Zıkkımın перевод на английский
93 параллельный перевод
Bu zıkkımın ne kadarını çıkaracağız?
How much of that junk are we gonna bring up?
Hey, nasıl oynandığını biliyoruz bu zıkkımın.
Hey, we know how to play softball.
Kendi zıkkımını içmeliydin.
Must have shit yourself.
O zıkkımın zararlarını biliyor musun?
You know what crap like that does to your body?
- Hayır, zıkkımın kökü.
- No, a root beer.
- Zıkkımın kökü var, yer misin diyorum?
- Want some melon rinds?
- Zıkkımın kökü oldu!
- A lot of crap, that's what!
Bu zıkkımın daha koklamadan leş gibi koktuğunu bilmiyor musun?
Don't you know that shit stinks before you smell it?
Bu zıkkımın adı ne?
What the hell do you call this?
Eh, sen... ve gelmiş, geçmiş ve gelecek... tüm insanlar zıkkımın kökünü içebilir.
So you... and every human being on earth... past, present and future can drink mare's piss.
Zıkkımın köküne git. İsminiz neydi?
Go to hell!
Zıkkımını da yanında götür!
Get your shit together.
Zıkkımınızı adlandırın.
Name your poison.
E'si o zıkkımın kayıp olduğunu öğrenecekler demek.
That means they're gonna find out the shit missing.
Asıl garip olan şey telefon denen bu zıkkımın, hayatımızın içine işlemiş olması.
For dozens of years.
Eminim, zengin teyzelerinizin tekerlekli sandalyelerini sürmekten bıkkınlık duymuş olan her biriniz asansörlere verdiğim değere katılırsınız.
I'm certain that any of you who have wearily pushed rich maiden aunts in their wheelchairs share my appreciation of elevator shafts.
Bakl, farz edelim ki ayaklarımızı yere basıp, mantıklı konuşalım, benim gibi bir bıkkın bile bunu yapabilir. Aksi takdirde bir yere varamayacağız.
Look suppose we come down to earth and use words that make sense to a boor like myself otherwise we'll never get anywhere.
Huzura kavuşturduklarımızın bıkkınlığı bize yük oluyor.
The weariness of those... to whom we bring rest burdens you.
İçeri girmek için kestiği cam parçasını görebiliyorsunuz. Hemen aşağıda, çiçek tarhında merdivenin 28 numara ayakkabılarının ya da her ne zıkkım giyiyorsa izleri var.
And down there, the imprint of the ladder in the flower bed... and the size 28 boots, or whatever the hell it was he was wearing.
- Canınız mı sıkkın senatör?
- Something troubling you, senator?
Kaçınmaya çalıştığımızın % 99'u bıkkınlık ve % 1'i korku paniktir.
It's 99 % boredom and 1 % scared-shitless panic which we try to avoid.
Fındıkkıranınız var mı?
Got a nutcracker?
Biraz canınız mı sıkkın, efendim?
You a bit cheesed off, sir?
Fleischman, senin canın sırf Pierre'e inandığımız için hepimizin moron olduğumuzu düşündüğün için sıkkın.
Fleischman, you're just depressed because you think we're all morons for believing in Pierre.
# Bir başımıza ve canımız sıkkın
# All alone and feeling blue
Ne bir uyarı, ne bir açıklama aldım arkanda bıraktığın bu zıkkımla baş etmek zorunda kaldım.
I didn't get a warning, an explanation, and I had to deal with all the ugly shit you left behind.
Çıkın dışarıda için şu zıkkımı!
Go smoke outside!
Meksika birasını zıkkımlanmayacağım.
I'm not fucking drinking Mexican beer.
Anlaşılan Britanya'da uygun farklı bir anlama geliyor,'Kaldıraç'ın asansör ya da " zıkkım'ın sigara anlamına gelmesi gibi.
Apparently, the British have a different definition for the word "fair," you know, the way "lift" means elevator, or "fag" means cigarette?
Duydunuz mu? Bana karşı bıkkınlığınız Noel Baba'yı cezalandırırsa, buna çok şaşıracağımın ve dehşete düşeceğimin kayıtlara geçmesini istiyorum. Duydum.
Do you hear me?
Sen her zaman o kanepede, bizi canımız sıkkın olduğu zaman güldürmek için varsın.
You're always right there on the couch for us, making us laugh when we're upset.
Bu zıkkımı kardeşine bulaştırırsan emin ol sana unutamayacağın bir dayak atarım.
Give your brother this stuff, I'll give you a thumping you won't forget.
Neden bu zıkkımı her gün yemek isteyeyim ki geri zekâlı kadın?
Why would I want to eat that shit everyday, you fucking idiot?
ESPN'i ara, çünkü bu zıkkımı kendin yazamazsın.
Call ESPN, because you can't write this shit.
Geçen kafta bir başka canı sıkkın postacımız vardı.
Last week we had another disgruntled postman.
Zıkkımın kökünü yemeye ne dersin? .
Perhaps I could recommend the poison!
O zıkkımı onların yetiştirdiğinden hâlâ emin miyiz?
And we're still convinced they're growing the stuff?
Canınız mı sıkkın?
Are you all sorted?
Don Diego Clippershears hayaletıyım sen benım harıtamın lanetını atlattın ve gomuyu aramaya geldın ıspanya bogazı hazınesını ne yazıkkı bu sızı hırsız yapar ve tum hırsızlar hazıneyı almalayı ıster benım guvenlık sıstemım.
I am the spirit of Don Diego Clippershears. You survived the curse of my map and have come seeking the burial place of the treasure of the Spanish Mane. Unfortunately, that makes you thieves and all thieves must first get by my security system.
Ya da zıkkımın peki?
Maybe a little crow?
Adamım, yulaflapasını nasıl zıkkımlanacağız?
Man, how do you fuck up oatmeal?
şafağın kızıllığı... Akorlarımızda başıboş dolaşan sözler olmaz bıkkınlık veren nakaratlar olmaz...
a kiss in a caress... blush of dawn... no errant notes in our chords, no refrains that become bores...
Canınızın sıkkın olduğunu biliyorum ama hatırlayabileceğiniz herhangi bir detayın bize yardımı dokunabilir. - Ne tür detaylar?
I know you were in an uncomfortable position, but if you can remember any details, it could be useful to us.
Tüm zamanımı sana sağlıklı yiyecekler pişirmekle geçirdim, sen de gittin, Allah biliyor ya, nelerle zıkkımlandın.
I spend all my time cooking healthy meals for you, and then you go and stuff yourself with God knows what.
- Canımız sıkkın galiba.
We are in a bad mood.
- Üniversiteli çıtırımızın canı sıkkın, - ben de biraz moral takviyesine geldim
Uh, well, I heard dorm girl was down in the dumps, so I came by to cheer her up.
Kapatın şu zıkkımı!
Turn that crap down!
Bir çift canavar adam kasabaya saldırıyor ve sizin canınız mı sıkkın?
So a pair of beast men attack the town, and you kids are moping?
Yoksa "küçük kız" ın canı hâlâ Thorsen'in lafına mı sıkkın?
Is'the little girl'still bothered about Thorsen's comment?
O zıkkımları burada yemek zorunda mısınız?
Do you have to eat that crap here?
- Buzdolabımın dibine girip tüm biralarımı zıkkımlandığını söylememi bekleme.
I couldn't tell that by the way you go in and out of my fridge drinking all my fucking beer.