlerini seviyorum.
I love those hick shirts he wears with the boiled cuffs.
Harika bir yıldızın, bir artistin bu kadar zevksiz olması.
That a great star, an artist, could be so inartistic.
Zevksiz bir isim.
Dull.
Senin gibi zevksiz fakir biri için Francesca fazlasıyla yeter.
For a poor slob like you Francesca's more than enough!
Bir gün insanlar öyle zevksiz renkler giymeyi bırakacak.
One of these days people will stop wearing such gaudy colors.
Son derece zevksiz bir etki.
A most distasteful one.
- Bu çok zevksiz bir şey.
- It's vulgar.
Zevksiz mi?
No taste?
Zevksiz bir adam için, her şey birbirinin aynı sanırım.
To a man without taste, I suppose all things are alike.
Burası kirayla oturduğum çirkin ve zevksiz bir yapı.
This is an ugly house in bad taste, which I rent
- Bu zevksiz şeylerle mi?
Them old tacky things?
Zevksiz bir şeydi.
It was in bad taste.
Gooper, majestelerine nasıl tutuldu hayal edebiliyorum. Mae, pirinçten tahtına oturmuş, o zevksiz arabayla anacaddeden geçerken... gülümseyerek herkese selam veriyor ve bütün serserilere öpücük dağıtıyordu.
I can just see Gooper falling for Her Majesty sitting on that brass throne, riding that tacky float down Main Street smiling and bowing, and blowing kisses to all the trash on the street.
Tamamen ağırbaşlı, zevksiz
Utterly bland, tasteless
Biraz zevksiz.
A bit grim.
Zevksiz değil.
Not grim.
Bu zevksiz, nezaketsiz adamdan burada sözleşmeli çalışırken de hoşlanmazdım.
I NEVER DID LIKE THIS TASTELESS, CRU DE MAN WHEN I WAS U N DER CONTRACT HERE
İç çamaşırlarında çok zevksiz.
Shocking taste in undies too.
Onu o zevksiz hayatından kurtarıyoruz.
Saving her from a lifetime of drudgery.
Münasebetsizliğini zevksiz ve korkunç buluyorum.
I find your levity tasteless and macabre.
Zevksiz birine ait, deyim yerindeyse, baylar.
One in very poor taste, if I may say so, gentlemen.
O da diğeri gibi zevksiz olacaktır!
One would be as unpleasant as the other!
Bence çok zevksiz.
I think that's in very bad taste.
Kalleşçe, İngiliz'e yakışmaz ve çok zevksiz yapılmış.
It is unsportsmanlike, it is un-English, and it is in very poor taste.
Bu çok zor ve zevksiz bir iş olacak.
It is going to be a harsh and unpleasant business.
Bunu yapmak için zorlu ve zevksiz biri gerekecek.
It will require an extremely harsh and unpleasant kind off man to see to it.
Kocaman göğüsleri olan, kocaman bir şapkayla dolaşan zevksiz bir sarışın.
A blond with a big book, a big hat and bad taste.
Bayan Piggott, lütfen bugünün pazar ve burasının Katolik bir ülke olduğunu unutmayın. Çok zevksiz bulabilirler.
Please keep in mind that it's Sunday... and this is a Catholic country... and they may think it's in very poor taste.
- Yapma Henri, çok zevksiz.
That's bad taste!
- Gerçekten zevksiz biriymişsin.
- You really are a Philistine.
Senin gibi zevksiz bir dolandırıcının yaptığı iki paralık, kıçı kırık, ucuz bir yapımda oynamayı mı?
To be in some half-assed sandlot production by a tasteless Johnny-come-lately hustler like you?
Zevksiz pijamana bakmak zorunda kalmam.
I won't have to look at your crummy pajamas.
Şu zevksiz eski şeyi lokantaya götürmeye karar verdi.
She decided to take this old bag to the restaurant.
Bütün gömlekler kahverengi çok zevksiz bir renk
All these brown shirts, it's such a vulgar color!
Teğmen Williams, onları zevksiz uzmanımızın yanına götür... onları baştan aşağı elden geçirsin... Ölüşehir sokaklarına çıktıkları zaman... olmaları gibi gözüktüklerinden emin olun... ayaktakımı gibi!
Lieutenant Williams, take them to our ugly expert... and give them a complete overhaul... and when you walk down the streets of Mortville... make sure you're dressed like what you really are--trash!
Senin ne kadar zevksiz olduğunu şimdi anladım.
I know the shop. Now I know you're legitimately tacky.
Çok zevksiz.
It's in bad taste.
Çok zevksiz.
Scruffy.
Bunu yapmak zorundayız, ne kadar zevksiz birşey olsa da.
We have got to do it, as distasteful as it is.
- Şu zevksiz şeyden kurtuluyoruz.
- Getting rid of that eyesore.
- Ben bu zevksiz şeyi seviyorum.
- I happen to like this eyesore.
O sokak fahişesi Nice'ten gelince her şey zevksiz bir hale dönüştü.
It turned ugly when that slut hit town.
Gidip zevksiz bir şey alır o.
He's likely to buy something tasteless.
Çok zevksiz giyiniyorsun.
You dress like a bum.
Zevksiz olduğumu mu düşünüyorsun?
Do you think I have no taste?
Sen bu paspal, zevksiz takımla tarzımı bozarken... ben kendimi nasıl bir iş adamı diye satarım, Jackson?
How am I supposed to come off as a businessman when you're... cramping my style with this low racket bracket jacket, Jackson?
Böyle zevksiz beğenilerim yoktur.
I don't have that kind of vulgar taste.
Bence kardeşim bizi... böyle bir yere getirdiği için özür dilemeli! O çok zevksiz biri.
He is so dreadful and undiscriminating.
- Sürekli kullandığın losyon tek kelimeyle zevksiz! - Çok isterim?
- What?