Zorluyorsun перевод на английский
894 параллельный перевод
Beni güç durumda bırakıp karar vermeye zorluyorsun.
You're just trying to put me in a spot.
Biliyorsun, gitmemiz için beni ikna ederek şansınız zorluyorsun.
You know, uh, you're taking quite a chance persuading me to go.
Şansını zorluyorsun, Yargıç.
Taking an awful chance, Judge.
Beni kaba olmaya zorluyorsun.
You force me to be unpleasant.
Beni kendi evimden uzaklaşmaya mı zorluyorsun?
Do you mean to drive me from my own house?
Kendi kölemi zorluyorsun, sen...
You would force my own slave to...
Şansını zorluyorsun, Marlowe.
You take chances, Marlowe.
Şansını zorluyorsun.
You take chances.
Beni bir polisin yapmak zorunda kalacağı en kokuşmuş işi yapmaya zorluyorsun.
You're practically forcing on me the rottenest job a police official can have.
Bence sınırları baya zorluyorsun.
You were pushing your point rather hard.
Lucia, o kayıkla şansını fazla zorluyorsun.
Lucia, risked that boat too.
Agathe ile evlen ve benim yaptıklarımdan hiç bahsetme. Bunun için beni zorluyorsun ama.
Marry Agathe, and keep my role in all this from her
Bence şansını fazla zorluyorsun. - Neyin peşindesin, bilmiyorum.
- I don't know what you're after.
Tahammül sınırlarımı zorluyorsun.
You've become quite intolerable.
Sonradan pişman olacağım bir şeyi niye söylemeye zorluyorsun?
Why make me say something I may regret later?
Bazen çok zorluyorsun.
At times, you push too hard.
Yine zorluyorsun.
You're pushing again.
- Bunu yapmaya zorluyorsun.
- I figured on it.
O halde neden seni yok etmeye zorluyorsun beni?
Then why are you forcing me to destroy you?
Şansını zorluyorsun, bu konuyu sen açtın.
You're rolling the dice, you make the point.
- Beni çok zorluyorsun.
- You strike a hard bargain.
Şansını boşa zorluyorsun.
I want you to get out of here.
- Doğum yapmam için zorluyorsun.
- You'll force me to give birth.
Neden zorluyorsun?
Why force him?
Sınırlarımı zorluyorsun!
It's the limit!
O yüzden de devam edip olmayan birşeyi itiraf etmem için zorluyorsun.
So you keep on and on, trying to make me admit something that isn't true.
Beni zorluyorsun.
You're pulling my leg.
Bak, beni kaba olmaya zorluyorsun.
Look, you're forcing me to be rude.
Şimdi de esprinin sınırlarını zorluyorsun.
Now you're pulling my lower extremity.
Kahvaltıyla kandırıp çalışmaya zorluyorsun.
You sucker me into breakfast, I'm obliged to work.
Doğu illerini isyan etmeye zorluyorsun.
You are pushing our eastern provinces to rebellion.
- Şansını gerçekten çok zorluyorsun dostum.
- You really are pressing your luck, old boy.
Bu tavrın yüzünden sertleşmeye zorluyorsun beni.
You're forcing me to throw my weight at you. Fish or cut bait.
Bence kendini çok zorluyorsun.
You set standards no one could meet.
Neden kalbini zorluyorsun?
Why do you want to bring on those palpitations?
- Şansını çok zorluyorsun.
- You stretch your luck pretty thin.
Sabrımı çok zorluyorsun.
I've had enough of it.
Sabrımı zorluyorsun.
You're tying my patience.
- Belki kendini çok zorluyorsun.
- Perhaps you ´ re trying too hard.
Şansını çok zorluyorsun.
You take a lot of chances, councilman.
Onu çok fazla zorluyorsun.
You have been pushing him much too hard.
- Saçmalama. Entelektüel gelişimi için kendi programını çok zorluyorsun.
You're pushing your program for his intellectual development too rapidly.
Beni yine zorluyorsun!
You're pushing me again!
Beni bir şeye zorluyorsun.
- You're making me do something.
- Çok zorluyorsun Jason.
- You're pushing too hard, Jason.
Şansını zorluyorsun.
You're pressing their luck.
Bizi bencilce kendi hayallerine zorluyorsun.
You force your own dreams on us thoughtlessly.
Belki de kendini fazla zorluyorsun.
Perhaps you're spreading yourself a little thin.
Ralph, sabrımı zorluyorsun.
Ralph, you're trying my patience.
Sen, ortaya çıkması için onu zorluyorsun.
You wrecked Miles'scheme there.
Sınırları zorluyorsun.
- You're being had, Lil.