Ţans перевод на английский
165 параллельный перевод
Bana bir ţans daha verin lütfen.
Please give me another chance.
İngilizler hâlâ bizimkilerin evini gözlem altında tutuyorlar mı diye ilk sana sormaya geldim.
I looked you up first thing to find out if the Tans are still watching my mother's house.
İngilizlerin hâlâ evi gözetleyip gözetlemediğini öğrenmem gerekiyordu.
You see, I had to find out if the Tans had a guard on the house.
Bu gece onu, İngilizlerin Karargâhı'na giderken gördüm.
I saw him go into the Tans'headquarters tonight.
Bu gece İngilizlerin öldürdüğü Frankie McPhillip'in de yakın dostuydu.
Used to be pals with Frankie McPhillip who was shot by the Black and Tans tonight?
Ya İngilizler geri gelirlerse?
What if the Tans should come back?
Korkuya kapıldığı anda, İngilizlere koşup her şeyi anlatacaktır ve onlar da bizi, tek seferde yok edeceklerdir.
The moment he's frightened, he'll run to the Tans and tell everything and they'll wipe us out with one sweep.
Komutanım, yakınlarda bir İngiliz devriyesi var.
Commandant, there's a patrol of Tans in the neighborhood.
Öyleyse, saat 6 civarında İngiliz Karargâhı'nın oralarda değildiniz.
Then you couldn't have been near the Black and Tans'headquarters about 6 : 00?
Biz yakalamadan, İngilizlere ulaşırsa, hepimiz biteriz.
If he reaches the Tans before we get him, we're finished.
Tommy, sen ve Daley İngiliz Karargâh'ını gözetleyeceksiniz.
Tommy, you and Daley cover the Tans'headquarters.
İngilizler onu artık rahat bırakırlar mı sanıyorsun?
Think the Tans will let him alone now?
Hélene hemen bronzlaşır.
HeΙene tans easiΙy.
İddiaya girerim ki siz Hollywood'tansınız.
Oh now, come on, wait a minute! Ah... I just bet you folks are from Hollywood!
Texas'tansın, ha?
Oh, you all from Texas, huh?
Coppertone'la teniniz düz ve ipeksi bir görünüm kazanır.
Coppertone tans you smooth and silkens your skin.
Coppertone sizi güneş sizinmiş gibi bronzlaştırır.
Coppertone tans you as if you owned the sun.
Vahşi kahveler, saldırgan turuncu üstüne büyük siyah parçalar.
Savage tans, great slabs of black set against aggressive orange.
- Demek, Souillac'tansın.
- So, you're from Souleillac.
Evet, tabi ki Kew Gardens'tansın.
Yeah, also from Kew Gardens.
Sen Ordu İstihbarat'tansın, öyle değil mi?
You are Army Intelligence, aren't you?
- Herkes bronz dönmemizi bekliyor.
- Everybody expects us to have tans.
Kadınların harika bir teni var.
The women had great tans.
- Hayır, sadece cildim çok hızlı bronzlaşıyor, doğal yani.
- No, my skin just tans very fast... naturally.
On sekiz yıl boyunca kumsalda bronşlaşmaya çalışan iki kız mı? Koy gitsin.
Two girls swapping tans on a beach for 18 years.
Neden siz bronzlaşma salonuna gelmiyorsunuz? Ve de ben sizi bazı ücretsiz bronzlaştırıcılara sokarım.
Why don't you come on down to the tanning salon... and I can hook you up with some free tans.
Sen şu yeni grup CSICOP'tansın, değil mi?
You're with that new group, CSICOP, right?
Sen bir şe'tansın.
You're an "eva'dur"
Beş tavan vantilatörü mü?
Five outdoor ceiling tans.
Buydu, üniformalılar yakana kadar.
Was, till the Tans burned it.
George'tansın.
You got George.
Sen George'tansın...
You got George...
- Nistagmus, tans. 90 / 40, solunum 14.
- Nystagmus, BP 90 / 40, resps 14.
Gaz'ın yanındaki karılardan biri, değil mi?
She's one of Gaz's little tans, is she?
- Sen New Orleans'tansın, değil mi?
- You're from New Orleans, right? - How did you know that?
- Her zaman yanılabilir.
- It always tans.
Şimdi bütün gün uyuyan ve ciltleri güneşten hiç yanmamış olan arkadaşlarından intikam almak için sizi yanına çağırıyor.
Now she wants us to help get it back from her friends who sleep all day and have no tans.
Sen kötü ve korkunç bir tansırın! "
You evil, awful God! "
Ve bronzlaşma konusunda pek iyi değil.
And he's not someone who tans well.
Demek Texas'tansın?
So, you're from Texas?
Bir tansık Tanrım.
A miracle, my God.
Bir tansık!
A miracle!
Bir tansık Tanrım!
A miracle, my God!
Sen K-Directorate'tansın değil mi?
You're K-Directorate.
Biraz patates kızartması ve içki.
Some french fries and some Black and Tans.
Bu hedonizm..... bu funk bu seksi, soğuk.
It's hedonism, it's shorts, it's... it's funk, it's... tans. - It's sexy. - Ah, it's cold, man.
Nişanlımla tanş, Sapphire Stagg.
Meet my fiancée, Sapphire Stagg.
Penny'e yeni bronz tenlerimizi gösterelim.
Yeah, we'll show Penny with our new sunlamp tans.
10 Ağustos'ta, annesinin doğum gününde.
About basketball, about scorn from a crowd full of men with farmer tans
Bilirsin, iyi görünmek, bikiniler, bronzlaşma, salaklar, her şey!
You know, good-Iooking, bikinis, tans, abs, boobs, everything!
Mutabakat'tansın.
You're Covenant.